Haber Detayı

Sanat, aktivizm ve küratörün vicdanı
Dünya+ dunya.com
10/10/2025 00:00 (2 ay önce)

Sanat, aktivizm ve küratörün vicdanı

2025 Sydney Bienali’nin sanat direktörü Hoor Al Qasimi, geç­tiğimiz hafta yaptığı açıklamalarla gündeme geldi. Açıkça Filistin yan­lısı bir duruş sergileyen Al Qasimi, “sanatı siyasetten ayrı tutamam” diyerek bazı sponsorların ve medya çevrelerinin eleştirisini aldı.

Kimi çevreler onun pozisyonu­nu “kurumsal tarafsızlık ilkesine aykırı” buldu, kimileri ise bu tu­tumun “sanatın etik sorumlulu­ğunun” bir parçası olduğunu sa­vundu.Burada mesele yalnızca bir küra­törün kişisel beyanı değil sanat ku­rumlarının politik vicdanla ilişkisi üzerine çok daha geniş bir tartış­manın yansıması.Sanat ve aktivizm arasındaki bağ yeni değil.20’nci yüzyıl boyunca Diego Ri­vera’nın politik duvar resimleri, Ai Weiwei’nin protesto işleri ya da Nan Goldin’in opioid krizine karşı müzelerde yaptığı eylemler sana­tın doğrudan politik tavır aldığı ör­nekler oldu.Bugün ise bu ilişki daha kurum­sal biçimlere bürünüyor: Bienaller, müzeler, galeriler yalnızca estetik üretimi değil, politik pozisyon al­mayı da şekillendiren alanlara dö­nüştü.

Al Qasimi’nin çıkışı bu yüz­den yalnızca bireysel bir duruş de­ğil, çağdaş küratörlüğün vicdanla iktidar arasındaki gerilimini yeni­den görünür kıldı.Küratör tarafsiz olmalı mı?

Sanat tarihçisi Claire Bishop, Artificial Hells kitabında, katılım­cı sanatın ve politik küratörlüğün “ahlaki konfor alanını” zorladığı­nı söyler.Yani küratör “tarafsız” kaldığın­da bile bir seçim yapar çünkü ses­sizlik de bir pozisyondur.

Benzer biçimde Boris Groys, küratörün artık yalnızca seçici değil, “kamu­sal alanda etik bir özne” olduğunu vurgular.

Bu bakışla, Al Qasimi’nin pozisyonu bir provokasyon değil; çağdaş küratörlüğün doğasında var olan bir ahlaki sorumluluk halidir.Türkiye bağlamı, sessizlik kültürü Türkiye’de ise sanat alanında po­litik duruş çoğu zaman risklidir.

Küratörler ve sanat kurumları, fon ve sponsor ilişkilerinin gölgesinde, çoğu zaman “denge” adına sessiz kalmayı tercih eder.Oysa sanatın tarihine baktığı­mızda ister Füreya Koral’ın savaş sonrası üretimi, ister Hale Ten­ger’in “We didn’t go outside that day” işi olsun; sessizlik değil, söz söyleme cesareti kalıcı olmuştur.Bugün belki de en doğru soru şu­dur: “Sanat tarafsız kalabilir mi, yoksa tarafsızlık zaten bir taraf ol­mak mıdır?”Rahatsızlık iyidir Hoor Al Qasimi’nin çıkışı bir ra­hatsızlık yarattıysa, bu iyi bir şey.

Çünkü sanat, her zaman rahat­sızlıktan, sarsılmaktan ve sor­gulamaktan doğar.

Sanatın tari­hi, yalnızca güzel olanın değil, ra­hatsız edici olanın da estetiğiyle yazılmıştır.

Bugün bir küratör, ses­siz kalmayı değil konuşmayı seçti­ğinde, bu yalnızca kişisel bir duruş değil; sanat kurumlarının vicdanı adına atılmış bir adımdır.Küratör tarafsız olmalı mı so­rusu belki de artık eskidi.

Çünkü tarafsızlık çoğu zaman hâkim an­latının konfor alanında kalmak anlamına geliyor.

Oysa çağdaş kü­ratörlük, yalnızca seçmek değil, risk almak demektir; estetik, etik ve politik alanlar arasındaki geçiş­kenliği göze almak.Sanat, bazen bir sergi duvarın­da değil, o duvarın arkasında kalan sessizlikte başlar.

Belki de bugün sanatın en radikal biçimi, güzel bir imge yaratmak değil; doğru yerde, doğru zamanda, sessizliği bozabil­mektir.

İlgili Sitenin Haberleri