Haber Detayı

‘Kadınlar sadece benim değil hayatın elmasları’
Kelebek hurriyet.com.tr
12/10/2025 07:00 (2 ay önce)

‘Kadınlar sadece benim değil hayatın elmasları’

Filmleri tüm dünyada büyük ses getiriyor. Kitap yazıyor, çok satıyor; sahnelediği işler kapalı gişe oynuyor. İtalya’da bazı restoranlarda filmlerinden yola çıkarak büyük yemek masalarına ‘Ferzan Özpetek Masası’ adı veriliyor. 100 ülkede gösterime giren yeni filmi ‘Elmaslar’ bu hafta bizde de vizyonda. Ferzan Özpetek’le buluşuyoruz, onunla bir terzihaneyi merkezine alan ve 18 kadın oyuncuyla birlikte bir dolu hikâyeyi nakış gibi işlediği filminden yola çıkarak; biz olmayı, kadınları, aşkı, hayatını ve sinemasını konuşuyoruz: “Filmlerimi mesaj vermek için yapmıyorum, hiçbir zaman da yapmadım. Benim mesajım sadece duygular.”

Ferzan Özpetek yeni filmi ‘Elmaslar’da harika görüntüler, renkler, ışık detayları, şahane müzikler, kostümler ve çarpıcı insan hikâyeleriyle izleyeni büyülüyor.

Onu filmin Türkiye galası için yaşadığı İtalya’dan İstanbul’a geldiğinde yakalıyorum.

Bütün başarılarına rağmen asla egolu değil.

Sanki dünyaca ünlü bir yönetmenle değil, çok yakın bir arkadaşınızla karşılaşmışsınız gibi hissettiriyor.

Filmlerindeki gibi duygularıyla hareket ediyor, onu da karşısındakine geçiriyor.

Başlıyoruz muhabbete. ◊ Bu hafta vizyona giren ‘Elmaslar’ filmi bize ne söylüyor?Şimdiye kadar çalıştığım kadın oyuncularla bir film yapmak istiyordum.

Nasıl yapacağım, neyi anlatacağım, çocukluğumla ilgili mi, gençliğimle ilgili mi olacak derken, 16 yıl süren yönetmen yardımcılığım sırasında gittiğim terzihaneleri ve orada yaşananları anlatmaya karar verdim.

O zamanlar sinema için hazır kıyafetler alınmaz, dikilirdi.

Gittiğim yerler arasında ‘Trelli’ terzihanesi vardı.

Orada Oscar’lı kostümcülerle tanıştım.

Aralarında dört Oscar almış kostümcü bile vardı.

Mesela Piero Tosi vardır, Visconti’nin (İtalyan yönetmen Luchino Visconti) kostümcüsü, çok iyi arkadaş olmuştuk.◊ Orada ne yapardınız?Oyuncuyu bekler, çay-kahve ister mi, bir şeye ihtiyacı var mı, o tip şeylerle ilgilenirdim.

Yönetmenlerin söylediklerini not alırdım.

Terzilerle de çok samimiydim.

Benim üzerimde büyük etkisi olan o dünyayı anlatayım diye düşündüm.◊ Ne gibi etkileri oldu?Mesela adını söylemeyeceğim, çok önemli iki Oscar almış kostümcü bir kadın, avazı çıktığı kadar bağırır, bir kumaşa bakar, ışığa tutar, “Rengi olmamış” derdi.

Detay meselesi aslında...

Sinemaya başladığım zaman İtalya’da insanların bana söylediği şey “Televizyonda bir filme rastlıyorum, ‘Bu Ferzan Özpetek filmi’ diyorum, renginden, çekiminden, ışığından anlıyorum” oluyordu.

Sonra fark ettim; o terzideki insanlarla çalışmam, oralara gidip gelmem, bir yerde bana detayı, renk ve ışığın önemini öğretti.

Bazen diyorum ki: “Biriyle buluşacaksanız, randevunuz varsa, doğru dürüst bir yerde oturun, ışık üzerinize güzel gelsin.

Çünkü ışıkla insan çok güzel de çok çirkin de olabiliyor.”◊ Kadınlar elmaslarınız mı?Kadınlar sadece benim değil, hayatın elmasları.

Son zamanlarda dünyada kadınlara çok sataşılıyor, kadınlara karşı bir tavır var.

Çünkü kadınların elmas olduklarının, her şeye direnebilecek, her şeyin karşısında durabileceklerinin farkına varıyorlar.

Bu filmin arkasında o da yatıyor.◊ Bu filmde ilk kez oyuncu olarak da varsınız ve kendinizi oynuyorsunuz...O rolde başkası olacaktı.

Mina Fossati vardır, İtalya’nın bir numaralı şarkıcılarından.

O senaryoyu okumuştu, “Ferzan, her filmde hazırlığını sen yapıyor, oyuncularla senaryoyu okuyorsun.

O role yönetmen olarak bir oyuncu koyamazsın, kendin olmalısın” dedi.◊ Filmin ruhunu en iyi anlatan cümle “Ben değil, biz olmak”...Evet, çok önemli.◊ Siz hayatınızda ‘biz olmayı’ başarabildiniz mi?Kesinlikle, en güzel yanlarımdan biri o.

Sette de öyleyim.

Bizim filmimiz, bizim yemeğimiz, bizim dostluklarımız olsun istiyorum.

Hiçbir zaman ‘ben’ değilim.◊ Genelde filmlerinizde yalnızlık duygusu da ağır basıyor.

Kalabalıkların içinde yalnız hissettiğiniz oldu mu?Kendimi yalnız hissettiğim çok zamanlar oluyor.

Oysa yanımda çok sevdiğim insanlar, hayat dostum ve çok yakın dostlarım var...

Mesela ‘Mumyalar’ diye çağırdığım bir grubum var.◊ Çok mu yaşlılar, o yüzden mi mumyalar diyorsunuz?Mumyalar 25-30 yıllık arkadaşlarım.

Yaşlı değiller, bazıları benden genç.

Ama ‘Mumyalar’ diye çağırıyorum.◊ Bu filmde de gördüğümüz o uzun, kalabalık sofralar hayatınızın da gerçeği mi?Hayatımda yemek çok önemli bir yere sahip.

Mesela İtalya’da bazı restoranlarda büyük yemek masalarına ‘Ferzan Özpetek Masası’ adını koymuşlar.

Beni arayıp bunun için izin istiyorlar.

Ayrıca ‘Cahil Periler’ diye restoranlar, dükkânlar var...“Adamlar ‘Bu herif neye elini atsa altın oluyor, Kral Midas gibi’ diyor”◊ Size İtalya’da ‘Kral Midas’ diyorlarmış.

Neden?Kral Midas neye dokunursa altın olurmuş.

Dört kitap yazdım, bestseller (çoksatan) oldu. ‘Serseri Mayınlar’ ve ‘Yabancı Misafir’i sahneye koydum, acayip gişe yapıyor.

Opera yaptım, ‘La Traviata’, eleştirmenler göklere çıkardı.

Venedik’te illüstrasyon yaptım, acayip iyi gitti.

Stand-up yaptım, öyle.

Adamlar “Bu herif neye elini atsa altın oluyor” diyor.◊ Yönetmenlik kariyeri, bu kadar film, şöhret, başarı...

Hiç aynaya bakıp “Ben Ferzan Özpetek’im, ne kadar başarılıyım” diye havalara giriyor musunuz?Hayır.

Aynaya bakıp da ‘Yaşlanıyorsun, ne yapacağız’ diyorum.

Şişmanlamayayım diye bakıyorum.

Bir de ben kendimi hiçbir şekilde öyle görmüyorum.◊ Niye festivallere pek katılmıyorsunuz?Eskiden Cannes, Berlin, Venedik, yarışmalar...

Çok katılırdım.

Şimdi festival olayını sevmiyorum.

Bana yapay, seyirciden uzak geliyor.

Ödül olayını da o kadar sevmiyorum.

Yani tabii ödül almak çok güzel.

Ev ödül dolu.

Ama asıl önemli olan ne?◊ Ne?Mesela altı yıl önce Cannes’da hangi film kazandı hatırlamazsın ama sevdiğin filmi hatırlarsın.

Ben diyorum ki; önemli olan filmlerin sevilmesi, onlar akılda kalıyor. ◊ “Sanat birçok şeyi değiştirir” derler.

Sizin sinemayla bir şeyleri değiştirme mesajı verme kaygınız var mı?Filmlerimi mesaj vermek için yapmıyorum, hiçbir zaman da yapmadım.

Benim mesajım sadece duygular, o kadar.‘Flört etmeyi seviyorum, bayılıyorum’◊ Filmin içinde ‘aşka âşık olmak’ lafı var.

Siz aşka mı âşıksınız?Evet...

Hayatımda 25 yıldır biri var ama flört olayını da çok seviyorum.

Hayatımda çok hoş, beni heyecanlandıracak, kalbimi çarptıracak bakışların olduğunu söyleyebilirim.

Bir yere gidersiniz, bir şey içerken, biriyle bir bakışma olur.

Havada kalan, gerçekleşmeyen şeyleri seviyorum.

Mesela yolda yürüyorsunuz, biri karşıdan geliyor, karşılıklı gülümseme oluyor ve geçip gidiyorsunuz.

Benim hoşuma giden, yatak olayının olmadığı, sadece o hoşluğun olduğu ve orada biten şeyler.

Flört etmeyi seviyorum, bayılıyorum.◊ Eee, partneriniz bu durumu kıskanmıyor mu?Farkına varırsa kıskanır tabii (gülüyor).

Bir de aşkla ilgili büyük bir örnek vereceğim; Fellini’yle (İtalyan yönetmen Federico Fellini) alakalı, ilk duyduğumda şoke olmuştum.◊ Nedir?Benim eski prodüktörüm, Fellini’nin sağ koluydu. “Her gün öğle yemeğinden sonra onu bir yere götürürdüm, aşağıda iki saat beklerdim.

Anna diye bir kadınla buluşurdu” demişti.

Anna ile 25 yıl evliliğinin dışında birlikte oluyor, kimse de bilmiyor.

Bir pastanede pasta alırken kadınla tanışmış, âşık olmuşlar. “Merak ettim, bu Anna nasıl biri” diye sordum, “Herhangi biri gibi, görsen şaşırırsın.

Fellini etrafında o kadar güzel kadınlar olan biri ama böyle bir kadına âşık” dedi.

Aşkın kaidesi yok.

O kadınla 25 yıl beraber olmuş, kadının bir de 4 yaşında çocuğu varmış, onu büyütmüş.◊ Sizin birlikteliğiniz de çok uzun süredir devam ediyor...Ben ilişkileri şöyle görüyorum; hayat çok çabuk geçen bir yolculuk ve o da benim yolculuk arkadaşım.◊ Sizi ne tavlar?En hoşuma giden, kendini bilmeyen insanlar.◊ Normalde insan tam tersini istemez mi?Kendi güzelliğinin farkında olmayan biri benim hoşuma gidiyor.

Bir de güzel birine tutulmak çok kolay ama kusurları olan birine takılmak müthiş bir olay.

Çünkü karşınızdakinin o kusurlarını siz kendi güzelliğiniz yapıyorsunuz.

O çok önemli.‘Sezen’le olan dostuğumuz da büyük bir aşktır’◊ Filmlerde aşkı bu kadar güzel anlatan birinin aşk tanımı nedir?Annemin bir lafı vardır, hatta benim kitabımın kapağında da yazıyordu; “Hayattaki en önemli şey aşktır, aşktan daha önemli şey yoktur” diye.

Yine annemin bana söylediği, hayatta beni çok etkileyen bir şey daha var.◊ Nedir?Annem iki evlilik yapmış; ilk evliliğinden bir kızı, ikinci evliliğinden ben ve abilerim olmuş.

İlk kocasına da çok bağlıymış, çok aldatıyor diye ayrılmış.

Babamla karşılaşmış ve evlenmiş.

İlk kocası öldüğü zaman “Hayattaki en büyük aşklarımdan biri, hayatım boyunca sevdiğim adam öldü” dedi. “Anne sen ne diyorsun?

O zaman babamla ilişkin neydi” dedim.

Bunu söylediğinde 80 yaşındaydı. “Babana da âşıktım, ona da âşıktım” dedi. “Bir insan aynı zamanda iki kişiye de âşık olabilir” dedi.

Çok güzel bir laf bu.

Aynı anda iki kişiye âşık olabilmek.◊ Siz oldunuz mu?Yok, hayatımda hep bir kişi önemli oldu, ikinci kişi benim için kalp çarptıran kişi oldu.

Yani onların derecesi var.◊ Filmde kızların teyzesi kendinden yaşça çok küçük bir garsonla flört ediyor.

Aşkın yaşı var mıdır?Aşkın yaşı yoktur.

Bir de şöyle bir şey var, mesela Betûl Mardin hayatımdaki en önemli isimlerden biri, ‘Hamam’ filmim çıktığı zamanlar hep beraberdik, beni tavsiyeleriyle çok yönlendirdi.

O, bana âşık olduğunu söylerdi, ben de ona âşık olduğumu söylerdim.

Tabii aramızda cinsel bir şey yoktu ama duygusal olarak çok büyük bir aşk vardı.

Sezen’le de (Aksu) dostluğum büyük bir aşktır.

Dünyanın en zeki, kalbi temiz insanıdır.◊ Bu filmde ilk kez Sezen Aksu şarkıları yok.

Gözlerim sizin filmlerinizde gördüğümüz Serra Yılmaz’ı da aradı...

Serra benim yazdığım kapalı gişe giden bir tiyatro oyununda oynuyor.

Bir de o dönem ameliyat geçirdi.

İtalya’da da Mina’yla Sezen’le olduğu gibi aramda büyük bir aşk var. 5-6 yıldır devamlı görüşüyoruz.

Anlattığım 70’li yılları, Mina’nın yılları.

Ama Sezen’i filme koymasam da aslında hep olur.

Çünkü ben bazı sahneleri Sezen’in şarkılarını dinleyerek yazar, duygulanırım. ‘Elmaslar’ın kadrosunda Ferzan Özpetek’in daha önce beraber çalıştığı 18 kadın oyuncu var. ‘Hep ben o balığa bakarım, o balık da bana bakar’◊ Filmde bir cam küre içinde balık objesi görüyoruz.

Bu sizin gerçekten uğurunuzmuş, doğru mu?

Evet, 46 yıldır benimle, bana hep uğur getirdi.◊ Kimden yadigâr, aileden mi yoksa bir aşktan mı?Aşktan.

Hep ben o balığa, o balık da bana bakar.◊ Nedir hikâyesi?Bana hediye eden insan hayatımdaki çok önemli biriydi.

Şu an yok, o zamanlar büyük bir şey yaşamıştık ve filmin sonunda sinemanın ne olduğunu söyleyen bir cümlem var, bana onları aşılayan kişiydi.

O yüzden hep kalbimde, yanımda taşıdığım biri.◊ Filmlerinizde genelde kayıplar da oluyor.

Hayatınızın en büyük kaybı neydi?Çok kayıplarım oldu.

Venedik’te suni bir adada milyarderlerin geldiği bir partide filmim seyrediliyordu.

Otele döndüm, sabah uyandım, her şey rüya gibiydi.

Ama o sabah 25 yıllık, her dakika beraber olduğum arkadaşımı kaybettiğimi öğrendim.

Meğer o gece ben orada gülüp eğlenirken, alkışlar altındayken o tek başına Roma’daki evinde ölmüş.

Bu beni çok etkiledi.‘Yolda durdurup, sarılıp ağlayanlar oluyor’◊ Bu en çok gişe yapan filminiz.

Neden insanlar bu kadar sevdi?Bu film bomba gibi patladı. 100 ülkede gösterimde şu an.

Seyirci yelpazem çok büyüdü.

Üç ay önce yolda yürüyordum, karşıdan ceketli, kravatlı iki adam geliyordu, yanımdan geçerken “Sen bir dâhisin, bir başyapıt yaptın” dediler.

Çok hoşuma gitti.

Ben de beklemiyordum bu şekilde patlayacağını.◊ Bunlar İtalya’daki diğer yönetmenleri biraz rahatsız etmiyor mu?İş yapması, eleştirmenlerin iyi yorumlaması, öteki yönetmenler üzerinde bir gerginlik yaratıyor. “Bu adam başka bir ülkeden geldi, buranın en önemli yönetmenlerinden biri oluyor” diyorlar.

Mesela İtalya’da yolda yürürken durdurup, sarılıp ağlayanlar oluyor.

Bunları kendimi methetmekle ilgili söylemiyorum.

Tuhaf bir şey.

İnsanların neden bu kadar bağlı olduklarını ben de düşündüm.

Duygularla ilgili bence.◊ Evet, sizin filmleriniz bana Sezen şarkıları dinlemek gibi geliyor, insan mutluyken de hüzünlüyken de izliyor.

Eskimiyor...Ben her gün senaryoyu değiştiriyorum.

Başta oyuncularla okuyorum, sonra tekrar yazıyorum.

Mesela bu filmde iki kız kardeşin kavga sahnesi var.

O sabah değiştirdim.

Oyuncuya “Daha ağır şeyler söyle” dedim, “Çok ağır olacak” dedi, “Olsun” dedim.

Oyuncular gerçekten ağlamaya başladı.

Kameramanlar ağladı.

Hepimiz duygulandık, biz duygulandığımız zaman seyirciye de geçiyor.◊ Özel hayatınızda da bu kadar duygulu musunuz?Evet, ama beni çok yoruyor.

Bazen o takmayan, üzülmeyen, acı çekmeyen insanlara bayılıyorum.◊ En hassas olduğunuz konu ne?Mesela süpermarkette çalışan, sadece alışveriş yaparken konuştuğum bir kadın vardı.

Sonra görmemeye başladım, kanser olduğunu öğrendim.

Kadını buldum, hayatına girdim, her şeyiyle ilgilendim.

İyileşti.

Onun gibi bir sürü insan var. 25 senedir Kanser Vakfı için çalışıyorum.

Şunu kimse unutmasın; biz birçok şeyi çok önemli zannediyoruz, sinema, şöhret, para, kıyafetler...

Ama sağlıkla ilgili bir sorun ortaya çıktığı an, hayatınızdaki en önemli şey o oluyor.

O konuda çok hassasım.

İlgili Sitenin Haberleri