Haber Detayı
MHP'li Özdemir'den 'TRÇ İttifakı' çağırısı: Geleceğe uygun bir seçenektir
MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, 'TRÇ İttifakı inşa edilmeli. Bu durum geleceğe uygun bir seçenektir.' ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanlığı'nın 2026 bütçesi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşüldü.
Komisyonda konuşan MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, TRÇ İttifakı'na dair "Geleceğe uygun bir seçenektir" değerlendirilmesinde bulundu. '2026'DA GERGİNLİKLER İLERİ SEVİYEYE TAŞINACAK' Özdemir'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: Ülkeler arası savaş ve çatışmaların yaşandığı, gümrük tarifeleriyle karşılıklı uygulanan vergilendirmeler neticesinde rekabetin daha da arttığı, iklim krizinin etkilerini somut ve yıkıcı bir şekilde göstermeye başladığı bir yılı geride bıraktık.
Barış arayışlarından ziyade ülkelerin çıkar ve menfaatlerini çok daha keskin vaziyette ön plana çıkardığı 2025 yılı daha şimdiden 2026 ve sonraki dönemler için küresel gerginliğin düşünülenden ileri seviyeye taşınabileceğini göstermiştir.
Coğrafyaların tamamında var olan sorunlar büyümüş, hızlı bir şekilde savaş ve çatışmalar başlama evresine girmiş, barış girişimleri ise şimdilik göstermelik imza törenleriyle başka boyutlara taşınmıştır.
Bir yandan sulh yanlısı olduğunu ilan ve ikrar eden çevreler, diğer yandan yüksek bir ivmeyle askerî yatırımlarını hızlandırmıştır.
Avrupa'da Avrupa Birliği ve NATO üyesi ülkeler ile Rusya arasında var olan kutuplaşma, Orta Doğu'da İsrail ile İslam ülkeleri arasında yaşanan restleşme ve çatışmalar, Uzak Doğu'da Çin ile Amerika Birleşik Devletleri ve QUAD adı verilen müttefikleri arasındaki gerginlikler, mevcut durumda dünyanın bölünmüş kamplarının neler olduğunu açığa çıkarmıştır.
Kafkasya ve Afrika kıtası istikrarını ararken Güney Amerika sahasına askerî müdahale arayışları başlamış, ASEAN bölgesi yeni cazibelerle yüzyıla giriş yapmaya koyulmuştur.
Bütün bu gerginliklerin ortasında "gri bölge" olarak adlandırılan, bir başka deyişle, arada kalan ülkelerin sayısı giderek azalmakta, kutuplar nezdindeki saflaşmalar belirginleşmektedir. 'DÜNYA BAŞ DÖNDÜRÜCÜ HIZLA SİLAHLANMAKTADIR' Dahası, ekonomik, psikolojik ve güvenlik alanlarında tarafların birbirinin güç ve reflekslerini test etmeye koyulmaya başlaması da karşımızda bulunan bir başka gerçekliktir.
Dikkat edilirse aynı dönemde güvenlik politikaları öncelik kazanmakla kalmamış, eş zamanlı olarak savunma sanayisi anlamında ihtiyaç duyulan yatırımlar da artmıştır.
Dünya baş döndürücü bir hız ve enerjiyle silahlanmaktadır. 'TÜRKİYE OLARAK HAZIRLIKLI OLMALIYIZ' Küresel para rezervi İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez iddialı bir meydan okumayla karşı karşıyadır.
Avrupa ülkeleri başta olmak üzere çoğu devletin zorunlu askerlik uygulamasına geçmeye başlaması, neredeyse tüm devletlerin acil durum politikalarını geliştirmek üzere kendi vatandaşlarına hayatta kalma rehberi sunması gibi alışılagelmedik çağrıların vuku bulması, diğer dikkat çekici gelişmelerdir.
Tarih ve siyaset biliminin bize sunduğu gerçeklik, bu derecede yoğun bir silahlanmanın mutlaka yıkıcı bir iklimi eninde sonunda vasat kıldıracağıdır.
İşte Türkiye olarak buna hazırlıklı olmamız gerekir.
Caydırıcılık seviyemizi en üst noktaya çıkarırken savunma açığımız hangi alanda varsa bu sahaları acilen kapalı ve kimseye ihtiyacımız olmadan, kendi kendimize yetecek hâle getirmemiz elzemdir.
Devlet felsefemizde hayat bulmuş olan "Hazır ol cenge istersen sulh-u salâh." sözünün çok daha anlamlı olduğu bir döneme girdiğimiz açıktır.
Bu sebeple, bir yandan Türkiye'yi olası kriz ve savaş ikliminden uzak tutmak, diğer yandan çok yönlü diplomatik çalışmalarımızla her kesim nazarında sözü geçen, saygı duyulan ve varlığı aranılan bir vasfa erişebilmemiz lazımdır.
Gerek Dışişleri Bakanlığımızın yoğun ve değerli çabaları gerekse Sayın Cumhurbaşkanımızın yüksek liderliği Türkiye'yi bahsettiğimiz seviyeye çıkarma hedefimizde murat ettiğimiz konuma ulaşmamıza olanak tanımaktadır. 'İSRAİL'E KARŞI GÜÇ YARATMAK MECBURİYETİNDEYİZ' Cumhur İttifakı olarak Türk ve Türkiye Yüzyılı hedefimizde buhran ve düzensizliklerle dolu bir zaman diliminde Türk ufkuyla yönümüzü tayin ederek küresel güç merkezlerinden birisi olma hedefimize doğru emin adımlarla ilerliyoruz.
Mevcut çok taraflı küresel yapıların ve ittifakların süregelen sorunların çözümü konusunda yetersiz kalmaya başlaması ise yeni koşullara göre tanzim edilmiş ve edilecek diğer mekanizmaların hayata geçirilmesi zorunluluğunu da hem bizim hem de diğer devletlerin karşısına getirmektedir.
Gazze'de İsrail'in sergilediği soykırım ile Kudüs'ün işgali teşebbüsleri karşısında olduğu gibi vasat bulan krizlerin aşılması için politikamızı çıkarlarımızın uyuştuğu diğer kesimlerle zenginleştirmek, pekiştirmek ve güç merkezi yaratmak mecburiyetindeyiz.
Sayın Genel Başkanımızın Kudüs paktı önerisi, bahsettiğimiz mevzularda gerek ülkemizin millî güvenliğini pekiştirecek gerekse bölgesel barış ve istikrara katkı sağlayacak yaklaşımımızın bir örneği olarak uluslararası kamuoyuyla da paylaşılmıştır.
Temennimiz, bu paktın hayat bulması ve Orta Doğu'da yeni koşullara adapte olabilen güvenlik paradigmalarının biz ve bizimle olan kesimlerin lehine şekillenebilmesidir. 'ABD'NİN SURİYE'DEKİ STRATEJİSİ...' Dış politikamızı ilgilendiren, öncelikli ve yüksek seviyeli olan alan şüphesiz ki Suriye'dir.
Bu ülkede başlayan iç savaşın en ciddi ve yıkıcı etkilerini yaşamış olan ülke de kuşku yoktur ki Türkiye'dir.
İç savaş başladığı andan itibarense yakın müttefiklerimiz tarafından yalnız bırakıldık.
Tekraren ifade etmek isteriz ki Suriye meselesinde Türkiye yakın müttefikleri tarafından yalnız bırakılmış, millî güvenliğimize tehdit oluşturan hususlar aynı sözde müttefiklerimiz tarafından bizzat hayata geçirilmiş, beslenmiş, savunulmuş, desteklenmiş ve hatta yönetilmiştir.
Bu yalın gerçek karşımızda dururken yine aynı sözde müttefiklerin genel stratejisi de kendisini ele vermiştir.
O sebeple herkes dikkatli olmalı, özellikle Türkiye kamuoyuna karşı yüksek bir hassasiyetle sorumlu davranmalıdır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye konusundaki genel stratejisi bu ülkenin bölünmesi üzerine kuruludur.
Amerikan ordusunun bölgeden sorumlu olan kolu CENTCOM yıllardan bu yana aynı hedef için saha koşullarını ayarlamak üzere yüksek gayret sarf etmiş, yine Amerika Birleşik Devletleri'nin diplomasi ve güvenlikle alakalı mesul kuruluşları da ortak stratejileri için örtülü yahut açık faaliyetlerle yol almaya çalışmıştır.
Yine, ABD bütçesinden, her yıl belirli miktar ve oranda kaynak sözde IŞİD'le mücadele için ayrılmış, Suriye'deki stratejik emeller için kullanılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Doğu'daki önceliği İsrail'dir.
Bu gerçeğin değişmesi için Amerika Birleşik Devletleri'nin yıkılması, yerine başka ilkeler ve anayasayla bir diğer devletin kurulması hâli belki etkili olabilecektir.
Onun haricinde hiçbir başkan, kurum, kuruluş yahut yaklaşım ABD açısından İsrail'i önceleyen politikasını değiştirmeyecektir.
İsrail de Suriye'nin bölünmesini imkân bulabildiği en yüksek perdeden istemekte, tüm stratejisini bu anlayışüzerine kurgulamaktadır. 'GERGİNLİĞİ DOĞU AKDENİZ'E TAŞIMA SENARYOSU' Golan Tepeleri'nin işgali, bu işgalin kalıcı hâle gelmesi için verilen uğraşlar, Davut Koridoru gibi Suriye'nin bütünlüğünü tehdit eden tüm girişimler İsrail'in planlarını açık etmiştir.
Siyonizm arzımevut hedefindedir; gözünü karada, Filistin, Suriye, Irak, Ürdün, Sudan, Mısır, Lübnan, Suudi Arabistan, Kıbrıs ve Türkiye topraklarına dikmiştir.
Denizde ve su kaynakları alanında ise Kızıldeniz, Doğu Akdeniz, Basra, Nil, Fırat ve Dicle nehirlerini kapsayan saha aynı planının hedefindedir.
Üstelik, Yunanistan'ı kışkırtan, Güney Kıbrıs'ı silahlandıran İsrail, gerginliği Doğu Akdeniz'e de taşıyıp Türkiye karşıtı cepheyi genişleterek kendisinin doğrudan cesaret edemediği yeni senaryolar yaratma uğraşındadır. 'ABD SURİYE'DE ASKERİ ÜS KURMA KARARI GÜNDEME GELMİŞTİR' İslam coğrafyasının neredeyse tamamı, tüm imkân, kaynak ve koşullarıyla habis ve mesnetsiz bir rüyaya kurban edilmek istenmektedir.
Bu doğrultuda, Orta Doğu'da yaşayan Yahudi kökenler haricinde tüm insanları etnik ve mezhep temelli ayırarak güçsüz, zafiyet hâlinde, istikrarsız hatta çökmüş hâldeki devlet yapılarını oluşturarak nihai son için kolay ele geçirilebilir hedefler şeklinde hazırlama çabasındalar; aynı plana da hız vermiş durumdalar.
Sadece bir yıllık zaman dilimi içerisinde, Gazze'de soykırıma başlayan, ardından Lübnan, Yemen, Suriye, Irak, İran ve nihai olarak Katar'a kadar uzanan taarruzlar asıl gayeyi çoktan aşikâr etmiştir.
Taktiksel manevralarla, sırt sıvazlamalarla, sözde olumlu görünen mesajlarla, sinsi övgülerle varılmak istenilen yol aldatmaca, hile, zaman kazanma ve koşulları uygun hâle getirme çabasından başka hiçbir şey değildir.
Bakınız, Gazze'de insanlar acı çekmeye devam ederken hâlâ bir yandan oyalama diğer yandan, İsrail'in tüm dünyada tepki gören insanlık dışı eylemlerini unutturma gayreti sürerken ABD yönetimi güya Suriye'den ayrılma kararı almışken şimdi, Şam yakınlarında çok büyük bir askerî üs kurma kararı gündeme gelmiştir.
Vahim olan ise, bu durumun Suriye'de göreve gelen yeni yönetimle beraber şekillendirilmeye çalışılmasıdır.
Sadece birkaç hafta içerisinde gerçekleşen kuşkulu hadiseler bile, neden çok dikkatli ve tetikte olunması gerektiği gerçeğini karşımıza getirmektedir. 2025 yılı içerisinde, uzun yıllardan bu yana Suriye'de yönetimi elinde bulunduran Baas rejimi yıkılmış, Esad devrilmiş ve yerine "Heyet Tahrir el-Şam" isimli örgütün, liderliğini üstlendiği muhalif yapıda yeni bir yönetim kurulmuştur.
Ahmed Şara liderliğinde kurulan yeni yönetimin Suriye'de başarılı olması, toplumun tüm kesimlerini kucaklayıcı bir anlayışı benimsemesi ülkemizin de en önemli önceliği olan toprak bütünlüğünün ve demografik yapının korunması ile terör örgütlerinin Suriye'nin geleceğinde yer edinmemesi ilkelerine uygun davranması elbette beklentimizdir.
Türk devleti kudretini, sarsılmaz iradesine ve güçlü hafızasına borçludur. '15 TEMMUZ SON TESCİLDİR' Bunun yanı sıra, Ebu Gureyb'den başlayıp Şam'a uzanan bir hikâye yazdıklarını, bununla da yol alabileceklerini zanneden kimi okyanus ötesi mahfiller ve iş birlikçileri için Mercidâbık'tan başlayarak Kut'ül Amâre'ye kadar varan zaman ve mekânda daima hazır ve nazır vaziyette, ay yıldızlı bayrağın teşkilatı sevdalıları ve fedaileri bulunduğunu hatırlatmak elzem hâle gelmiştir.
Hazar ve Akdeniz arasında yeni koşullar oluşturacaklarını ilan eden zihniyetin Taberiye Gölü'nden başka irade gösterebileceği herhangi bir alan olamayacaktır.
Türkiye ile oyun olmaz.
Türkiye'ye karşı bu bölgede sergilenmeye çalışılan hiçbir senaryo tutmaz. 15 Temmuz 2016 tarihi bunun en belirgin, keskin ve son tescilidir. 'ABD VE İSRAİL YANLILARI HAREKETE GEÇTİ' "Terörsüz Türkiye" hedefimizle PKK terör örgütünün tüm faaliyetlerini durdurma kararı alması, Suriye sahasında da oyunları bozacağını göstermiştir.
Bu andan sonra, ABD ve İsrail yanlıları tek merkezden harekete geçerek kendilerini açık etmiş, sadece Türkiye'nin değil, bölgemizin de terörden arındırılması çabalarındaki karşıt pozisyonlarıyla neye hizmet ettiklerini göstermiştir.