Haber Detayı
Diriliş şairi, dava ve fikir adamı: Sezai Karakoç’un ardından 4 yıl! İşte en güzel şiirleri ve sözleri
Türk şiirinde derin izler bırakan, düşünce dünyasında yeni bir ufuk açan Sezai Karakoç’un vefatının üzerinden dört yıl geçti. Türk edebiyatının son büyük atılımı olarak nitelenen İkinci Yeni Hareketi’nin kurucu isimleri arasında yer alan Karakoç, ardında şiir, düşünce, siyaset ve kültür hayatına yön veren büyük bir miras bıraktı.
Tam adı Ahmed Sezai Karakoç olan şair 22 Ocak 1933'te Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde dünyaya geldi.
Babası Yasin Bey, Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkas cephesinde Ruslara esir düşmüş bir tüccardı.
Annesi Emine Hanım ise ailesinin sükunetini taşıyan bir Anadolu kadınıydı.
Çocukluk yılları Ergani, Maden ve Piran arasında geçti.
İlkokulu 1944'te Ergani'de tamamladı.
Parasız yatılı kazandığı Maraş Ortaokulunun ardından Gaziantep Lisesi'nden mezun oldu.
Okuma tutkusunu erken yaşlarda geliştiren Karakoç, lisede Batı klasiklerine yönelerek geniş bir kültürel birikim edindi.
Büyük Doğu ile Tanışan Genç Şair Karakoç'un düşünce dünyasında belirleyici kırılmalardan biri, Necip Fazıl Kısakürek ile tanışması oldu.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi sınav sonuçlarını beklerken Kısakürek'in kapısını çaldı ve o tanışma, hayat boyu sürecek bir zihinsel ortaklığın başlangıcına dönüştü.
İslam düşüncesini çağdaş bir üslupla savunan Büyük Doğu'nun Karakoç üzerindeki etkisini yıllar sonra şu sözlerle ifade etmişti: Memuriyet ve İlk Kitap: 'Körfez' Üniversitenin maliye bölümünden 1955'te mezun olan Karakoç, aynı yıl Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. 1956'da maliye müfettiş yardımcısı, 1959'da ise gelirler kontrolörü unvanını aldı.
Görevleri nedeniyle Anadolu'nun birçok şehrini dolaştı. 1959'da kendi imkanlarıyla yayımladığı ilk şiir kitabı 'Körfez', şairin poetik çizgisinin erken örneklerini taşıyordu.
Matbaa konusunda deneyimi olmadığı için kitabı bir kartvizit matbaasında bastırması, Karakoç'un edebiyat yolculuğunun sade ama kararlı başlangıçlarından biri olarak hafızalarda yer etti.
Gazete Yazılarından Diriliş'e Uzanan Bir Çizgi 1963'ten itibaren Yeni İstanbul'da 'Karakoç' imzasıyla günlük yazılar kaleme alan şair, 1974'e kadar çeşitli gazetelerde yazmayı sürdürdü. 1975'ten sonra ise yalnızca kendi çıkardığı Diriliş dergisinde yazmaya karar verdi.
Çünkü düşüncesinin kurumsal bir çerçevede gelişmesini istiyordu.
Mona Rosa ile Türk şiirinin unutulmazları arasına giren Karakoç, 'diriliş' düşüncesi etrafında şekillenen fikri evrenini 1990'da kurduğu Diriliş Partisi'ne de yansıttı.
Parti yedi yıl faaliyet gösterdi ve 1997'de kapatıldı.
Hakikatin İzini Süren Şiir Karakoç, şiirinde metafiziğe yaslanan dili, kelimeler arasındaki beklenmedik yakınlıkları ve modern dünyaya yönelik eleştirileriyle kendine özgü bir poetika kurdu.
Şairin dizelerinde 'aşk, hürriyet, arayış ve ölüm' kavramları çoğu zaman varoluşun kırılma noktalarını işaret eder.
Eleştirmenler onun şiirindeki dil tercihlerini kimi zaman irrasyonel bulsa da Karakoç, kelimeleriyle hakikatin üzerindeki perdeleri aralamaya çalıştığını her fırsatta ortaya koydu.
Edebiyat ve Düşüncenin Buluştuğu Zemin: Diriliş Diriliş dergisi yalnızca bir edebiyat dergisi değildi.
Hem İslam düşüncesinin hem de modern dünyanın tartışıldığı bir merkez işlevi gördü.
Seyyid Kutup'tan Malik b.
Nebi'ye, Kierkegaard'dan Heidegger'e kadar geniş bir düşünce alanı dergi aracılığıyla Türkiye'ye taşındı.
Karakoç'un kullandığı çok sayıda müstear isim ise onun üretkenliğinin ve farklı temalarda özgün bir ses arayışının göstergesiydi.
Ödüller, Saygı ve Son Yolculuk 1968'de MTTB Milli Hizmet Armağanı ile başlayan ödül süreci, 1991'de Dünya Şairleri Kongresi'nin verdiği uluslararası ödüle kadar uzandı.
Adı Diyarbakır'da bir bulvara verildi.
Eserleri birçok kuşak tarafından başucu metinleri olarak benimsendi.
Karakoç 16 Kasım 2021'de İstanbul'daki evinde hayatını kaybetti.
Veda ettiği dünya sürgününü, şiirinde sözünü ettiği Şehzadebaşı Camii Haziresi'nde tamamladı.
Karakoç'un şiirleri Büyük Doğu, Hisar (1951-54), Mülkiye (1952-53), İstanbul (1953-57) Şiir Sanatı (1955), Hamle (1955), Pazar Postası (1957-58), Türk Yurdu (1959), Hür Söz (1961), Soyut (1965), Hilal (1965) ve Diriliş (1960-92) dergilerinde yayımlandı.
Usta edebiyatçının eserlerinden bazıları ise şöyle: Şiir: Körfez (1959), Şahdamar (1962), Hızırla Kırk Saat (1967), Sesler (1968), Taha'nın Kitabı (1968), Kıyamet Aşısı (1968), Gül Muştusu (1969), Zamana Adanmış Sözler (1970), Şiirler (1975), Ayinler (1977), Leyla ile Mecnun (1981), Ateş Dansı (1987), Alınyazısı Saati (1989) Deneme, inceleme ve düşünce eserleri: Yunus Emre (1965), Yazılar (1967), İslam'ın Dirilişi (1967), İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü (1967), Mehmet Akif (1968), Mağara ve Işık (1969), Edebiyat Yazıları 1 (1982), Edebiyat Yazıları 2 (1986), 'Çağ ve İlham I' (1974), Ruhun Dirilişi (1974), Çağ ve İlham I (1974), Yitik Cennet (1976), İnsanlığın Dirilişi (1976), Diriliş Neslinin Amentüsü (1976) SEZAİ KARAKOÇ'UN DÜŞÜNCE DÜNYASI Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Danışma Kurulu Üyesi ve yazar Temel Hazıroğlu, son yirmi yılını birlikte geçirdiği fikir ve sanat insanı Sezai Karakoç'u, AA muhabirine anlattı.
Hazıroğlu, Karakoç'un yalnızca şiirleriyle değil, düşünce alanında ortaya koyduğu kapsamlı yaklaşımıyla da çağın en etkili isimlerinden biri olduğunu söyledi. 'DİRİLİŞ, HAYATINA SİNMİŞ BİR DÜŞÜNCEYDİ' Hazıroğlu, Karakoç'u yalnızca bir şair olarak görmenin eksik bir değerlendirme olacağını belirterek, onun 'diriliş' kavramını hem teorik hem pratik bir hat üzerinde geliştirdiğini ifade etti.
Karakoç'un bu anlayışla Cumhuriyet döneminde Müslümanların yaşadığı sıkıntıları yorumladığını söyleyen Hazıroğlu, 'Tarihle yüzleşmeyi, İslam düşüncesinin yeniden ele alınmasını ve bu çağın sorunlarına uygun şekilde taşınmasını önemsiyordu.
Hayatının son döneminde politik açılımlar da yaptı.' dedi.
Hazıroğlu, ünlü düşünürün yaşam tarzıyla da iz bıraktığını vurgulayarak, 'Sözleri kadar duruşu ve tarzıyla da farklıydı.
Bir Müslüman zarafetini ve asaleti, hiçbir gösterişe kaçmadan sergileyen ender adamlardandı' ifadelerini kullandı.
ŞİİRE BAKIŞI: 'MİSYONUM ŞAİRLİKTEN ÖNCE DÜŞÜNCE ADAMLIĞIDIR' Karakoç'un kendi ifadesiyle şiiri ikinci bir vasıf olarak gördüğünü hatırlatan Hazıroğlu, İslam toplumlarında şairlerin her zaman özel bir konuma sahip olduğunu ancak Karakoç'un bu konumu düşünce ekseninde yeniden tanımladığını söyledi.
MONA ROZA'YA FARKLI BİR OKUMA Hazıroğlu, Karakoç'un en bilinen şiiri Mona Roza hakkında yapılan yorumların genellikle eksik kaldığını belirtti.
Hazıroğlu, Karakoç'un hatıratındaki anlatımlara da değindi: İŞTE MONA ROZA ŞİİRİ GECENİN ARDINDAN GELEN SABAH: DİRENİŞ VE UMUT SÖZLERİ Karakoç'un en çok paylaşılan cümleleri, karanlığa teslim olmayan insanın iç direncine ve umuda vurgu yapıyor: 'Geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.' 'İnancın yarısı utançtır.
Her şeyi tam olsa da utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır.' 'Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır.' 'Hayatı da şöyle yorumluyorum: hakikat savaşı ve karşı savaşlar, baş kaldırmalar.' 'İnançlıyım, barış ve düzen yanlısıyım.
Savaşım bunlar içindir.' AŞK VE SEVGİLİ: 'BEN AŞKI GÖĞSÜMDE KURŞUN GİBİ TAŞIYORUM' Sezai Karakoç'un sözleri denince, aşk ve sevgiliyi anlatan cümleler ayrı bir yerde duruyor.
Aşkı hafif bir duygudan çok, insanın varoluşuna kazınmış ağır bir gerçeklik olarak ele alıyor: 'Bütün şiirlerde söylediğim sensin.
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin.' 'Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara; ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.' 'Sen geldin, benim deli köşemde durdun.' 'Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli… Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli' 'Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı.
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.' 'Ben geldim geleli açmadı gökler.
Ya ben bulutları anlamıyorum.
Ya bulutlar benden bir şey bekler.
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum.
Ben geldim geleli açmadı gökler.' KAR, YAĞMUR VE TABİAT: SOĞUKTA YANAN BİR İÇ DÜNYA Karakoç'un doğa imgeleri, basit bir manzara tasvirinden çok daha fazlasını taşıyor.
Özellikle 'kar' ve 'yağmur' onun dünyasında ruhun halleriyle iç içe geçiyor: 'Onlara anlat yağmur karşılıklı yağar.
Ruhların içindeki müzikle karşılıklı.' 'Karın yağdığını görünce, kar tutan toprağı anlayacaksın.
Toprakta bir karış karı görünce, kar içinde yanan karı anlayacaksın.' 'Doğaya inmiş vahyin mucize pınarlarından bir penceredir her üzüm tanesi.
Her üzüm tanesinde kendini görürsün.' 'İyi ki bilmiyor kalabalıklar, yağmura bakmayı cam arkasından.
İnsandan insana şükür ki fark var.' İNANÇ VE ÖZGÜRLÜK Zaman, kıyamet ve insanlık hali Karakoç'un metinlerinde zaman, sıradan bir akış değil, ahiret bilinciyle anlam kazanan bir imtihan alanı olarak karşımıza çıkıyor: 'Dünya zamanı, ahiret zamanının yanında adeta Hz.
Musa'nın asasının yanında büyücü değneklerinin düştüğü zavallı bir duruma düşmektedir.' 'Kur'an kıyamet vakıasını 'saat' kelimesiyle anlatır.
Sonra bu saat kelimesi, vaktin ölçüsü, birimi olmuştur.
Sanki her an gelebilecek olan kıyamet vaktin ta kendisi olmuştur da, Müslüman, içinde uzadığı akışı onunla tayin edilecektir.' 'İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler.' 'Umutsuzluk yok!
Gün gelir.
Gül de açar.
Bülbül de öter.'