Haber Detayı

Sözen Grup CEO’su Gökmen Sözen: Sadece yemek değil bir kültür ve deneyim olarak anlatmalıyız
Dünya+ dunya.com
12/12/2025 00:00 (2 hafta önce)

Sözen Grup CEO’su Gökmen Sözen: Sadece yemek değil bir kültür ve deneyim olarak anlatmalıyız

Yıllardır Türkiye’de gastronomi alanında çalışmalarıyla tanınan, Gastromasa gibi uluslararası konferanslar düzenleyen ve Gault&Millau rehberini Türkiye’ye getiren Sözen Grup CEO’su Gökmen Sözen’le ülkenin gastronomik gelişmesini masaya yatırdık.

AYDİL DURGUNaydil.durgun@dunya.comHafta başında Gault&­Millau Türkiye Gast­ronomi Rehberi’nin yeni edisyonu açıklandı.

Reh­berde yer almak isteyen resto­ranlar nelere dikkat etmeli?

Gault&Millau Türkiye Gastro­nomi Rehberi sadece iyi yemek ya­pılan restoranları değil, bütünsel bir deneyim sunan mekânları de­ğerlendiriyor.

Ürün kalitesi, tek­nik yeterlilik, yaratıcılık, sürdürü­lebilirlik anlayışı ve servis kalitesi en önemli kriterler arasında.

Bir restoranın kendi kimliğini net bir şekilde ortaya koyabilmesi ve bu­nu istikrarlı bir şekilde sürdürebil­mesi çok önemli.

Ayrıca şeffaflık, dürüstlük ve tutarlılık da büyük rol oynuyor.

Gault&Millau’nun en önemli farklarından biri, bağımsız ve objektif bir değerlendirme sis­temi olması.

Bu nedenle restoran­ların rehberde yer almak için değil, zaten doğru ve iyi bir iş yaptıkları için orada olmaları gerekiyor.

Ger­çek kalite zaten kendini belli eder.Önceki ay Türkiye’nin önem­li gastronomi etkinliklerin­den, kurucusu olduğunuz Gast­romasa gerçekleşti.

Gastroma­sa’nın 10 yılı geride kalırken bu sürede neler değişti?

İlk etkin­liğini düzenlerken hayal ettiği­niz hedeflere ulaştınız mı?

Gastromasa’yı ilk hayal ettiği­mizde yalnızca bir etkinlik değil, Türkiye’den dünyaya açılan bir gastronomi platformu oluşturma­yı hedeflemiştik.

Bugün geriye dö­nüp baktığımda, bu hayalin çok da­ha ötesine geçtiğimizi görmekten büyük mutluluk duyuyorum. 10 yıl içerisinde Türkiye gastronomisi­nin uluslararası alanda daha görü­nür, daha konuşulur ve daha say­gın hale gelmesine katkı sağladığı­mızı düşünüyorum.

Dünyanın en önemli şeflerini, sektör profesyo­nellerini ve fikir liderlerini İstan­bul’da ağırlamak; bu şehirde bil­gi, deneyim ve ilham paylaşımına alan açmak bizim için çok kıymet­liydi.

Elbette bu süreçte hem sek­tör hem de bizler çok değiştik.

İlk yıllarda daha lokal bir bilinirliliği­miz vardı, bugün ise Gastromasa artık global bir marka.

Dünyanın farklı ülkelerinden şefler, öğrenci­ler ve gastronomi profesyonelleri buraya katılmak için plan yapıyor.

Bu da bize, doğru yolda olduğumu­zu gösteriyor.

Hedeflerimize bü­yük ölçüde ulaştık ama söyleyebi­lirim ki gastronomi sürekli gelişen bir alan ve bizim için de bu yolcu­luk asla bitmeyecek.Türkiye’nin sahip olduğu zengin mutfak kültürünün dünyada tanıtımında eksik kaldığı eleştirisi yapılır.

Bu an­lamda neyi eksik yapıyoruz?

Türkiye mutfağı inanılmaz bir zenginliğe, çeşitliliğe ve köklü bir tarihe sahip.

Fakat uzun yıllar bo­yunca bu sahip olduklarımızı an­latma ve doğru şekilde konumlan­dırma konusunda yeterince stra­tejik davranamadık.

İtalyan ve Fransız mutfağı gibi ülkeler yüz­yıllardır hem devlet politikaları hem de kültürel iletişim çalışmala­rıyla mutfaklarını bir “marka” ha­line getirmeyi başardılar.

Bizde ise bu değer çok uzun süre daha çok yerel anlamda kaldı ve yeterince küresel bir dile çevrilemedi.

Bugün yapılması gereken en önemli şey; mutfağımızı sadece yemek olarak değil, bir kültür, bir yaşam biçimi ve bir deneyim olarak anlatabil­mek.

Standardizasyonu sağlamak, ürün hikayelerini iyi anlatmak, mutfağımızı çağdaş bir bakış açı­sıyla dünyaya taşımak ve bunu sür­dürülebilir bir şekilde yapmak çok önemli.

Türk mutfağı zaten dünya­nın en güçlü mutfaklarından biri, önemli olan bunu doğru platform­larda, doğru kişilerle ve doğru içe­rikle anlatmak.Yıllardır Türkiye’nin küre­sel gastronomi sahnesinde ye­rinin güçlenmesi için çalışı­yorsunuz.

En çok zorlandığınız alanlar nelerdi?

Bu yolculukta en çok zorlandığı­mız konuların başında, önyargıları kırmak geliyor.

Türkiye dendiğin­de birçok insanın aklına hâlâ sınır­lı birkaç yemek geliyor ve o büyük, çok katmanlı mutfak kültürü yete­rince bilinmiyor.

Bunu anlatmak, göstermek ve sürekli olarak yeni­den inşa etmek ciddi bir emek ve ısrar gerektiriyor.

Ayrıca sürdürü­lebilir projeler geliştirmek, uzun vadeli destek bulmak ve genç şef­leri bu vizyonun içine dahil etmek de kolay olmadı.

Gastronominin sadece “yemek” olarak görülme­si de zaman zaman önümüze set çekti.

Oysa gastronomi; turizmden ekonomiye, kültürden diplomasi­ye uzanan çok geniş bir alan.

Bu bi­linçle hareket ettiğinizde daha bü­yük düşünmeniz gerekiyor.Türkiye mutfağını, gastro­nomik değerlerini yurt dışında bir yabancıya anlatırken nasıl tarif edersiniz?

Türkiye mutfağını anlatırken genellikle bir “kültür mozaiği” benzetmesi yapıyorum.

Çok farklı coğrafyaların, medeniyetlerin ve geçmişin izlerini taşıyan, doğu ile batının, kuzey ile güneyin harman­landığı bir mutfaktan söz ediyoruz.

Aynı ülke içinde bile bölgeden böl­geye farklı teknikler, farklı ürün­ler ve farklı tat profilleri görebili­yorsunuz.

Bu çeşitlilik, Türk mut­fağının en güçlü yönlerinden biri.

Ayrıca bizim mutfağımızda yemek sadece bir beslenme aracı değil, aynı zamanda paylaşmanın, bir araya gelmenin ve hikâye anlatma­nın da bir parçası.

Sofra kültürü, misafirperverlik ve üreticiyle ku­rulan bağ, bu mutfağı çok özel kılı­yor.

Yurt dışında bunu anlattığım­da insanlar genellikle çok şaşırıyor ve daha fazla keşfetmek istiyorlar..Ödediği bedelin karşılığını alması önemli “Restoran fiyatları pahalı” eleştirilerine karşı ne söyle­mek istersiniz?

Son yıllarda dünya genelinde artan maliyetler, enflasyon, kira, enerji ve hammadde fiyatları res­toran sektörünü de çok ciddi etki­liyor.

Türkiye’de de durum farklı değil.

Restoranlar artık sadece ye­mek maliyetiyle değil, operasyo­nel giderlerle de baş etmeye çalı­şıyor.

Buna rağmen birçok işlet­me fiyatları mümkün olduğunca dengede tutmaya çalışıyor.

Elbet­te herkes için dışarıda yemek ye­mek daha zor bir hale geldi, bunu görmek gerekiyor.

Ancak kaliteli ürün, iyi servis ve doğru bir dene­yim sunmak isteyen restoranların bunu belli bir fiyat seviyesinin al­tında yapması da çok mümkün de­ğil.

Bu noktada önemli olan, misa­firin ödediği bedelin karşılığında gerçekten iyi bir deneyim yaşama­sı.

Asıl konuşulması gereken ko­nu da bu.Taste of festivali önümüzde­ki yıl Türkiye’ye geliyor.

Nasıl bir etkinlik olacak?

Taste of, dünyanın birçok önem­li şehrinde düzenlenen ve gastro­nomiyi herkes için ulaşılabilir bir deneyim haline getiren çok özel bir festival.

Türkiye’de 2026 yılı­nın Ekim ayında düzenlemeyi he­deflediğimiz ilk edisyonda hem dünyaca ünlü şefleri hem de Tür­kiye’nin önde gelen restoranlarını bir araya getiren, atölyeler, tadım­lar, söyleşiler ve performanslarla zenginleşen bir içerik planlıyoruz.

İlgili Sitenin Haberleri