Haber Detayı
Namussuz aranıyor!
Konuk yazar Selahattin Gezer’in yazısı... Gönül ister ki daima güzel şeyler yazalım, derin hakikatlerden ve anlamlardan bahsedelim ama fırsat vermiyorlar. Mümkün olduğunca hakikat dışı şeylere bulaşmamaya ve yazmamaya gayret etsek de, bazen siyasetin içindeki alçaklıkları görünce kalemimizin...
Konuk yazar Selahattin Gezer'in yazısı...
Gönül ister ki daima güzel şeyler yazalım, derin hakikatlerden ve anlamlardan bahsedelim ama fırsat vermiyorlar.
Mümkün olduğunca hakikat dışı şeylere bulaşmamaya ve yazmamaya gayret etsek de, bazen siyasetin içindeki alçaklıkları görünce kalemimizin susturucusu çıkmak zorunda kalıyor ve birkaç kelam etmek istiyoruz.
Söz konusu olan, vatanımız, birliğimiz, beraberliğimiz ve ülkemizin kalkınmasıdır.
En önemlisi de, hizmet yapmamak için seçilmiş bazı siyasilerin nefislerini ve yandaşlarını kayırma gayretleriyle şehirleri hizmetsiz bırakmasıdır.
Siz hiç, bir patronun üst düzey yönetici veya eleman için şöyle bir ilan verdiğini gördünüz mü: 'Namussuz olanı arıyoruz; çalacak, çırpacak, her türlü ihaneti yapacak; bizi müşteriye rezil edecek; orijinal, dört dörtlük yetersiz olanı arıyoruz.' Ya da kendisine bir damat - gelin ararken, eli ayağı düzgün olmayan, soyu sopu belirsiz, şerefsizin önde gideni birini arar mı?
Veya bir insan çarşıda esnafa şöyle bir soru sorar mı: 'Burada en kötü malzemelerle en hileli yemeği, kebabı veya tatlıyı yapan bir yer var mı?
Para vereceğim, bari en berbatı ve hilelisi olsun!' Hayır, bunları ne işitirsiniz ne de görürsünüz.
YANLIŞ SEÇİMLER Gelelim asıl meseleye.
Bir insanın kötü bir siyasetçiye veya kör bir ideolojiye oy vermesi, aslında şunu ilan etmesi demektir: 'Ben, namussuz, haysiyetsiz, çalan, çırpan, adaleti ve eşitliği gözetmeyen, şehrime hizmet vermeyen, devletime faydası olmayan ve her yerde başımızı öne eğdiren bir siyasetçi arıyorum.' Elindeki oy pusulası bir ilan, oy sandığı ise bu ilanın etkili bir şekilde yerine ulaşmasını sağlayan araçtır.
Absürt olsa da durum aynen böyledir.
İstisnalar hariç, koca koca adamlar, kadınlar, okumuş yazmış gençler ve 'ben çağdaşım' diyen insanlar, çalışmayacak, üretmeyecek insanları seçiyor; şehirleri sahipsiz bırakanlara hayranlık besliyorlar.
Çalsalar, çırpsalar dahi canhıraş bir şekilde onları savunuyor, asıl iş yapan ve adaleti gözetenlere ise hırsız ve adaletsiz damgasını vuruyorlar.
Atomu parçalayıp da ön yargıları ıslah edememek, bu teknoloji ve bilim çağında omuzlarda büyük bir yüktür, büyük bir suçtur!
Oysa oy verdiğimiz kişilerin 'hizmet eder mi, etmez mi' diye düşünmeli, ona göre hareket etmeliyiz.
Belediye başkan adayları propaganda yarışına çıktığında önüne geçip 'Dur arkadaş!
Sana nasıl güveneceğiz?
Hizmet edecek misin, vaat ettiklerini yerine getirecek misin?' diye sormalıyız.
Keşke şöyle bir kural olsa: Her bir başkan adayı, noterde tasdik ettirilmiş icraatlarını ve yapacağı hizmetleri millete anlatmalı.
Hangi projeleri yapacaksa, neye gücü yetiyorsa, ne kadar güveniyorsa, yapacaklarını mertçe yazmalı ve geldiğinde de yapmalı!
ALIŞKANLIK OLMUŞ Kazandıkları zaman, hangi partiden olursa olsun, iş yapmayanları fazla bekletmeden onlara 'Gel arkadaş, insan iş yapmamak ve belediyenin kasasını soyulmuş soğana çevirmek için seçilmez!
Ayrıca vaat ettiğin işleri yapmadın, hadi parmaklıklar ardına ya da görev süren kadar şehrin sokaklarını, caddelerini süpürmeye!' diyebilmeliyiz.
Dünyanın kusurlu kanunları ve ahlak çöküntüsü, dürüst ve adaletli olmayı teşvik etmiyor.
Oysa seçilenler, doğru sözlülük, dürüstlük, samimiyet, adaletli olmak, devleti ve insanları soymamak, rüşvet yememek, ihaleye fesat karıştırmamak gibi değerlere sahip olsa şehirler çiçek gibi açar ve havası adalet, huzur ve güven kokar.
Telefon modellerini bir üste taşırken, şehirleri daha alt modellere itmek akıl işi ve vatanseverlik değildir.
Çalandan, yalanı putlaştıranlardan, adaletsizliği alışkanlık haline getirenlerden, insana değer vermeyenlerden, yandaş kayıranlardan hesap sormamak, arkadan gelecek kötü niyetli olanların iştahını kabartır ve belediyeleri 'arpalık' görmelerini sağlar.
Yandaş ve menfaatperestler, hırsızlığın ne kadar alçakça bir şey olduğuna bakmayanlardır.
Hesap sorma anı geldiğinde kıyameti koparmaktan geri durmazlar çünkü seçilmiş hırsızdan faydalanıyorlardır.
O giderse malı götürmek bitecektir.
Bu durumdan, kullandığı oyu kurda kuşa yem etmiş insanlar da en az hırsız ve iş yapmaz seçilmiş insanlar kadar mesul ve sorumludur.
Dostlar, işin acı tarafı ne biliyor musunuz?
Çalanlar, çırpanlar, adaletsizlik yapanlar ve özgürlüklere müdahale edenler hep bunun zıttını söylüyorlar: 'Çalmayın, hırsızlığa dur deyin, yalan söylemeyin, özgürlüğümüze dokunmayın, adaletsizliğe dur deyin!' Ne acayip bir şey, değil mi?
Hepsi temiz, suça bulaşmamış, kul hakkına hiç el uzatmamış gibi davranıyorlar.
GÜZEL ANILMAK...
Memleketimize zararı dokunan, hırsızlık ve her türlü namussuzluğu yapan siyasetçilere bakıp şaşırıyorum; bunlar neye güveniyorlar?
Hem ölüp de öbür tarafa gidenlerden geri dönen yok diyorlar, hem de o taraftan bu tarafa sanki gelen olmuş ve müjde vermiş gibi, 'Haktan yana olanlar ve namuslu insanlar var ya, çok şey kaybediyorlar, hiçbir mükafat görmüyorlar.
En iyisi mi siz bol bol çalın, çırpın, adaletsizlik yapın, adam kayırın, ihanet edin, balya balya götürün; öbür tarafta bunlar çok makbul' diyen birisi varmış gibi canhıraş bir şekilde hırsızlık yapıyorlar.
Küçücük bir menfaat için dünyalar kadar çalıyorlar.
Oysa dünyada ebedî yaşasalar bile, hırsızlık malı insanın ruhuna oturur ve yastığa başını hep huzursuz koydurur!
Sorarım dostlar, hangi insan 'ben öldükten sonra ya da sizin yanınızdan ayrıldıktan sonra arkamdan kötü anılmak istiyorum, beni sakız gibi çiğneyin, yapmış olduğum kötülüklerin üstüne kötülük de koyun; beni ne kadar kötü anar ve anlatırsanız ben o kadar mutlu olurum' der?
Eğer Allah'a ve ahirete inanmıyorlarsa bile, hiç değilse güzel anılmaya inansınlar. 'Siyaset yapıyoruz, belediye başkanlığı yapıyoruz, devlet yönetiyoruz; bari arkamızdan güzel anılalım, muhteşem eserler bırakalım' gibi düşünceleri ve içsel dürtüleri yok mu bunların?
Asıl rüşvet, güzel anılmak, memnun kalınmak ve arkasından bol bol dua edilmesidir.
Allah hepimizi diğer rüşvetten, hırsızlıktan muhafaza etsin; kul hakkıyla toprağa girdirmesin.
Velev ki seçmen oyunu serbest bırakarak 'ya davulcuya ya zurnacıya' tribine girmiş olsa bile, seçilen kişi kendini bir şoför, bir kaptan gibi görüp şehri sahili selamete çıkarmalı ve 'siz istemeseniz de ben çalışmalıydım, üretmeliydim' deyip arkasında unutulmaz eserler bırakmalıdır.
Son söz: Bu yazı, tembel ve insanları aldatan seçilmişlere, özellikle de hırsızlara hitap etmektedir.
Çalışkan ve üreten başkanlara selam olsun, sağlıkları daim olsun. 'Namussuz aranıyor!' dememek için oyumuzun ve şehirlerin namusuna sahip çıkalım!