Daha manşetimizin mürekkebi kurumadan…

Aydınlık gazetesi dün “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Meşruiyet Vurgusu” başlığıyla çıktı.

Bu tarihi vurgu, ABD Başkanı Donald Trump’ın “Türkiye’ye meşruiyet verme” yönündeki küstahlığına açık bir yanıttı.

Üstelik aynı gün, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da “Son günlerde Türkiye'deki yönetimle ilgili kimi çevrelerce dile getirilen meşruiyet tartışmaları, TBMM bakımından yok hükmündedir.” diyerek genel geçer bir “meşruiyet” vurgusu yapmadıklarını açıklamıştı.

İyi ama daha manşetimizin mürekkebi kurumadan, gazetemiz bayilerde tükenmeden bu İran’a yaptırım kararı da nereden çıktı?

İsrail basını her gün İran’a operasyonun yeniden başlayacağını yazarken, ABD bir düzine ikmal uçağı ile uçak gemisini Batı Asya’ya göndermişken, İran yaptırımlarına katılma kararını anlayamıyoruz.

Bu işin şakası yok.

Savaş koşar adım Türkiye’ye geliyor.

Karşımızda ABD-İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs cephesi yer alıyor.

Jeopolitiğin birinci yasası ne diyor: “Küresel güçlere küresel güçlerle yanıt verilir.” Bazıları üzülecek ama… Türkiye bir küresel güç değil, nükleer güç hiç değil.

Dolayısıyla bir cephe örgütlememiz gerekiyor.

Sanıyoruz Sayın Bahçeli, TRÇ ittifakına İran’ı da boşuna eklemedi.

Çünkü bölgenin kaderi ortak yazılıyor.

Şimdi birileri çıkıp “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına da mı uymayalım?” diye sorabilir.

İyi ama o Konsey’in iki daimi üyesi, zaten bu kararı tanımadığını ilan ediyor.

Rusya, “Biz ‘snapback’in yürürlüğe girdiğini kabul etmiyoruz.

Yaptırımları da tanımıyoruz.” derken, Çin “Yaptırım kararı uluslararası toplumun ortak çıkarlarına hizmet etmeyecektir.” açıklaması yapmadı mı?

Bu durumda hükûmetimiz şu soruyu da yanıtlamalı: İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine karşı her seferinde yaşadığımız bu histeri krizi, neden İsrail’in nükleer bombalarına karşı hiçbir zaman tetiklenmiyor?