Haber Detayı
‘Hayata dair hissettiğimi kendime söylemekten çekinmemeliyim’
Hikâye ‘Raf’la başladı... Jabbar söz yazmadaki ustalığı ve yorumuyla o günden beri duygularımıza tercüman olmaya devam ediyor. Yeni albümü ‘Ekseri’deyse biten bir ilişkinin ardından hissettiklerini dile getiriyor.
Yıl 2017.
Marmaris’ten yükselen ‘Raf’ rüzgârı tüm Türkiye’yi etkisi altına almış durumda.
Jabbar’la (Mücahit Turan) ilk o yıl tanışıyorum.
Mütevazı bir müzisyen.
Sonraki yıllarda da onca başarıya rağmen o tavrının hiç değişmediğine tanıklık ediyorum.
İlk albümü ‘Yineleme’den 7 yıl sonra şimdi ‘Ekseri’yle karşımızda.
Yine hayata, ilişkilere dair hissettiklerimizi incelikli sözlerle kâğıda döküp sonra da büyüleyici melodilerle birleştirmiş. “Müzik yapmayı çok seviyorum.
Gönülden üretmeye devam ediyorum” diyen Jabbar’la buluştuk.◊ Seni Deeperise’la (Mesut Yılmaz) yaptığınız ‘Raf’ şarkısıyla tanıdık.
Öncesinde hayatın nasıldı?İzmir’de doğup büyüdüm.
Gitar çalmayı kendi çabamla öğrendim.
Üniversitede artık elimde gitarım vardı. ‘Stand by Me’ler, ‘Knockin on Heaven’s Door’lar gibi herkesin hoşlandığı şarkıları biz de iki gitar olarak çalıyorduk.◊ İkinci gitarı kim çalıyordu?Safa Hendem.
Hâlâ beraber devam ediyoruz.
Eski arkadaşız.
Sonra bunu bir iş olarak yapabileceğimizi fark ettik.
Yazları turistik yerlere gittik; Kuşadası, Marmaris...
Bir yandan kendini geliştiriyorsun, hatalarınla yoğruluyorsun.
Sonra yine çok eski arkadaşım Targan Türe sayesinde bir müzik grubuna girdim.
Marmaris’te yine yabancı ağırlıklı bir kalabalığa çalma ihtimalim doğdu.
Kışın üniversite, finaller; yazın Marmaris...
Tam bir ağustosböceği hayatı.◊ Marmaris’le birlikte denizle ilişkin başlıyor, değil mi?Denize hep sevdalıydım.
Her ne kadar Marmaris bunu bana fark ettirmiş olsa da deniz beni çağırıyormuş.
Kışları Marmaris’te olma fikri başta bana uzaktı.
Orada kafesi olan sevdiğim arkadaşım Barış Soydan “Gel, beraber müzik yaparız, yelkene gideriz” dedi.
Zamanla yelkeni de hayatıma ekledim.◊ Türkçe şarkılarını ilk Marmaris’te mi yapmaya başladın?Yelkende ve müzik yaparken tanıştığım insanlar sayesinde farklı bir repertuvarım oluştu.
Hollandalılar, Danimarkalılar, Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar...
Onların hediye ettiği CD’ler çok değerliydi.
Sonra kendime “Neden Türkçe müzik icra etmiyorum” diye sordum.
Bülent Ortaçgil, Sezen Aksu, Barış Manço, Kayahan...
Hepsini çok seviyordum ama kendime yakışanı bulmam biraz zaman aldı.
Batılı tavrı Türkçe şarkılara taşıma fikri ‘Raf’a kadar uzandı.◊ Denizde seni çeken neydi?
Farklı insanlarla, farklı limanlarda etkileşim içinde olma hayali...
Bilmediğiniz bir yere gidiyorsunuz, o yolculukta başınıza ne geleceğini bilmiyorsunuz.
O belirsizlik yolculuğun en keyifli kısmı.
Bir de denizde her şey güvenlik üzerine kurulu.
İyi bir ekip çalışması gerekiyor.
Herkesin birbirinin arkasını kollaması lazım.
Tıpkı bir müzik grubunda da olması gerektiği gibi...◊ Okyanus tecrüben de var...
Marmaris’ten çıkıp Antigua’ya (Karayip Denizi’nin doğusunda bir ada) gitmek, o kocaman 2,5 aylık deniz yolculuğu...
İspanya’da bir limandasın, yeni birileriyle tanışıyorsun.
Adam Güney Afrika’dan gelmiş, djembesi (vurmalı çalgı) var, sende de akustik gitar...
Sen onun şarkısına, o seninkine eşlik ediyor.
Belki anlamıyorsun o anda kattığı şeyi.
Ama işte, o yolculuk seni sen yapan.◊ ‘Raf’ patlamasaydı Marmaris’teki hayatın yine de sana yeter miydi?
Seviyordum o hayatı, mutluydum.
Bisiklete biniyor, sahilde turluyordum.
Arkadaşlarım vardı.
İstanbul’da da arkadaşım yok mu?
Tabii ki var.
Olduğum yeri, o anda olmam gereken yeri güzel bakarak görmeyi tercih ediyorum.◊ İlk günden beri yanındaki insanlar hiç değişmiyor.
Oysa herkes sosyal medyada popüler birileriyle arkadaş görünme derdinde...
Ben gerçekten sevdiğim birinden kolay kolay vazgeçemem.
Ortak anılar biriktiriyorsunuz.
Yeni insanlarla, konserlerimi takip eden insanlarla da canayakın muhabbetler doğuyor.
Çünkü ben yakın iletişimi seviyorum.◊ Marmaris’e gidip geliyor musun?Gidiyorum ama kış aylarında hayat İstanbul’da.
İlk zamanlarda İstanbul’da vakit geçirmenin tatil gibi olduğunu hissediyordum.
Çünkü Marmaris çok fazla sürprizin olmadığı bir yerken İstanbul’da, kaosun içindeki o düzeni algılayınca da enteresan oluyor.
Boğaz havası almayı ve yürümeyi de çok seviyorum.
Yürümenin bilgisayar başında üretim mesaisi yapan benim gibiler için çok faydalı olduğunu keşfettim.
Yürümeyi hayatıma adapte ettim.
İstanbul’un da bir mücevher olduğunu aslında görüyorsun dikkatli bakarsan.◊ Senin için mutluluk nedir?Mutluluk pozitif olabilmeye çalışmak aslında.
Bir şarkımda “Görmezsen hiç doğmaz o güneş” demiştim.
Senin bakış açınla ilgili her şey.
Ağaçta açan çiçeği görmüyorsan, rengini fark etmiyorsan...
Sokaktaki o kediyi sevmiyorsan....
Mücadelelerle doluydu ama sevdiğim hayatı yaşamaya çalıştım.
Kendime de hep ödevler verdim...◊ Ne gibi ödevler? “Bisiklette 10 bin kilometre yapacağım, yat kaptanlığı kursuna gideceğim” gibi.
Konfor alanından çıkıp kendini zorlamak amaç.
Çünkü her şey iyi gidiyorsa orada sonsuza dek oturabilirsin... ‘AŞK ÖLÜMSÜZ SANDIM’ ◊ Hayatı çözdün mü sence?Yok ya, hayat beni hep şaşırtıyor.
Netimdir aslında.
İnsanın kendini tanıması da önemli.
Hayata dair hissettiğimi kendime söylemekten çekinmemeliyim. ‘Ekseri’de de bu oldu.
Kesinlikle bir ayrılık ve sonrasında başa çıkabilme mekanizması var.
Belki o süreçte kendine söylediğin şeyler onlar. “Yalan değil, az da olsa aşk ölümsüz sandım ben” diyen adamın naifliği var.
Aşkın tanımsal anlamda sana hissettirdiği şeyin kompleks yapısından bahseden bir karakter var albümde.
Bu aşk-nefret gibi bir şey.
Aşkı çok seviyorsun, hem de o seni böyle dövüyor, hırpalıyor.◊ Uzun bir beraberliğin ardından yazılan şarkılar mı bunlar?Evet.
Şarkılarımda kendime ait duyguları dışa vurmaktan sakınmadım hiç.
Bir şey hayatına girdiyse ve eğer sana bir şey öğrettiyse o anlamlı bir şey.
Ona sahip çıkmak gerekiyor.Jabbar’dan tavsiyeler◊ ‘Ağaçların Gizli Yaşamı’nı (Peter Wohlleben) çok sevmiştim.
Ağaçların birbiriyle iletişimi görünmez olsa da varmış.
O ilişkinin nasıl ilerlediğini anlatan bir kitap.◊ ‘Big Bang Theory’ dizisini önerebilirim.◊ Bu aralar Wizkid (Nijeryalı şarkıcı ve söz yazarı) dinliyorum.◊ Tüm zamanların en sevdiğim filmi ‘Esaretin Bedeli’ (The Shawshank Redemption, 1994).