Haber Detayı
Kurgu deyip geçmemeli! Suç temalı dizi ve filmler şiddeti normalleştiriyor
Artvin’de tiyatro festivaline katılan Yönetmen Müfit Can Saçıntı, sinema ve dizilerin yarattığı bilince dikkat çekti. Saçıntı, özellikle suç temalı dizilerin şiddeti normalleştirdiğini söyledi.
Sinema ve dizilerdeki suç, uyuşturucu ve şiddet temaları tartışmaların odağında.
Yönetmen Müfit Can Saçıntı, Artvin Borçka Belediyesi tarafından düzenlenen Tiyatro Festivali’ne katıldı.
Saçıntı, dizi ve filmlerin toplumsal ve bireysel etkileriyle ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Saçıntı özellikle şiddet içeren dizilerin toplumdaki suçu normalleştirdiğini dile getirdi. ‘SUÇ İÇERİKLİ DİZİ VE FİLMLER SUÇU NORMALLEŞTİRİYOR’ Suç ve şiddetin asıl failinin sinema ve diziler olmadığını kaydeden Saçıntı, “Eğer gençleri şiddete ya da suça yönelten şey diziler, filmler dersek, asıl suçluları gizlemiş oluruz.” dedi.
Sinema ve dizilerin bilince etkisine değinen Saçıntı, “Ama hiçbir etkisi yok da diyemeyiz.
Bu tür şiddet içeren diziler, suç içeren yapımlar, suça neden olmasa da mevcut şiddeti ve suçu normalleştiriyor.
Bu da ayrı bir problem.” ifadelerini kullandı.
SİNEMA İNSANLARIN TEMEL İHTİYACINI KARŞILIYOR Dizi ve filmlerin insanın temelde duygu ve sosyalleşme ihtiyacına hitap ettiğini kaydeden Saçıntı, “Filmler insanın iki temel ihtiyacına hitap eder.
Birincisi içerik ihtiyacı.
İnsan gülmek ister, duygulanmak ister, ağlamayı sever.
Acıklı filmleri bu yüzden izleriz.
Rahatlamak ister, korkmak ister.
Korku filmleri de bu yüzden ilgi çeker.
Yani duygusal bir içerik ihtiyacı karşılanır.
İkincisi ise sosyalleşme ihtiyacı.
İnsan sosyal bir varlıktır.
Toplum içinde yaşar.
Eskiden ‘sosyal mahlûktur’ denirdi.
Sinemaya gitmek bu sosyalleşmeyi sağlar.” diye konuştu.
Günümüzde insanların sinemaya gitmemesinin nedenlerine de değinen Saçıntı sözlerini şöyle tamamladı: “Dijital platformlar veya televizyonlar insanların içerik ihtiyacını, duygusal ihtiyaçlarını karşılar ama sosyalleşme ihtiyacını karşılayamaz.
İnsanların sinemaya gitmemesinin üç temel sebebi var: Bir, ekonomik nedenler.
İki, sinemaya gitmeye değecek kadar etkileyici filmlerin gelmemesi.
Üç, insanların başka sosyalleşme alanları bulması.” İnsan doğumundan ölümüne kadar biçimlendiriliyor Prof.
Dr.
İrfan Erdoğan, insan bilincinin, duygu ve davranışlarının, tercihlerinin kendiliğinden olmadığını belirtti.
Erdoğan, “Egemenlerin kurduğu ve sürdürdüğü egemen toplum yapılarını, toplum ilişkilerini, ilişki biçimleri, egemen doğru ve yanlışları kısaca kendimizi ilişkilerimizi yanlış anlamamızı sağlar.
Dolayısıyla burada sosyalleştirme süreçlerinden geçerek oluyor.
Doğumdan ölüme kadar devam ediyor.
Sosyalleştirme büyük olasılıkla egemen yapıların çıkarlarına yatkın bireyler olarak yetiştirilmeyi içerir.
Birileri bizi sosyalleştiriyor.” dedi. ‘Sansür dışı bir kontrol mekanizması şart’ Doç.
Dr.
Fırat Sayıcı ise sansüre karşı olduğunu ancak ailenin ve çocukların suçu ve şiddeti öne çıkaran içeriklerden korunması için bir kontrol mekanizmasının gerekli olduğunu belirtti.
Sayıcı, “Dolayısıyla bir kontrol mekanizmasının sağlanması gerekli ama bunu da bir baskılama yöntemiyle, sansürle yapmak doğru olmaz.
Çünkü bu sefer çocuk o tarz içerikleri daha çok yakalamaya çalışır.
Yani bu bağlamda da ailelerin iyi bir medya okuryazarlığı eğitiminden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.” diye konuştu.