Haber Detayı
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü | İHD: Kürt meselesi demokrasinin önündeki en büyük engellerden
İHD, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde açıkladığı ortak metin ile yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti ve 'Kürt meselesi, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biridir' vurgusu yaptı.
Artı Gerçek - İnsan Hakları Derneği, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde birçok ilde basın açıklaması düzenledi.
İstanbul'da Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen basın açıklamasında ortak basın metinini İHD İstanbul Şube Başkanı Jiyan Tosun okudu.
Yapılan açıklamada, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 77. yılı olduğu hatırlatılarak, "Tüm insanların onur ve haklarda eşit olduğu bilinciyle, eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, ayrımcılık ve savaşa karşı, ısrarla barış, demokrasi ve insan hakları değerlerini savunuyoruz" ifadelerine yer verildi. 'ULUSLARARASI BİR DÜZEN HÂLÂ KURULAMADI' Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin hâlâ kurulamadığına dikkat çekilen açıklamada; özellikle devletlerin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklaşmalarının, başta Evrensel Bildirge olmak üzere uluslararası insan hakları sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmaları, insanlığın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına, küresel insan hakları rejiminin ağır bir kriz içine girmesine yol açtığı vurgulandı.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: "Ancak tüm bu olumsuzluklara karşın dünyanın her yerinde halklar, eşitlik, adalet, özgürlük, barış ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükseltmektedirler.
Devletlerin ve hükümetlerin bu itirazlara yanıtı ise şiddetin her türünü sistematikleştirip yaygınlaştırma ve hayatın tek gerçeği olarak toplumlara dayatmak olmaktadır.
Bugün tüm dünyada yaşanan bu ağır kriz karşısında insan haklarını savunmak ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmak en asli görevimizdir. 'TÜRKİYE OHAL REJİMİ İLE YÖNETİLİYOR' Bu kriz hali Türkiye’de de tüm yoğunluğu ve ağırlığı ile yaşanmaktadır.
Ülke, 2016 yılından bu yana önce doğrudan, 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir.
Bu süreç, siyasal iktidara, gücünü sınırlandıran anayasacılık ve hukukun üstünlüğü ilkelerini terk etme, insan hakları fikrini referans almaktan vazgeçme imkânı sağlamış, böylelikle kuralsızlık, keyfilik ve belirsizlik kamusal/siyasal alanı düzenleyebileceği kullanışlı araçlar haline gelmiştir. 'İŞKENCE OLGUSU TÜRKİYE'NİN HÂLÂ BAŞAT SORUNU' Özellikle bir yönetim tekniği olarak başvurduğu belirsizlik yaratma gücü, siyasal iktidara erkini daha da merkezileştirme, toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırma olanağı sağlamaktadır. 2025 yılında da ülke genelinde kaygı verici boyutta yaşam hakkı ihlalleri yaşanmıştır.
Farklı toplumsal kesimlerden insanlar ya doğrudan kolluk güçlerinin şiddeti ya da devletin, 'önleme ve koruma' yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen şiddetin sonucu yaşamlarını yitirmişlerdir.
İşkence olgusu 2025 yılında da Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olmuştur. 'S VE Y TİPİ HAPİSHANELER KAPATILMALI' Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır.
Özellikle mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile tecrit/izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran, kamuoyu tarafından ‘kuyu tipi hapishaneler’ olarak adlandırılan Yüksek Güvenlikli, S ve Y Tipi hapishaneler derhal kapatılmalıdır. 'GAZETECİLER HAPİSHANELERDEN HABER GÖNDERİYOR' Siyasal iktidarın, demokratik toplumun can damarlarından birini oluşturan düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü hiçbir şekilde kabul edilmezdir.
Artık bu ülkede gazeteciler haberlerini hapishanelerden göndermektedir. 2025, bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü açısından kısıtlama ve ihlallerin kural, özgürlüklerin kullanımının ise istisna olduğu bir yıl olmuştur.
GÖZALTI VE TUTUKLAMALAR 8 Martta sokağa, özgürleşmeye çıkan kadınlar, 1 Mayısı Taksim meydanında kutlamak isteyenler, eşit yurttaşlık ve onur mücadelesi veren LGBTİ+’lar, sokak hayvanlarının yaşamını korumaya çalışan hayvan hakkı savunucuları, Gazze‘deki soykırımı protesto edenler, havasına, suyuna, zeytinine sahip çıkmak isteyen yaşam hakkı savunucuları, ekmek, güvenceli iş ve sendikal hakları için mücadele eden işçiler, gençler ve öğrenciler mülki idare amirlerinin yasakları ve/veya kolluk güçlerinin fiili müdahaleleri sonucunda toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanamamışlardır. 2025 yılında insan hakları örgütlerinin, dernek, vakıf, emek ve meslek örgütleri ile siyasi partilerin çok sayıda üye ve yöneticisi gözaltına alınmış, tutuklanmış, haklarında açılan davalar ile üzerlerinde baskılar giderek artmıştır. 'KÜRT MESELESİ DEMOKRATİKLEŞMENİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL' Kürt meselesi, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. 1 Ekim 2024 tarihinden bu yana bu meselenin müzakereye dayalı, barışçıl ve demokratik çözümüne olanak sağlayabilecek bir süreç başladı.
Kürt meselesi nedeniyle 40 yıldan uzun bir süredir yaşanmakta olan ve ağır toplumsal bedellere mâl olan çatışma ve şiddet ortamının son bulmasına yönelik atılacak her adım hayatî öneme sahiptir.
Şunuda hatırlatmak isteriz ki demokratik tartışma ve müzakere sürecinin ön koşulu, konuşmaya başlarken kendi pozisyonunun ilanından çok, bir ortaklaşma olanağının sağlanabilmesi için kendi pozisyonundan çıkmaya hazır olunduğunun ilkesel olarak kabul edilmesidir. 'CUMHURİYET TARİHİNİN EN AĞIR EKONOMİK KRİZİ' Artık Türkiye toplumunun bir parçası, asli unsuru haline gelen mülteciler/sığınmacılar, hala her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yoğun bir şekilde maruz kalıyorlar.
Ne yazık ki 2025 yılında da toplum açısından görmezden gelinen, hatta gözden çıkarılan hayatlar oldular.
Türkiye uzunca bir süredir Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşıyor.
Yıllardır uygulanan borçlanmaya dayalı neoliberal ekonomi politikalarının, savaş ve çatışma harcamalarının sebep olduğu ekonomik kriz ve derin yoksullaşma, yurttaşların hem biyolojik hemde sosyal yaşamlarını sürdürebilmelerini tümüyle imkansız kılan İnsan Hakları İhlalidir.
Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, güvencesizleşme, örgütsüzleşme en çok kadınları mültecileri ve sığınmacıları vurmaktadır.
Bu koşullarda işçi ve emekçilerin kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklarına dokunulmamalı, enflasyon rakamları manipüle edilmemeli ve iş cinayetleri önlenmelidir.
İşçi ve emekçilerin hak arama eylemleri yasaklanmamalı, sendikalaşma, grev ve toplu sözleme hakkı güvence altına alınmalıdır.
Son söz olarak; hep vurguladığımız gibi, var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan bizler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarının kurucu değerlerine kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz” (HABER MERKEZİ)