Haber Detayı
Okula Başlama Yaşı Kaç Olmalı?
Eğitim sistemlerinin mimarisinde alınması gereken en kritik makro kararlardan biri, çocukların zorunlu eğitime başlama yaşının belirlenmesidir.
Zira bu tercih, basit bir yönetsel düzenlemeden öte, çocuğun nörobilişsel gelişimi, sosyal-duygusal olgunluğu ve gelecekteki akademik yörüngesi-dengesi üzerinde doğrudan ve kalıcı etkiler yaratan pedagojik bir dönüm noktasıdır.Türkiye, şu anda bu kritik eşiği bir kez daha değerlendirme zorunluluğuyla karşı karşıyadır.
Millî Eğitim Bakanı Prof.Dr.
Yusuf Tekin hocanın , önceki yıllarda uygulamaya konulan 66–69 ay bandındaki esnekliğe dayalı erken başlama uygulamasını yeniden gözden geçirme talebi, geç kalmış ancak pedagojik ve rasyonel açıdan hayati bir adımdır.
Aynı sınıfta 14 aya varan yaş aralıklarının yarattığı karmaşa, yalnızca öğretmenlerin sınıf yönetimini aşırı derecede güçleştirmekle kalmaz, aynı zamanda küçük yaştaki öğrencileri gelişimsel açıdan üstesinden gelmekte zorlandıkları bir dezavantajlı konuma iter.Ve belki de en sarsıcı sonuç, bu gelişimsel uyumsuzluğun sınıfların sosyal ikliminde akran zorbalığı ve sosyal dışlanmaya zemin hazırlamasıdır.Bu görüşlerimi aylar öncesinde de ifade etmiştim.
Okula başlama yaşı bir standart hale getirilmelidir.Bilimsel Konsensüs ve Gelişimsel KısıtlılıklarUlusal ve uluslararası boyuttaki gelişimsel psikoloji ve eğitim sosyolojisi araştırmaları, keskin bir gerçeği yinelemektedir: 66–68 aylık çocukların büyük bir çoğunluğu, ilkokulun gerektirdiği yapılandırılmış öğrenme ortamına ve akademik yüke bilişsel ve duygusal olarak hazır değildir.Bu erken başlatmanın temel gelişimsel kısıtlılıkları şunlardır:- İnce Motor Beceriler Yetersizliği: Okuma-yazma sürecinin temelini oluşturan kalem tutma ve şekil kopyalama gibi ince motor becerilerin gelişimi henüz tam anlamıyla olgunlaşmamıştır.- Dikkat Süresi: Yapılandırılmış bir dersi 40 dakika boyunca takip etme yeteneği (dikkat süresi) ve bilişsel esneklik, planlama gibi yönetici işlevler henüz tam olarak oturmamıştır.
Bu durum, akademik takibin sürdürülmesini ciddi ölçüde engeller.- Sosyal-Duygusal Beceriler: Okul ortamının gerektirdiği iş birliği, hayal kırıklığına tolerans ve duygusal düzenleme becerileri eksiktir.
Öğretmenlerin saha gözlemleri, erken başlayan çocukların daha sık ağlama, sosyal izolasyon ve sınıf içinde düşük öz yeterlilik algısına dayalı özgüvensiz davranışlar sergilediğini doğrulamaktadır.Özetle, erken başlangıç, kısa vadede akademik bir hızlanma sağlamış gibi görünse de, uzun vadede öğrencide okuldan soğuma, düşük öz yeterlilik algısı ve artan akademik kaygıya yol açarak "erken kazananı geç kaybeden" bir profile dönüştürme riski taşıyabilir.Küresel Eğilimler ve Pedagojik GereklilikEğitimde yüksek başarı gösteren ve öğrencilerini OECD PISA testlerinde üst sıralara taşıyan ülkelerin uygulamaları incelendiğinde, başlangıç yaşının bilimsel verilerle uyumlu olarak belirlendiği görülür.
Örneğin; -Finlandiya'da zorunlu eğitime başlangıç yaşı 7'dir ve temel odak, oyun temelli öğrenme ile düşük stresli bir öğrenme çevresi yaratmaktır. -Estonya da başlangıcı 7 yaşa sabitlemiş ve geçişi desteklemek için zorunlu bir hazırlık yılı (okul öncesi) uygulaması benimsemiştir. - Almanya'da ise başlangıç yaşı 6 olmakla birlikte, çocukların okula hazır olup olmadığını belirleyen Okul Olgunluğu Testleri (Schulfähigkeit) oldukça katı bir şekilde uygulanır. * Hollanda'da erken başlama (5 yaş) esnek olsa da, 6 yaşa kadar akademik yük minimal tutulur ve ana odak sosyal gelişimdir.Başka bir deyişle, bu ülkeler başlangıcı erteleyerek, çocukların gerekli gelişimsel olgunluğa ulaşmasına izin vermekte ve öğrenme sürecini bir yarıştan ziyade, doğal bir keşif yolculuğu olarak kurgulamaktadır.TAGEV’in Bulguları: Akran Zorbalığı, Performans Farkı ve Uyum GüçlükleriYönetim Kurulu Başkanlığı’nı Sayın Mirkan Aydın’ın yaptığı Türkiye Aydın Gençler Eğitim Vakfı (TAGEV) tarafından hazırlanan okula başlama yaşı raporunda, akran zorbalığının yaş farkı yüksek olan sınıflarda daha yoğun görüldüğü tespit edilmiştir.
Raporda aynı zamanda şu bulgular öne çıkmaktadır:- Bilişsel ve duyuşsal olgunluk düzeyi düşük olan öğrencilerin, erken yaşta okula başlamaları durumunda uyum ve öğrenme güçlüğü yaşama olasılıklarının anlamlı düzeyde arttığı vurgulanmıştır.
Bu durum, özellikle ilk okuma-yazma sürecinde özgüven kaybı ve başarısızlık hissini derinleştirmektedir.- Sınıf içi gözlemler ve öğretmen geri bildirimlerine göre, ay grubu daha büyük olan öğrencilerin liderlik rollerini daha hızlı üstlendiği, buna karşılık yaşı küçük öğrencilerin grup çalışmalarında pasif kaldığı ve bu dengenin pedagojik gelişimi olumsuz etkileyebildiği belirtilmiştir.- Raporda ayrıca, okula başlama yaşında birkaç aylık farkların bile akademik performans üzerinde uzun vadeli etkiler oluşturabildiği, özellikle matematik ve okuryazarlık becerilerinde bu farkın ileriki yıllara taşınabildiği ifade edilmiştir.Sonuç72 Ay Eşiği: Rasyonel ÇözümAynı anda 14 aylık yaş farkını barındıran bir sınıf, esasen aynı çatı altında iki, hatta üç farklı gelişim evresini bir arada yönetmeye çalışan bir öğretmenin kronik zorluğudur.
Yaşı daha büyük olan öğrenciler, doğal bir avantajla sınıf içinde baskın roller üstlenir; bu liderlik, zaman zaman sağlıksız bir akran baskısına ya da zorbalığa evrilebilir.Bu kapsamda, uzun yıllardır gelişim psikologlarının savunduğu gibi, 72 ay (6 yaşını doldurmuş olmak), çocuğun bilişsel, motor ve sosyal-duygusal gelişim alanlarında zorunlu eğitime adaptasyon için gerekli olan kritik olgunluğa ulaştığı pedagojik olarak en doğru eşiktir.
Ne erken, ne geç...
Tam zamanında bir başlangıç.Türkiye'nin önündeki mevcut model ve bilimsel veriler ışığında, bu üç seçenek arasından: 69 ayda standartlaştırılmış mevcut model, 72 ayda bilimsel model ve 75 ayda gelişim güvenliği yüksek model; sahadaki öğretmen gözlemleri ve uluslararası verilerle desteklenen 72 ay, bugün Türkiye'nin eğitim sistemi için rasyonel, insani ve pedagojik temelli bir çözüm olarak öne çıkmaktadır.Çocuklarımızı, gelişimsel olarak hazır olmadıkları bir akademik yarışa sürüklemek yerine; bilimi, gelişimi ve aklı merkeze alan bir kararda buluşmalıyız.Unutulmamalıdır ki, iyi bir başlangıç, iyi bir geleceğin en sessiz ama en güçlü ilk adımıdır.