Haber Detayı

Almanya’ya Yeni Gelen Türklerin Sessiz ve Zorlu Yolculuğu
Prof. dr. levent eraslan tv100.com
10/12/2025 00:02 (2 hafta önce)

Almanya’ya Yeni Gelen Türklerin Sessiz ve Zorlu Yolculuğu

Üç gündür SODİMER faaliyetleri bağlamında Almanya’dayım.

Burada hem dijital alanda vereceğimiz eğitimler hem de saha çalışmaları kapsamında birçok Türk vatandaşıyla görüşme fırsatımız oldu.

Özellikle planladığımız dijital eğitim programları hakkında konuşmak için bir araya geldiğimiz kişiler arasında, Almanya’da uzun süredir yaşayanlar kadar, yeni gelmiş ve hayata tutunmaya çalışan insanlar da vardı.

Onlarla yaptığımız uzun sohbetler, dinlediğimiz kişisel hikâyeler ve tanık olduğumuz deneyimler bana çok çarpıcı ve bir o kadar üzücü bir tablo sundu.

Bugün o manzarayı sizlerle paylaşmak istiyorum.Almanya’ya yeni gelen Türklerin karşılaştığı sorunlar sadece bireysel zorluklardan ibaret değil; yapısal, kültürel ve ekonomik düzeyde katman katman birikmiş bir yükü ifade ediyor.

İlk ve en belirgin engel elbette dil meselesi.

Almanca bilmeden kamusal hizmetlere erişmek, iş bulmak ya da günlük hayatın basit akışını sürdürmek neredeyse imkânsıza yakın.

Bu durum hem motivasyonu düşürüyor hem de bireyleri sosyal hayattan uzaklaştırıyor.Dil engelinin üzerine bir de yoğun bürokrasi ekleniyor.

Görüştüğümüz pek çok kişi, adres kaydından oturum işlemlerine, randevu alma sistemlerinden sağlık sigortası başvurularına kadar her aşamada bilgi eksikliğinin ve yönlendirme yetersizliğinin kendilerini nasıl çıkmaza soktuğunu anlattı. “Nereden başlayacağımı bilmiyordum” cümlesi neredeyse herkesin ortak ifadesiydi.Ancak beni en çok üzen hikâyelerden biri, ne yazık ki bazı Türk işverenlerin yeni gelen Türk işçilere uyguladığı kötü muamele oldu.

Uygun olmayan çalışma koşulları, uzun mesai saatleri, düşük ücretler, baskıcı tutumlar ve “nasıl olsa yeni geldi, ses çıkaramaz” anlayışı… İnsanlarımızın kendi insanlarına yaptığı bu ağır davranış, göçün görünmeyen ama en acımasız yüzlerinden biri.

Bu tablo, yalnızca ekonomik sömürü değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın zayıfladığına dair üzücü bir işarettir.Öte yandan Almanya’da yaşamın yüksek temposu ve artan geçim maliyetleri de yeni gelenleri oldukça zorluyor.

Konut bulmak, özellikle büyük şehirlerde tam bir krize dönüşmüş durumda.

Ev sahiplerinin göçmenlere mesafeli yaklaşımı, fiyatların aşırı yükselişi ve yoğun talep nedeniyle yeni gelenler çoğu zaman geçici, sağlıksız ya da kalabalık ortamlarda yaşamaya mecbur kalıyor.Çocuklu aileler içinse zorluklar ikiye katlanıyor.

Eğitim sistemi farklı, beklentiler farklı, yönlendirmeler çok erken yaşta başlıyor.

Dil bilmeyen çocukların okulla uyumu zaman alırken, ebeveynlerin bu süreci yönetmekte zorlanması ailelerde kaygıyı artırıyor.İş gücü piyasasında ise mesleki denklik, uzun ve yorucu bir tünel gibi.

Türkiye’de yıllarca bir mesleği icra etmiş kişiler, Almanya’da aylara yayılan belge doğrulamaları, sınavlar ve ek eğitimler nedeniyle beklemek zorunda kalıyor.

Bu süreç, ekonomik olarak yıpratıcı olmasının yanında, kişinin mesleki kimliğine dair güvenini de sarsıyor.Tüm bu tablo bize şunu gösteriyor: Almanya’ya yeni gelen Türklerin hikâyesi yalnızca bir uyum sorunu değil; sosyoekonomik, kültürel ve insani boyutları olan çok katmanlı bir mücadeledir.

Bu mücadele sessizdir, çünkü çoğu hikâye kendi içine kapanır; ama bir o kadar da gerçektir.SODİMER olarak burada yürüttüğümüz çalışmalar bize bir şeyi tekrar hatırlattı: Dijital okuryazarlık, bilgiye erişim, doğru yönlendirme ve toplumsal dayanışma, insanların yeni hayatlarına tutunmasında kritik role sahiptir.

Hem Türkiye’nin hem Almanya’daki Türk toplumunun bu süreci daha sağlıklı yönetebilmesi için ortak bir bilinç ve güçlü destek mekanizmalarına ihtiyaç vardır.Tüm bu yaşananlar bize başka bir önemli gerçeği de gösteriyor: Yetişmiş insan gücümüzün Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine yönelme motivasyonlarının dikkatle incelenmesi ve gerekli önlemlerin ivedilikle ele alınması gerekmektedir.

Hep söylerim, nitelikli insan gücünün kaybı ve beyin göçü, toprak kaybetmek kadar tehlikelidir.

Ülke olarak bu gerçeğin farkında olmak ve gerekli politika adımlarını zamanında atmak zorundayız.Bugün burada gördüğüm tablo, sadece bir uyum hikâyesi değil; insan onurunun, emeğin ve dayanışmanın yeniden hatırlanması gereken bir süreçtir.

Almanya’daki Türklerin yaşadığı bu zorlukları görünür kılmak, hem onların yükünü hafifletmek hem de iki ülke arasındaki toplumsal ilişkilere daha sağlam bir temel kazandırmak açısından büyük önem taşıyor.

İlgili Sitenin Haberleri