Haber Detayı
Türkiye’de Özel Okul Dernekleri Ne Yapmalı? Ne Yapmamalı?
Doktora tezim “Eğitim Alanı Sivil Toplum Örgütlenmeleri” üzerineydi.
O çalışmada “E-STK” kavramsallaştırmasını yaparken, eğitimdeki sivil örgütlenme biçimlerinin tarihsel ve işlevsel yapısını incelemiştim.
Aslında bu örgütlenmelerin kökeni çok eskilere, vakıf geleneğine kadar uzanıyor.
Günümüzde sendikalar, dernekler, kooperatifler ve çeşitli oluşumlar biçiminde farklı türleri görmek mümkün.
Tezimde de vurguladığım gibi, eğitim alanındaki sivil toplum yapıları 12 farklı türde faaliyet gösteriyor.Bugün bunlardan yalnızca birine, özel okul derneklerine odaklanmak istiyorum.Türkiye’de özel okulların sayısı son 15 yılda ciddi biçimde arttı. 1980’lerde “kolej” kelimesi bizim için neredeyse ulaşılmaz bir hayaldi.
Ancak 2000’li yıllarda özellikle devlet teşvikleriyle birlikte özel okullar yaygınlaştı, erişilebilir hâle geldi.
Bugün eğitim sistemimizin yaklaşık yüzde 18’i özel okullardan oluşuyor.
Öğrenci ve öğretmen sayıları artarken, nicel büyümenin beraberinde nitel sorunlar da geldi: öğretmenlerin özlük hakları, yüksek okul ücretleri, fahiş kitap fiyatları ve “hayalet sınıflar” gibi konular sıkça gündeme geliyor.Tam da bu noktada, dayanışma ve çözüm üretme amacıyla kurulan özel okul derneklerinin önemi artıyor.
Bu dernekler yalnızca okulları bir araya getiren platformlar değil; aynı zamanda eğitim politikalarının şekillenmesine katkı sunan, iyi uygulamaları yaygınlaştıran ve üyelerinin haklarını savunan aktörler olmalıdır.Milli Eğitim Bakanlığı ile doğrudan ilişki içinde bulunan özel okulların sesi, bu dernekler aracılığıyla duyulabilir.
Dernekler, üyelerinin ihtiyaçlarını düzenleyici kurumlara aktarmalı, mevzuat değişikliklerini takip etmeli ve özel okulların sürdürülebilirliğini sağlayacak öneriler geliştirmelidir.Bugün Türkiye’de özel okullar arasında ciddi kalite farkları bulunmakta.
Dernekler, bu farkları azaltmak ve yüksek standartları teşvik etmek için ortak kalite çerçeveleri oluşturabilir.
Başarılı uygulamaları paylaşmak, denetim ve sertifikasyon mekanizmaları kurmak, okulların kurumsal kültürünü güçlendirir.
Bölgesel farklılıkları dikkate alarak sempozyumlar, çalıştaylar ve ortak projeler düzenlemek, bilgi paylaşımı ve yenilikçi uygulamaların yayılmasını sağlar.Bir diğer önemli alan, öğretmen ve yönetici gelişimidir.
Dernekler, dijital eğitim, pedagojik yenilik ve liderlik konularında sürekli eğitim programları düzenlemelidir.
Zira öğretmen niteliği, özel okul kalitesinin en belirleyici unsurudur.Ayrıca dernekler, toplumsal sorumluluk faaliyetleriyle kamuoyundaki algıyı güçlendirebilir.
Burs programları, çevre ve sosyal projeler, dezavantajlı gruplara yönelik eğitim desteği, derneklerin yalnızca “okulların lobisi” değil, toplumun bir parçası olduğunu göstermelidir.Ancak yazımızın başlığı gereği, “ne yapmamalı” sorusunu da sormamız gerekir.Dernekler, sadece kendi üyelerinin çıkarlarını gözeten dar yapılar hâline gelmemelidir.
İdeolojik farklılıkları aşarak, ortak paydada buluşma kültürünü korumak gerekir.
Aksi halde sektörün birliği zedelenir.Bir diğer hata, kalite ve rehberlik sorumluluğunun ihmal edilmesidir.
Dernekler, üyelerine yön göstermediğinde okullar arasındaki uçurum derinleşir.
Toplumsal iletişimi ihmal etmek de bir diğer eksikliktir; yalnızca iç faaliyetlere odaklanmak, özel okulların kamuoyu nezdindeki itibarını zedeler.Ayrıca, değişime kapalı bir yaklaşım da derneklerin en büyük zaafıdır.
Hep aynı kişilerin yönettiği, yenilenmeyen yapılar üretkenliklerini kaybeder.
Eğitim teknolojileri, dijitalleşme ve pedagojik yenilikler hızla gelişirken, bu dönüşüme ayak uyduramayan dernekler üyelerini geleceğe hazırlayamaz.Sonuç olarak; Türkiye’de özel okul dernekleri stratejik, proaktif ve işbirlikçi bir yaklaşım benimsemelidir.Yapmaları gerekenler: üyelerini temsil etmek, kaliteyi artırmak, mesleki gelişimi desteklemek, toplumsal sorumluluk projeleri yürütmek ve şeffaf olmaktır.Yapmamaları gerekenler: dar çıkarcılığa sapmak, değişime direnmek, denetim ve rehberliği ihmal etmek, topluma kapalı kalmaktır.Karar vericiyi izleme, kontrol etme ve gerektiğinde eleştirme işlevini yerine getirmesi gereken bazı derneklerin, zaman zaman siyasallaşarak ötekileştirici bir dil kullandığı da gözlenmektedir.
Bu tutum, belki kısa vadede bazılarına politik kazanç sağlayabilir; ancak sektörün temel sorunlarını çözümsüz bırakır.Bugün Türkiye’de, nitelikli iş yapan, eğitimde gerçek anlamda kalite üreten özel okulların yanı sıra; öğretmeninin emeğini sömüren, velisini mağdur eden, sektörün itibarını yerle bir eden kurumların da varlığını üzülerek izliyoruz.
Ne yazık ki bu tablo karşısında, özel okul derneklerinin kendi içlerindeki çürük elmaları ayıklamak adına ciddi bir öz denetim mekanizması kurduklarına henüz şahit olmadık.
Oysa sektörün güveni, itibarın korunması ve kamusal vicdanın onarılması, tam da bu cesur adımların atılmasına bağlı.