Haber Detayı

Anadolu tohumları mutfak ekonomisinde yükseliyor
Dünya# dunya.com
06/12/2025 00:00 (3 hafta önce)

Anadolu tohumları mutfak ekonomisinde yükseliyor

Sofralarımızda bir 'tohum devrimi' yaşanıyor. iklim krizine dirençli, biyoçeşitliliği koruyan ve kırsal kalkınmayı destekleyen yerli tohumlar, şeflerin yeni 'silahları', gurme restoranların övünç kaynağı ve akıllı yatırımcıların radarında olan bir değer haline geldi. Bu sadece bir trend değil, Türk mutfak ekonomisinin geleceğini şekillendiren köklü bir dönüşüm.

BİLGE KEYKUBAT (Tarım ve Gıda Yazarı Ziraat Mühendisi)2025 yılının son günlerinde Türkiye gastronomi sahnesi­ne baktığımızda, göze çarpan en çarpıcı dönüşümlerden biri, sofra­larımızda yaşanan "yerellik" vur­gusunun köklere, daha da derine, tohumlara kadar inmiş olması.

Sa­dece bir lezzet arayışı değil, iklim krizine dirençli, biyoçeşitliliği ko­ruyan ve kırsal kalkınmayı tetik­leyen atalık tohumlar, artık yıldız şeflerin en kıymetli mutfak silah­ları, gurme restoranların övünç kaynağı ve vizyoner yatırımcıla­rın radarındaki stratejik bir değer haline geldi.Bu hareket, geçici bir yemek trendinin çok ötesinde; ta­rımdan turizme, perakendeden ihracata uzanan, Türkiye'nin gı­da ekonomisinin gelecek on yılını şekillendirecek dinamik bir eko­sistemin doğuşunun habercisi.

Anadolu'nun kadim tohum hazi­nesinin nasıl yeni bir ekonomik değerler zinciri yarattığını, bu zin­cirin halkalarını ve önümüzdeki fırsatlar ile zorlukları anlayabil­mek çok önemli.Anadolu, dünyanın en önemli gen merkezlerinden biri.

Binlerce yıllık tarım kültürü, coğrafyanın sunduğu mikro klima alanlarıy­la birleşince, sayısız yerel buğday, mercimek, nohut, sebze ve mey­ve çeşidi evrilmiş.

Karakılçık buğ­dayı, siyez (Hitit buğdayı), sarıkız domatesi, Ayaş domatesi, Çengel­köy salatalığı, acı sivri biber, Bor­nova kınalı bamyası.

Bu isimler, sadece birer ürün adı değil, birer kültürel kod, birer hikâye ve birer genetik şifre.Çiftçinin elinden uluslararası şirketlereAncak endüstriyel tarımın stan­dart, verim odaklı, hibrit tohumla­rı karşısında bu hazine, yirminci yüzyıl boyunca yavaş yavaş unu­tulmaya, hatta yok olmaya yüz tut­tu.

Tohum, çiftçinin elinden alınıp laboratuvara ve uluslararası şir­ketlere havale edildi.

Ta ki 2000'li yılların başlarından itibaren, önce küçük bir grup duyarlı çiftçi, ak­tivist ve akademisyen, sonrasın­da ise lezzetin sınırlarını zorlamak isteyen şefler sayesinde bu hafı­za yeniden canlanmaya başlaya­na dek.Bugün, Türkiye'deki yerli to­hum takas şenlikleri, ekolojik pa­zarlar ve topluluk destekli tarım grupları, sadece ürün değil, bilgi ve kültür takasının da merkezi hali­ne geldi.

Bu hareketin mutfaklara, restoran menülerine ve nihayetin­de ekonomiye yansıması ise son yılların en dikkat çekici gelişmesi.Türkiye'nin öncü şefleri artık sadece iyi bir kasap veya balıkçı ile değil, doğru tohumu eken, doğru yöntemle yetiştiren çiftçi ile doğ­rudan iletişim halinde.

Günümüz­de şeflerin yeni ortakları artık çift­çiler ve tohumlar.

İstanbul, Anka­ra, İzmir ve Bodrum'un önde gelen restoranlarının menülerinde, sa­dece malzemenin değil, tohumun da adı geçiyor: "Tatlımızda yerel 'Hasanbey' armut çeşidimiz kulla­nılmıştır," "Makarnamız %100 ka­rakılçık buğdayından elde edilen undan yapılmıştır."Maksut Aşkar (Neolokal) gibi şefler, yerelliği sadece bir pazar­lama aracı değil, bir felsefe olarak benimsiyor ve menülerini nere­deyse tamamen Anadolu'nun kay­bolmaya yüz tutmuş türleri üzeri­ne kuruyor.Bu şefler için yerli tohum, önce­likle benzersiz bir lezzet ve doku profili demek.

Endüstriyel doma­tesin tekdüze tadına karşılık, bir Sarıkız domatesinin yoğun, den­geli ve derin aroması.

Ama ikinci ve belki de daha önemlisi, bu bir hikâye ve aidiyet meselesi.

Misafi­re sunulan, sadece bir yemek değil, bir coğrafyanın, bir geleneğin ve onu yaşatan insanların hikâyesi.Bu işbirliği, çiftçi-şef direkt ba­ğı olarak adlandırılan yeni bir te­darik modelini doğurdu.

Resto­ran, bir çiftçiye "şu tohumdan, şu şartlarda benim için üretir mi­sin?" diye sipariş veriyor.

Bu, çift­çi için garantili pazar ve daha yük­sek gelir, şef için ise kalite ve sür­dürülebilirlik garantisi anlamına geliyor.

Gastronomi turizmi de bu denklemin bir parçası: Şefler, mi­safirlerini o çiftçinin tarlasına ve­ya bahçesine götürerek deneyimi bütünleştiriyor.Maliyet kaleminden değereİşin duygusal ve kültürel boyutu kadar çarpıcı olan, yarattığı eko­nomik değer.

Geleneksel tarımda tohum, bir maliyet kalemi iken, bu yeni modelde tohum, bir değer ve kâr merkezi haline geliyor.Standart buğday ununun kilosu belirli bir fiyattan alınırken, ser­tifikalı organik Karakılçık buğda­yından öğütülmüş un, neredeyse 5-7 kat daha pahalıya satılabiliyor.

Bu fark, işlendikçe (bulgur, erişte, tarhana) ve nihayetinde bir şefin elinde sofraya geldiğinde katlana­rak artıyor.

Bir "Karakılçık bulgur pilavı", sıradan bir pilavın fiyatı­nın çok üzerinde bir değerle me­nüde yer bulabiliyor.Restoran menüsünde "yerli/ atalık tohum" vurgusu, ortalama sipariş değerini yükselten güçlü bir pazarlama aracı.

Gittikçe bi­linçlenen tüketici, bu değeri anlı­yor ve ödemeye razı oluyor.

Ayrıca, restoranın marka değerine ve sa­dık müşteri kitlesi oluşturmasına doğrudan katkı sağlıyor.Model, genç nüfusun tarım ve gıda işleme alanlarına ilgisini artı­rıyor kırsal kalkınmaya fayda sağ­lıyor.

Köyündeki atalık tohumla­rıyla özel üretim yapan bir çiftçi, artık şehirdeki bir restoran veya özel bir gıda şirketi için çalışıyor.

Bu, göçü tersine çevirebilecek, kır­salda yeni iş imkânları yaratabile­cek bir potansiyel taşıyor. "TaTu­Ta" gibi ekolojik çiftliklerde tarım turizmi ve gönüllülük programla­rı da bu ekonomiye destek veriyor.Son dönemde, atalık tohumla­rı tedarik eden, işleyen ve pazar­layan girişimlerde (start-up) cid­di bir artış var.

Online platformlar üzerinden tohum ve ürün satışı, abonelik kutuları, özel şefler ve bu­tik oteller için tedarikçilik gibi iş modelleri gelişiyor.

Bu alana yö­nelik melek yatırımcı ve risk ser­mayesi ilgisi de giderek büyüyor.

Tohum, food-tech’in yeni cazibe merkezi.Ancak bu yolda mevzuat ve ser­tifikasyon sistemleri, arz güven­liği, lojistik ağı, fiyat direnci gibi önemli zorluklar da çok fazla.Bu zorluklar, aynı zamanda büyük fırsatları da barındırıyor: markalaşma ve coğrafi işaretli ürünler, ihracat potansiyeli, gıda teknolojileri işbirlikleri ve küre­sel trendler…Sürdürülebilir mutfak ekonomisinin temeliGünümüzden bakınca, Anado­lu tohumlarının gastronomideki yükselişi, sadece damak tadına hi­tap eden bir gelişme değil.

Bu, bir ekonomik akıl ve ekolojik sorum­luluk hareketi.

İklim krizinin ta­rım üzerindeki etkilerini her gün daha fazla hissettiğimiz bir çağda, yerel adaptasyonu yüksek tohum­lar bir sigorta poliçesi.

Gıda güven­liği ve otonomisi arayışında, milli bir stratejik kaynak.

Kırsalın can­lanması için ise elle tutulur bir kal­dıraç.Mutfaklarımızda başlayan bu tohum devrimi, doğru politikalar, şeffaf bir mevzuat, güçlü bir şef çiftçi sanayici işbirliği ve tüketici bilinci ile Türkiye'yi, dünya sürdü­rülebilir gastronomi ve tarım eko­nomisi liginde çok daha üst sıra­lara taşıyabilir.

Sonuçta, geleceğin sofrası, geçmişin tohumlarında saklı.

Görevimiz, o tohumları sa­dece saklamak değil, onlardan be­reketli, lezzetli ve adil bir ekonomi yeşertmek.

İlgili Sitenin Haberleri