Haber Detayı
Satır araları… ( satır başları mı demeliydim?)
Son zamanlarda acılar acıları izliyor, gün geçmiyor ki yeni bir haberle sarsılıp, yeni bir güne daha acısız- kayıpsız uyanmayalım.
Zehirlenme vakaları, iş kazaları, otel, parfüm imalathanesi yangınları, elektrik akımına kapılarak, ya da orman yangınlarında yanarak ölümler, fay hatlarına inşa edilen, malzemeden çalınarak yapılan ve çarpık kentleşmeye neden olan çökmeler sonucu yitip gidenler, (bu konuda insafsız patronlar ve işveren ne der, ne düşünür acep?) maden kazaları, yangın tüpü olmayan otellerde hayatını yitirenler, kendi sessizliğini büyütürken silah, kurşun, bıçak darbeleriyle can veren kadınlar, tatile gelen gurbetçilerin akla hayale gelmedik ölümleri…Sonrasına gelince; İzlediğimizde yüreğimiz dayanmıyor, izlemediğimizde vicdanımız kanıyor ihmaller, ihtimaller, açıklananlar, gizli kalanlar oradan oraya savrulup dururken “artık yetmedi mi?” sorusu ise havada asılı kalıyor.
Böylece nefes alıp verirken bile hüzün soluyor, içimizi çekerek ve gözlerimizi silerek nerede cumhuriyetin coşan, koşan, yapan ruhu diye iç çekip duruyoruz…Hele de son birkaç yılda çoğu genç sayılacak yaşta 4 bin 460 kişinin canına kıydığını duyunca!İnsan düşünmeden edemiyor!
MEB çocukları müze, sergi, tiyatro, konser, kütüphaneye götürme yerine sınıflarda maket mezar taşları yaparak temizletmişti ya!
Şimdi gel de gençlerin ümitsiz, çıkışsız, geleceksiz oldukları gerçeğini yok say.
Ve onların geleceklerini ülke dışına çıkışta aramalarını görmezden gel.
Bu liste uzayıp gider biz sorulara geçelim.Her şeyi bilen MEB acaba eğitimin sadece okul, diploma, kazanç kapısı, ya da iş garantisi olmadığını, eğitim- öğretim kurumlarının o ülkenin ve ulusun aynası olduğunu, var olma ve yok olma süreci olduğunu bilmiyor mu?Ülkemizi yönetenler; Kuralsızlığın faturasını ödeyen, aç gözlü müteahitlerin riskli alanlarda çalıştırdığı emekçilerin, içimizi yakan iş cinayetlerinin, haksız yere yaşanan ölümlerin hesabını sorarken, önlemleri artırmayacak mı?Ülke yetkilileri; Kendi girişimleriyle işyeri açan, meslek sahibi olmayı başaran, kişisel gayretleriyle gurur duyan, başkalarının övgüsüne, takdirine, alkışına ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde yaşam savaşı verirken, özgüvenini fark ettirme çabasına giren kadınlara “3 değil, 5 çocuk yapın” diyerek evin yolunu göstermekten bıkmayacak mı?İstikrarlı adımlar atarak güven veren ve tarih yazan yönetim; Şiddet gören, bu acıya çocukları için katlanan; “Hiç bir hayalim kalmadı, üzerime toprak atılmış gibiyim!” diyen kadınları, 11 ayda iş kazalarında hayatını kaybeden 82 çocuk işçiyi görmezden gelmeyi sürdürecek mi?Daha fazla gerilmeden insanlardaki temel duygular neymiş ona bakalım?Dünyaca ünlü psikologlar yememiş içmemiş insanlarda var olan temel duyguları sıralamış, buna göre: Mutluluk, şaşkınlık, öfke, korku, tiksinme, üzülme insan doğasında var olan temel duygularmış ve bunların tümü yüze ve bakışlara yansırmış.Konuya ilgi duysam da bilgim olmadığı için ünlü psikologlara bu temel duygulara “kuşku, sorgulama ve güvensizliği” neden ilave etmemişler şeklinde bir sorum olacak, ayrıca bu temel duygular ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor mu şeklinde bir başka sorum daha olacak, yine tüm bunların sonunda yalnızlık ve içe kapanmak diye bir duygu söz konusu olmuyor mu diye son bir sorum olacak!
İnsan ilgi ve bilgi cahili olunca sormak istiyor ya…Sırada ihmaller zincirinin sonuçları var…24 Kasım Öğretmenler Günü geçti ama aklıma geldi paylaşayım dedim. 2025 yılı verilerine göre; Ülkemizde 7 milyonu yüksek öğretim, 18 milyonu ilk ve orta öğretimde okuyan öğrenci var.
Öğrencisiyle, öğretmeniyle, velisiyle ve diğer paydaşlarıyla 50 milyonu bulan bir eğitim ailesine sahibiz.
Ancak adı geçenler mutlu mu, huzurlu mu, kaygılı mı, tedirgin mi, umutsuz mu?
Bu sorulara yetkili ve ilgililerin cevabı var mı, ya da nedir onu bilmiyoruz?
Çünkü öğretmen mutlu olursa, öğrenciler de veliler de, ülke de mutlu olur, çünkü onların yarınlarımız, geleceğimiz ve umutlarımız olduğunu yetkili zevat zaten bilir.
Kolay olmayan bir iklimde zorlukların artacağını en iyi bizi yönetenler bilir.Tıpkı özgüvenin öncelikle fayda ve fırsat sağladığını, mutsuz bir ülkede mutlu olunamayacağını, ihmaller zincirinin ne gibi sorunlara yol açtığını, artık hemen her evde bir borçlunun mutlaka olduğunu hepimizin bilip, görüp, gözleyip, yaşadığı gibi.
Emekçilerin; “Sarayın ışıkları sönmüyor ama, biz borcumuz nedeniyle elektrikleri kesilen evlerimizde mum ışığında borç hesabı yapmaya çalışıyoruz” şeklindeki sözlerinin insana çok dokunduğu gibi…Biz sade yurttaşlar neler yaşandığını veya olup biteni ancak; Yazmayı yol gören, yolculuk sayan, bilincimizi bileyen, her satırında ayrı bir bilgi ve duygu olan yazılar kaleme alan, toplumsal sorumluluk sahibi olan, kariyer, itibar, duygusal ve fiziksel yorgunluk vb önemsemeyen çok az sayıdaki yazardan okuyarak öğreniyoruz.
Bazı şeylere neden gereksinim duyulduğunu, gerekçenin ne olduğunu ancak o yürekli kalemler yazarsa öğreniyoruz.
Az buçuk bilgi sahibi olunca da, şaşırarak ve üzülerek; Hukuksuzluk, adaletsizlik, güç peşinde koşma, kurnazlık, korku üretme, iç ve dış tehditlere çanak tutma, bizden yana olanlar, olmayanlar ayrımcılığı yetmedi mi diye sormak istiyoruz?Sözün bittiği yer mi?Her ne kadar müthiş özgüvenli, yüksek kibirli, net olmayan sert sözlü yönetim erbabına göre yoksulluğun adı kader, yalanın adı gerçek, baskının adı güvenlik olsa da cevap alamayacağımızı bile bile sormak istiyoruz?
Sözün bittiği yer denir ya!
Aslında biten umudumuz, sabrımız, inancımız, enerjimiz, hayallerimiz değil midir?
Ya da aslında biten bunlar olmasına rağmen biz hala sözün bittiği yer diyoruz?
Ayrıca da niye bitmesin ki?
Bilen var, bilmeyen var biz yazalım.
Bu yılın ilk 10 ayında 235 kadın daha öldürüldü, 247 kadın şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti.
Cezasızlık esastır diyenlere, söyleyecek lafı olmayan çalışma bakanına, iş kazalarında dünya birinciliğini elimizde tuttuğumuzu hatırlatsak mı?Bu arada kredi kartı borcunu ödeyemeyen 4 milyondan fazla yurttaşın bankaların takibinde olduğunu, borcunu ödeyemeyen 1 milyon yurttaşın bankalarca kara listeye alındığını hatırlasak mı?
Yoksa yetkili zevata hatırlatsak mı?Özetle: Gündem durmadan değişiyorsa, her sorunun üstü örtülürken bazıları korunup kollanıyorsa, toplumun her geçen gün kaygısı artıp, güveni azalıyorsa!
Sorunların artması suçluların daha da çoğalması anlamına geliyorsa!
Ne yapmalı?
İyisi mi tahminimi yazmayayım, onu da okura bırakayım.
Ev ödevi niyetine…