Haber Detayı

Türkiye: Ateşkesin ve barışın gerçek teminatı tek ülke
Hacer haniç tv100.com
15/10/2025 00:03 (2 ay önce)

Türkiye: Ateşkesin ve barışın gerçek teminatı tek ülke

Donald Trump, Şarm El-Şeyh zirvesinde kendisini bir “barış mimarı” olarak takdim etse de çelişkilerle dolu siyasi geçmişi, bu imajla taban tabana zıt bir yerde duruyor.

Trump’ın politik hayatına bakıldığında her büyük çıkışın ardında kısa vadeli bir çıkar, her “barış” çağrısının arkasında ise kendi iç kamuoyuna dönük bir siyasi şov olduğu görülüyor.2018’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak Filistin meselesinin dengelerini altüst eden yine Trump’tı.

Aynı Trump, bugün “Ortadoğu barışını” sahneye koyuyor.

Bir yandan İsrail’e koşulsuz destek verirken, diğer yandan Müslüman ülkelere “dostluk” mesajları gönderiyor…Trump için dış politika, devlet geleneği ve diplomasi diliyle değil, algı ve imaj yönetimiyle yürütülüyor.

Bir gün Kanada’yı “51. eyalet” ilan ediyor, ertesi gün Ukrayna savaşını “bir günde bitireceğini” söylüyor.

Bunların hiçbiri diplomatik bir aklın ürünü değil; bunlar, kamuoyu manipülasyonunun ve kişisel egosunun yansımaları.Trump’tan barış beklemek, rüzgârdan yön tutarlılığı istemek gibidir.Bugün Ortadoğu’da barıştan söz eden Trump, yarın aynı bölgeyi silah satışını artırmak için yeniden ateşe verebilir.

Ne İsrail’le, ne Suudi Arabistan’la, ne de Çin’le kurduğu ilişkilerde tutarlılık görebiliyoruz.

Bir gün Çin’le ticaret savaşı başlatıyor, ertesi gün Pekin’le “stratejik ortaklık” fotoğrafı veriyor; aynı anda hem İran’ı tehdit ediyor hem de gizli müzakereler yürütebiliyor.Böylesine çelişkilerle dolu bir liderden barış beklemek, Ortadoğu’nun tarihsel kırılganlığıyla tehlikeli bir kumar oynamak gibidir.

Sonuç olarak Trump, sahnede barışı savunan bir aktör gibi görünebilir.

Ama perde arkasında asıl amacı, enerji kaynaklarını kontrol etmek, Çin’in yükselişini dengelemek ve Amerikan ekonomisine nefes aldırmak.

Onun diplomasisi insani değil, ticari; adalet arayışı değil, kâr maksimizasyonu üzerine kuruludur.Trump’ın çelişkilerle dolu dış politika anlayışı, dünya sahnesinde güveni aşındırırken Şarm El-Şeyh zirvesinde tek tutarlı, ilkeli ve güven veren ülke Türkiye oldu.

Çünkü Türkiye’nin Filistin meselesine yaklaşımı daima tarihî ve vicdanî bir sorumluluk üzerinden şekillendi.

Osmanlı’dan bugüne, Filistin meselesi Türkiye için yalnızca bir diplomatik başlık değil; medeniyet hafızasının, insanlık vicdanının ve tarihsel adalet arayışının bir parçasıdır.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “garantörlük” önerisi de bu ilkenin bir yansımasıdır.

Bu öneri, Türkiye’nin tarihî misyonuna sadakatidir.

Zira Türkiye’nin bölgedeki rolü hiçbir zaman işgalci, sömürücü ya da manipülatif olmamıştır;Türkiye her zaman arabulucu, onarıcı ve dengeleyici bir aktör olmuştur.

Batı’nın “barış” kavramını siyasi bir araç olarak kullandığı her dönemde, Türkiye o kavrama ahlaki bir anlam kazandırmaya çalıştı.Batı için barış, çıkarların dengesidir.

Türkiye için barış, adaletin tesisidir.Türkiye’nin dış politikasını benzersiz kılan unsur, insani diplomasidir.

Türkiye, Filistin halkının acısına sırt çevirmedi, yaşanan soykırımı dünya kamuoyuna taşıdı.

Batı’nın ve Arap dünyasının sessiz kalan liderlerinin aksine, Cumhurbaşkanı Erdoğan yüksek sesle adaleti savundu.

Bu ses dünya kamuoyunda yankı buldu; İsrail ve Batı, dünya kamuoyu savaşını kaybetti, vicdanlarda mahkûm edildi.Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.Gazze’de yaşanan trajedi, yeni dünya düzeninin kim tarafından şekillendirileceğini de gösteriyor.

Batı’nın sessizliği, Arap dünyasının ilgisizliği karşısında Türkiye’nin direnci, insanlığın yeni yönünü işaret ediyor.

Küresel sistem artık yalnızca güç merkezli değil; vicdan merkezli bir eksene kayıyor.

Bu eksenin kalbinde ise Türkiye yer alıyor.Türkiye: Ateşkesin ve barışın gerçek teminatı tek ülke.Türkiye, Şarm El-Şeyh sürecinde ve öncesinde Hamas’la doğrudan temas kurabilen tek NATO üyesi ülke olarak öne çıktı.

Ankara bir yandan Hamas’la iletişim kurarken, diğer yandan Filistin Yönetimi ve Katar üzerinden süreci koordine etti.

Bu çok yönlü diplomasi hem insani koridorların açılmasında, hem de esir takası görüşmelerinde kritik rol oynadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Filistin sadece Hamas’tan ibaret değildir ama Hamas da Filistin’in bir gerçeğidir” sözü, bu yaklaşımın özetidir.Türkiye, Batı’nın “terör örgütü” diyerek kapattığı kanalları siyasi ve insani sorumluluk bilinciyle açık tuttu.

Bu yönüyle Türkiye, Gazze’deki trajedi karşısında aktif bir arabulucu, güvenilir bir diyalog merkezi haline geldi.

Batı diplomasisi soğuk protokollere sıkışırken, Türkiye sahada insanî sıcaklığıyla güven kazandı.Balfour’dan Şarm El-Şeyh’e: Bitmeyen adaletsizlik.1917’de yayımlanan Balfour Deklarasyonu, Filistin halkının kaderini kendi iradesi dışında çizen bir sömürge belgesiydi.

Bir imzayla Batı, Ortadoğu’nun kaderine dışarıdan hükmetmeye başladı; bugün Gazze’nin üzerine yağan bombalar, o tarihte atılan imzanın yankısıdır.Türkiye’nin garantörlük teklifi, bu çarpık düzenin karşısında adaletin ve meşruiyetin yeniden tesis edilmesi için tarihî bir fırsattır.

Türkiye, bir asır önce Balfour’la temelleri atılan haksız statükoya karşı, vicdanın ve bağımsızlığın sesi olarak yükseliyor.Batı ve Arap dünyası Gazze’nin enkazında kaybederken, Türkiye tutarlılığıyla ve insanî duruşuyla adaletin temsilcisi haline geldi.

Bugün Filistin meselesinde Türkiye’nin garantörlüğü, diplomatik bir çözüm ve yüzyılı aşan bir adaletsizliğin onarılması anlamına gelir…Barışın anahtarı güçte değil, güvendedir.

Ve bu güveni temsil eden tek ülke, Türkiye’dir.

Aradan geçen 107 yılda Batı’nın politikaları şekil değiştirdi ama ruhu değişmedi.

Bir zamanlar Balfour imzalayan İngiltere’nin yerini bugün ABD aldı; beyannameler yerini “barış zirvelerine”, işgalin meşruiyetini sağlayan diplomatik cümlelere bıraktı.13 Ekim 2025’te Şarm El-Şeyh’te imzalanan “ateşkes mutabakatı” da bu zincirin son halkasıdır.

Trump’ın şov haline getirdiği bu zirve, “barış anlaşması” olarak lanse edilse de, satır aralarında tanıdık bir dil taşıyor: Filistin yok, işgal yok, ablukadan söz yok.Tıpkı Balfour Deklarasyonu gibi, bu metin de Filistin’i başkalarının cümlelerinde, başkalarının iradesine teslim ediyor.

Ama artık bu coğrafyada yeni bir sayfa açılıyor.

Artık Batı’nın mürekkebi değil, insanlığın vicdanı konuşuyor.Şimdi tarih sahnesine çıkan Türkiye’dir.Belki yalnız, ama adaletin ve insanlığın safında… 

İlgili Sitenin Haberleri