Haber Detayı
‘Yol haritası belli ama en zorlu virajda direksiyon kırılamadı’
Birleşmiş Milletler’in (BM) yıllık iklim konferansı (COP30) geçen hafta Belém’de (Brezilya) gerçekleşti. 60’tan fazla devlet ve hükümet başkanıyla 190’dan fazla ülkenin resmi delegeleri yüzlerce toplantı yaptı. Ancak fosil yakıttan çıkma, küresel ısınmanın 2030’a kadar 1,5 derecede tutulması gibi hayati kararlarda bir arpa boyu yol alınamadı. Uzmanlara COP30’u ve Antalya’daki COP31’i sorduk.
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30.
Taraflar Konferansı (COP30) için 193 ülkeden on binlerce kişi Brezilya’nın yağmur ormanları kenti Belém’de toplandı. 22 Kasım’da sona eren konferansın başındaki Liderler Zirvesi’ne ‘en büyük kirleticiler’ olarak anılan ABD, Çin ve Hindistan başkanları katılmadı.
Trump küresel ısınmaya ‘inanmadığı’ için ABD konferansa resmi delege bile yollamadı. “30 yıldır büyük umutlarla toplanan COP’ta yine büyük hedeflerin yanına bile yaklaşılamasa da hiç mi iyi bir şey olmadı” sorusuyla İTÜ İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.
Dr.
Mikdat Kadıoğlu’nu aradık.
Kadıoğlu sonuçları “Yetersiz ama umut var” şeklinde yorumlayıp dünyanın ve Türkiye’nin önüne çıkan tabloyu madde madde özetledi:“En umut verici olan ‘iklim adaleti’ konusunda atılan adımlar.
Yeşil dönüşüm sürecinde işçilerin ve toplumun en kırılgan kesimlerinin yalnız bırakılmayacağı ‘Adil Geçiş’ taahhüdü öne çıktı.
Gelişmiş ülkeler, yoksul ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlaması (örneğin kuraklığa dayanıklı tarım, sel bariyerleri) için ayırdıkları parayı 2035’e kadar üç katına çıkaracak.
Amazon gibi dünyanın ciğeri olan tropikal ormanları korumak için 5,5 milyar dolarlık dev bir fon kuruldu.
Zirvenin en büyük başarısızlığıysa fosil yakıtlara el sürülememesi!
Petrol zengini ülkelerin direnci, en hayati konuyu çıkmaza soktu.
Olumlu gelişme olarak sıraladığım iklim faturasını ‘kirletenlerin ödeyeceği’ sistemde, açıklanan yardımlar hâlâ ihtiyacın çok altında.
Daha kötüsü, bu paraların ‘geri ödemesiz hibe’ mi yoksa ‘borç’ mu olacağı belirsiz.
Liderler güzel vaatler veriyor ama ülkelerine dönünce bu sözler, yeni kömür ve doğalgaz yatırımlarına yansımıyor.
Mücadelede bütünlük de maalesef yok!
Yani ormanları korumak için fon ayrılırken, bu ormanları yok eden başlıca sebeplerden biri olan (madencilik, petrol çıkarma gibi) fosil yakıt projeleriyle etkili bir mücadele planı yok.
En önemlisi acelemiz yokmuş gibi davranılıyor.
Seller, yangınlar, aşırı sıcaklar şimdi yaşanıyor.
Ancak birçok çözüm ve finansman takvimi 10 yıl ve ötesine erteleniyor.
Yol haritası belli ama en zorlu virajda direksiyon kırılamadı.”30 yıldır yapılan bu toplantılarda bir ciddiyet eksikliği de yaşanıyor; örneğin ülkeler 5 yıllık taahhütlerini zamanında hazırlamıyor.
Veya ülkelerin İklim Değişikliği Performans Endeksi sıralamasında ilk üç hep boş.
Bu yaşanan ‘ciddiyetsizliği’ Kadıoğlu’na sorduk.
Kadıoğlu’na göre bunun sebebi iklim krizinin aciliyetiyle siyasi-ekonomik sistemin yavaşlığı ve çıkarcılığı arasındaki devasa uçurumun yansıması.
Kadıoğlu yansımanın nedenlerini de şöyle özetliyor: “COP bir ‘dünya hükümeti’ değil, 198 egemen devletin bir araya geldiği bir pazarlık masası.
Konsensüs kuralı var, bir ülkenin ‘hayır’ demesi, tüm süreci kilitler.
Ülkeler güzel taahhütlerde bulunur ama bunları yerine getirmezse yaptırım sadece ‘isim verme ve utandırma’yla sınırlı.
İklim mücadelesinin kalbinde, dünyanın en güçlü ekonomik çıkarlarıyla savaş var.
Ayrıca hiçbir lider, seçmenlerinin oylarını riske atmak istemiyor.
Fransa’da akaryakıt zammına tepki olarak patlayan Sarı Yelekliler protestolarını hatırlayın.
COP’ta gördüğümüz ‘ciddiyetsizlik’, aslında bir ‘sistem kilitlenmesi’.
İklim krizi, yangın çıkmış bir ev gibidir.
COP’sa itfaiyecilerin yangını söndürmek yerine ‘kimin daha fazla su kullanacağı’, ‘merdivenin parasını kimin ödeyeceği’ üzerine sonsuz tartıştığı bir toplantıya dönüşmektedir.
Oysa yangın, o tartışmalar bitene kadar evi çoktan kül etmektedir.”Altın fırsatCOP30’un ev sahibi olarak Amazon’un kalbindeki Belém’in seçilmesi güçlü bir politik mesajdı; peki, toplantının ruhunu ve sonuçlarını etkiledi mi?
Kadıoğlu bu soruya da şu yanıtı veriyor: “İklim krizinin somutlaşmış halini, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir doğa harikasının tam ortasında, onun sesleri, kokuları ve nemi içinde müzakere ettiler.
Belém, dünyaya ‘neyi kaybetmek üzere olduğumuzu’ gösteren canlı bir ders oldu.”Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı COP31’i de şöyle yorumluyor Kadıoğlu: “Bu sadece bir toplantıyı düzenlemek değil, gündemi belirlemek, pazarlıkları yönlendirmek anlamına geliyor.
Bu diplomatik prestij, uluslararası arenadaki birçok alanda elimizi güçlendirebilir. ‘Türkiye artık iklim işini ciddiye alıyor’ mesajı, ekonomimiz için yeşil bir çekim alanı yaratacak.
Özellikle Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’daki gelişmekte olan ülkeler için bir danışman, bir model, bir işbirliği modeli konumuna gelebiliriz.
Gerçek bir sınav olan bu zirve, Türkiye’ye kendi geleceğini şekillendirmesi için altın bir fırsat.”