Haber Detayı
Nereden Çıktı Bu Gıda Politikaları? – III
Bu kez süper gıda döneminin başına gidiyoruz. O günlerden alacağımız büyük dersler var.
Mucize diye sunulan ürünler, kafa karıştıran bilimsi söylemler ve başıboş bir pazar.
Bugün hala sağlığımızı riske atmaya devam ediyor.
Gıda bilimi ve gıda politikaları, tam da bu acı tecrübelerden aldığımız dersler üzerine kurulu.Süper Gıda DönemiHepimizin kulağına tanıdık gelen süper gıdalar diye bir kavram var.
Aslında bu fikir 1900’lerin başında ortaya çıktı.
O zamanlar radyoaktivite yeni keşfedilmişti.
O dönemde, radyum gibi radyoaktif maddeler içeren yiyecek ve içecekler, insanlara hayat enerjisi olarak pazarlandı.
Şık ambalajlar, havalı sözler, denetimsiz bir ortam derken, ne yazık ki binlerce insan hayatını kaybetti.Üstelik hepsinin iddiası da aynıydı: Gençlik enerjisi veriyor, halsizliği gideriyor, cinsel gücü artırıyor ve en önemlisi yaşlanmayı durduruyordu.1920’lerde Revigator adlı bir ürün satılmaya başlandı.
Bu, içi uranyum ve radyum içeren radyoaktif bir maddeyle kaplanmış seramik bir damacanaydı.
Gece boyunca bu damacanada bekletilen su, radyasyonlu maddelerin suya karışmasıyla enerji kazanıyordu.
Üstelik, 'günde 8 bardaktan fazla için' talimatıyla satılıyordu.
Sadece altı yıl içinde yüz binlerce Revigator satıldı, hatta taşınabilir modelleri bile üretildi.Kısa bir süre önce, 1918'de ise William Bailey adında doktor olduğunu iddia eden bir kişi, Raditor adlı bir içeceği üretmeye başlamıştı.
Bu içecek, saflaştırılmış suyun içerisinde çok tehlikeli radyum türleri bulunan bir karışımdı.
Bailey, bu zehirli içeceği yaşayan ölüler için bir tedavi ve sonsuz güneş ışığı gibi sloganlarla pazarlıyordu. 1925-1930 yılları arasında 400 binden fazla şişe satıldı.
Bu ürünler, fahiş fiyatlara satılan birer zehirdi.Eben Byers, dönemin ünlü bir iş insanı ve amatör golf şampiyonuydu.
Bir tren yolculuğunda düşüp kolunu sakatladı.
Uzun bir tedavi dönemi geçirdi.
Kolu iyileşmedi ve ağrıları hiç dinmedi.
Artık golf oynamakta çok zorlanıyordu.
Doktoru Raditor’u önerdi.
Günde bir şişe ile başladı.
Bir süre sonra günde birkaç şişeye çıktı.Süper Gıdalar Hayat Kurtarır mı?Ağrıları geçmişti.
Golf oynarken hiç gösteremediği performansları sergilemeye başlamıştı.
Çevresine Raditor’un işe yaradığını ve canlı bir his verdiğini anlatıyordu. 1930’a kadar tam 1400 şişe içmişti.
O yıl dinçlik etkisi sönmüştü.
Dişleri dökülmüş ve geçmeyen baş ağrıları başlamıştı.
Çene kemiği ölmüştü.
Anemi başlamıştı ve kemikleri eriyordu.Eben Byers'in yaşadığı bu korkunç trajedi, nihayet Federal Ticaret Komisyonu'nu harekete geçirdi ve bu ürünlere soruşturma açıldı.
Revigator ve Raditor’e soruşturma açıldı. 1931’de Eben Byers’in mağdur olarak ifadesi alındı.
Raporlar dehşet vericiydi: Üst çenesinin neredeyse tamamı alınmıştı ve kafatasında delikler oluşmuştu.
Mart 1932'de, vücuduna aldığı radyasyonun kemiklerine yerleşmesi sonucu içten içe eriyerek hayatını kaybetti.
Kurşun kaplı bir tabutla gömülmek zorunda kalındı. 1965'te mezarı inceleme için açıldığında, kemikleri hala yüksek düzeyde radyasyon yaymaya devam ediyordu.1937’de SE Massengill şirketi, sülfanamidi dietilen glikol içerisinde çözdürüp ahududu aromalı şurup olarak pazarlamaya başladı. 15 eyalette çoğu çocuk 100’den fazla kişi şurup nedeniyle akut böbrek yetmezliği geçirerek hayatını kaybetti.
İşin en acı tarafı neydi biliyor musunuz?
Şirket, 100'den fazla insanı zehirlediği için değil, sadece etiketine alkol içermez yazdığı ama ürün alkol içerdiği için ceza alabildi.İşte bu olayların sonunda, 1938'de Amerika’da Federal Gıda, İlaç ve Kozmetik Kanunu çıkarıldı.
Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi bugünkü denetleyici gücüne kavuştu.
Gıda ve ilaçlar üzerindeki yetkiler artırıldı.
Yeni ürünlerin piyasaya sürülmeden önce sağlık açısından ön incelemeden geçmesi zorunlu hale getirildi ve gıda standartları belirlendi.Bugün baktığımızda, süper gıdalar hala devasa bir pazar.
Elbette 1900'lerdeki gibi rahatça radyasyonlu su satamıyorlar, ancak bu ürünlerin ardındaki bilimsel gerçeklikler ya da gerçek dışılıklar o dönemle neredeyse aynı.Bu tarih bize şunu öğretiyor: Halk sağlığı, piyasaya bırakılabilecek bir meta değil.
Sağlığımız, ancak güçlü, şeffaf ve halk adına denetim yapan kurumlarla korunabilir.
Denetimi zayıflattığımız, bilimi değil pazarlamayı dinlediğimiz her an, tarihin tekerrür etme riskini alırız.