Haber Detayı
Tarihi terminalin ışıkla yazılan hikâyesi
New York’tan Şangay’a dünyanın farklı şehirlerinde mimari, teknoloji ve tarihsel mirası birleştiren işleriyle öne çıkan Grimanesa Amorós, eski liman terminali Peninsula Hotel’deki iki yerleştirmesiyle İstanbul’a yeni bir hikaye bırakıyor.
Meltem KERRARmeltemkerrar@gmail.comPeru asıllı Amerikalı sanatçı Grimanesa Amorós, Karaköy’deki The Peninsula Hotel için yaptığı iki ışık yerleştirmesiyle İstanbul’da.
The Peninsula Hotels’in dünyanın farklı noktalarında 2019 yılından bu yana devam eden ‘Art in Resonance’ programı dahilinde İstanbul için özel olarak tasarlanan işler “Passage” ve “Maritime” adlarını taşıyor.
Daha önce The Peninsula New York’un yanı sıra Köln’deki Ludwig Museum ve Şanghay’daki Central Academy of Fine Arts gibi prestijli kurumlarda işleri sergilenen Amorós, İstanbul için tasarladığı bu iki çalışmayı “A Wave of Time” başlığı altında bir araya getirmiş.
İlk enstalasyon, otelin tarihi saat kulesinde sergileniyor. 1910’lu yıllarda kruvaziyerlerinin uğrak noktası olan otelin tarihi yolcu terminali binasında konumlanan yerleştirme insan hareketinin ritimlerini çağrıştıran dinamik bir yol haritası çizerek ayrılıkların ve kavuşmaların yaşandığı mekana geçmişten bugüne el sallıyor.
Sanatçının “Maritime” adını verdiği ikinci enstalasyonu, asılı duran bir gemiyi andıran heykelsi formuyla lobide yer alıyor.
Otelin bulunduğu lokasyonun köklü denizcilik geçmişine şiirsel bir selam niteliğindeki çalışma, izleyenleri deniz yolculuklarının kurduğu fiziksel, kültürel ve içsel bağlar üzerine düşünmeye çağırıyor.Amorós’un işleri, tarih, teknoloji ve mimarinin kesişim noktasında şekilleniyor.
Sanatçı video, ışık ve elektronik bileşenleri içeren anıtsal yerleştirmeler yaratırken izleyiciyi çevresiyle duygusal bir bağ kurmaya davet ediyor.
Teknolojiyi sanatının merkezi değil, anlatısını destekleyen bir ifade aracı olarak gören Amorós, sanat yolculuğunu “bilinmeyenle süregelen bir romantizm” olarak tanımlıyor.
Şehre yeni bir anı katan bu iki iş, aralık sonuna kadar The Peninsula Hotel’de.
Sanatçıyla İstanbul deneyimini konuştuk.Dünyanın farklı yerlerinde işlerinizin ortak ilham noktası kültürel miras olmuş.
Roma/ Bizans/Osmanlı/Türk senteziyle yaşayan İstanbul’da bu çok kültürlü geçmişle nasıl bir ilişki kurdunuz? “Passage” ve “Maritime” mekana özgü işler.
Bir zamanlar liman terminali olan Peninsula İstanbul, kendi içinde mekanların ve insanların kesişen hikayelerini barındırıyor zaten.
Bu büyük ölçekli yerleştirmeleri yaratırken her zaman doğadan ve bulunduğum ülkenin özünden besleniyorum.
Bunu yaparken de kendi kültürel mirasımla ilişkilendirmeyi ve sanat eserini hem toplulukla hem de bireysel izleyiciyle buluşturmayı seviyorum.
Buradaki “A Wave of Time” serisi suyla kurduğum güçlü bağdan ve zaman kavramından yola çıkıyor.
Aynı zamanda bir kentin ve tarihinin üzerindeki kalıcı zaman etkisinden de ilham alıyor.Peninsula İstanbul’da yer alan iki çalışmanızın üretim sürecinden söz eder misiniz?
Tarihi Yarımada’ya bakan bir noktada bir yerleştirme yapmanın sizi zorlayan yanları oldu mu?
Her yerleştirme benzersiz benim için.
Zorluk değil, yaratıcı olma fırsatları olarak görüyorum aslında onları.
Bu ölçekte işler üretirken ekip çalışması çok önemli.
Kurulum ekibinin bu eseri hayata geçirme konusundaki heyecanı süreci kolaylaştırdı benim için.
Hatta içlerinden biri kızıyla birlikte vapurda giderken işi uzaktan gördüklerini ve kızının “Vay, şuna bak!” diyerek heyecanlandığını anlattı.
O da “Baban bunun bir parçasıydı,” diye cevap vermiş.
Bunu büyük bir gururla anlattı.
Ben eserlerimi insanlar arasında bir paylaşım yaratmak için üretiyorum; bu yüzden onun tepkisi ve kurduğu bağ benim için çok değerliydi.
Çünkü amacım ışığı paylaşmak!Işığı ana malzeme olarak kullandığınız işlerinizle şehirlerin hafızasında yeni hatıralar bırakıyorsunuz.
İstanbul’a bıraktığınız hatıranın farkı ne?
Elbette her deneyim farklı, hiçbir eser birbirinin aynısı değil.
Çalışmalarım benim için birer çocuk gibi, onlara her şeyimi veririm.
Sürecin bütünü ve bu eserlerin insanlara dokunduğunu görmek benim en önemli tatmin noktam.
Sanat, bir konuşma başlatmak, insanları düşündürmek ve ışığı paylaşmak içindir.
İstanbul’da geçirdiğim zamanı ve “Passage” ve “Maritime”ın kentin iki yakasındaki insanlarla kurduğu bağı asla unutmayacağım.