Haber Detayı
O çocuk bendim!
İstanbul'da her yağmuru evin içine buyur eden gecekondular vardı, içlerinde komşuluğun ve insanlığın her halini sergileyen güzel insanlar. Hayatın her kesiminde terbiye ve asalet vardı. Sokak çeşmelerinden mermer beyazlığında akardı sular, parayla satılmazdı. Yemin billah olsun ki meslek onurunu bu…
İstanbul'da her yağmuru evin içine buyur eden gecekondular vardı, içlerinde komşuluğun ve insanlığın her halini sergileyen güzel insanlar.
Hayatın her kesiminde terbiye ve asalet vardı.
Sokak çeşmelerinden mermer beyazlığında akardı sular, parayla satılmazdı.
Yemin billah olsun ki meslek onurunu bu kadar kolay satanlar yoktu. *** Buğday tarlalarının gökdelenlerden değerli olduğunu bilen bilinçli bir toplum vardı.
Her mahallede oyun alanı arsalar.
Akşam ezanına kadar koştururdu çocuklar.
Çoğunun ayakları çıplaktı ama hepsi de güven içinde.
En yoksul aileler bile domates, peynir ve zeytini rahatlıkla yiyebilirdi.
Her mahallenin okulu, her okulun aydın öğretmenleri vardı.
O öğretmenler dürüstlüğün kerrat cetvelini ezberletirken, vicdanımızın sesini dinlemeyi de öğretirlerdi Atatürk ilkelerinin anlamını da. *** Uyuşturucu endüstrisi kurulmamıştı daha.
Torbacılar ve eli silahlı sokak çeteleri mahalleleri ele geçirmemişti.
Şerefsiz uyuşturucu baronlarına, fuhuş taciri çakallara meydanı boş bırakmak ne demek.
Yiğit insanlarla doluydu bütün mahalleler.
Gecenin ayazında bıyıkları donan ama ağzındaki düdükle sabaha kadar mahalleyi arşınlayan bekçi babalara kurban olayım! *** Üzerinden neredeyse 50 yıl geçti.
Ayakkabı boyacılığı yapan küçük bir çocuğun Gazi Mustafa Kemal Atatürk için saygı duruşunda bulunduğu bir görüntüyü gözlerimle resimlemiştim.
Saat dokuzu beş geçiyordu sirenler çalmaya başladı.
Çocuk önündeki boya sandığını bırakıp aniden ayağa fırladı saygı duruşuna geçti. 10 yaşlarında erkek çocuğu.
Yüreğinin gönderinde Atatürk sevgisi. *** Yoksul giyimliydi çocuk, mavi kazaklı.
Parlak ışıklı iki lambaydı gözleri.
Başkalarının ayakkabılarını boyamaktan kendi ayaklarını düşünecek halde değildi.
Boya sandığının yanında duran sefertasında kuru ekmekten başka bir şey yoktu belki.
Saygı duruşunda elleri bacaklarına yapışmış küçük bir heykeldi de dev gibi duruyordu. *** Hayatın küçük askeri Cumhuriyetin nöbetçisi.
Sabahın erken saatlerinde iki lokma ekmek için yola koyulan hamarat karınca.
Sefaletin onurlu yanına tutunmuş ama kendine bir meslek edinmiş hayat işçisi.
Gözlerinin ufkunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk duruyordu. *** Yoksulların çocukluk fotoğrafları olmaz ama o yoksul çocuğun 10 Kasım fotoğrafı hala gözlerimin önünde duruyor.
O çocuk bendim!
O çocuk bizdik, hepimizdik.
Beyinlerimizin içi sevgi doluydu, kötülük nedir bilmezdik.
Üstelik o tozlu topraklı yollarda tertemizdik! 10 KASIM 2025 MUTLULUK TAKVİMİ Kimseye karşı önyargılı olma.
Korkuları yen.
Çocuğunun yakın arkadaşı ol.
Bir zamanlar can bildiğin Yabancıyla bir tutulur Adına yemin verdiğin Unutulur unutulur Nerde gözlerde tütmeler Kapıyı vurup gitmeler Sabahı sabah etmeler Unutulur unutulur Vefa bilmez hiçbir veda Yorgun güneş vurur cama Unutamam dersin ama Gözün gibi bakanlar da Yananlar da yakanlar da Unutulur unutulur Hakkı YALÇIN 68 kuşağı bu karanlık dünyanın gerçek bir gökkuşağıydı.
Kara beyin!
Sabah yürüyüşümü yapıyordum, adamın biri mama yiyen kedilerin arasından kara kediyi ayağının tersiyle itti. 'Niye böyle yapıyorsunuz?' diye tepki gösterdim 'onlar uğursuz' dedi. 'Nasıl bir uğursuzluk gördünüz?' diye sordum kendini savundu, 'siz hiç iki kara kedinin arasından geçtiniz mi?' Başımı salladım 'hayır' dedim 'iki dağın arasından geçtim, üstelik zifiri karanlıkta!' Adam bön bön yüzüme bakarken ben kara kediye baktım da ne güzel bakıyordu.