Haber Detayı
Sözen Grup CEO’su Gökmen Sözen: Sadece yemek değil bir kültür ve deneyim olarak anlatmalıyız
Yıllardır Türkiye’de gastronomi alanında çalışmalarıyla tanınan, Gastromasa gibi uluslararası konferanslar düzenleyen ve Gault&Millau rehberini Türkiye’ye getiren Sözen Grup CEO’su Gökmen Sözen’le ülkenin gastronomik gelişmesini masaya yatırdık.
AYDİL DURGUNaydil.durgun@dunya.comHafta başında Gault&Millau Türkiye Gastronomi Rehberi’nin yeni edisyonu açıklandı.
Rehberde yer almak isteyen restoranlar nelere dikkat etmeli?
Gault&Millau Türkiye Gastronomi Rehberi sadece iyi yemek yapılan restoranları değil, bütünsel bir deneyim sunan mekânları değerlendiriyor.
Ürün kalitesi, teknik yeterlilik, yaratıcılık, sürdürülebilirlik anlayışı ve servis kalitesi en önemli kriterler arasında.
Bir restoranın kendi kimliğini net bir şekilde ortaya koyabilmesi ve bunu istikrarlı bir şekilde sürdürebilmesi çok önemli.
Ayrıca şeffaflık, dürüstlük ve tutarlılık da büyük rol oynuyor.
Gault&Millau’nun en önemli farklarından biri, bağımsız ve objektif bir değerlendirme sistemi olması.
Bu nedenle restoranların rehberde yer almak için değil, zaten doğru ve iyi bir iş yaptıkları için orada olmaları gerekiyor.
Gerçek kalite zaten kendini belli eder.Önceki ay Türkiye’nin önemli gastronomi etkinliklerinden, kurucusu olduğunuz Gastromasa gerçekleşti.
Gastromasa’nın 10 yılı geride kalırken bu sürede neler değişti?
İlk etkinliğini düzenlerken hayal ettiğiniz hedeflere ulaştınız mı?
Gastromasa’yı ilk hayal ettiğimizde yalnızca bir etkinlik değil, Türkiye’den dünyaya açılan bir gastronomi platformu oluşturmayı hedeflemiştik.
Bugün geriye dönüp baktığımda, bu hayalin çok daha ötesine geçtiğimizi görmekten büyük mutluluk duyuyorum. 10 yıl içerisinde Türkiye gastronomisinin uluslararası alanda daha görünür, daha konuşulur ve daha saygın hale gelmesine katkı sağladığımızı düşünüyorum.
Dünyanın en önemli şeflerini, sektör profesyonellerini ve fikir liderlerini İstanbul’da ağırlamak; bu şehirde bilgi, deneyim ve ilham paylaşımına alan açmak bizim için çok kıymetliydi.
Elbette bu süreçte hem sektör hem de bizler çok değiştik.
İlk yıllarda daha lokal bir bilinirliliğimiz vardı, bugün ise Gastromasa artık global bir marka.
Dünyanın farklı ülkelerinden şefler, öğrenciler ve gastronomi profesyonelleri buraya katılmak için plan yapıyor.
Bu da bize, doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.
Hedeflerimize büyük ölçüde ulaştık ama söyleyebilirim ki gastronomi sürekli gelişen bir alan ve bizim için de bu yolculuk asla bitmeyecek.Türkiye’nin sahip olduğu zengin mutfak kültürünün dünyada tanıtımında eksik kaldığı eleştirisi yapılır.
Bu anlamda neyi eksik yapıyoruz?
Türkiye mutfağı inanılmaz bir zenginliğe, çeşitliliğe ve köklü bir tarihe sahip.
Fakat uzun yıllar boyunca bu sahip olduklarımızı anlatma ve doğru şekilde konumlandırma konusunda yeterince stratejik davranamadık.
İtalyan ve Fransız mutfağı gibi ülkeler yüzyıllardır hem devlet politikaları hem de kültürel iletişim çalışmalarıyla mutfaklarını bir “marka” haline getirmeyi başardılar.
Bizde ise bu değer çok uzun süre daha çok yerel anlamda kaldı ve yeterince küresel bir dile çevrilemedi.
Bugün yapılması gereken en önemli şey; mutfağımızı sadece yemek olarak değil, bir kültür, bir yaşam biçimi ve bir deneyim olarak anlatabilmek.
Standardizasyonu sağlamak, ürün hikayelerini iyi anlatmak, mutfağımızı çağdaş bir bakış açısıyla dünyaya taşımak ve bunu sürdürülebilir bir şekilde yapmak çok önemli.
Türk mutfağı zaten dünyanın en güçlü mutfaklarından biri, önemli olan bunu doğru platformlarda, doğru kişilerle ve doğru içerikle anlatmak.Yıllardır Türkiye’nin küresel gastronomi sahnesinde yerinin güçlenmesi için çalışıyorsunuz.
En çok zorlandığınız alanlar nelerdi?
Bu yolculukta en çok zorlandığımız konuların başında, önyargıları kırmak geliyor.
Türkiye dendiğinde birçok insanın aklına hâlâ sınırlı birkaç yemek geliyor ve o büyük, çok katmanlı mutfak kültürü yeterince bilinmiyor.
Bunu anlatmak, göstermek ve sürekli olarak yeniden inşa etmek ciddi bir emek ve ısrar gerektiriyor.
Ayrıca sürdürülebilir projeler geliştirmek, uzun vadeli destek bulmak ve genç şefleri bu vizyonun içine dahil etmek de kolay olmadı.
Gastronominin sadece “yemek” olarak görülmesi de zaman zaman önümüze set çekti.
Oysa gastronomi; turizmden ekonomiye, kültürden diplomasiye uzanan çok geniş bir alan.
Bu bilinçle hareket ettiğinizde daha büyük düşünmeniz gerekiyor.Türkiye mutfağını, gastronomik değerlerini yurt dışında bir yabancıya anlatırken nasıl tarif edersiniz?
Türkiye mutfağını anlatırken genellikle bir “kültür mozaiği” benzetmesi yapıyorum.
Çok farklı coğrafyaların, medeniyetlerin ve geçmişin izlerini taşıyan, doğu ile batının, kuzey ile güneyin harmanlandığı bir mutfaktan söz ediyoruz.
Aynı ülke içinde bile bölgeden bölgeye farklı teknikler, farklı ürünler ve farklı tat profilleri görebiliyorsunuz.
Bu çeşitlilik, Türk mutfağının en güçlü yönlerinden biri.
Ayrıca bizim mutfağımızda yemek sadece bir beslenme aracı değil, aynı zamanda paylaşmanın, bir araya gelmenin ve hikâye anlatmanın da bir parçası.
Sofra kültürü, misafirperverlik ve üreticiyle kurulan bağ, bu mutfağı çok özel kılıyor.
Yurt dışında bunu anlattığımda insanlar genellikle çok şaşırıyor ve daha fazla keşfetmek istiyorlar..Ödediği bedelin karşılığını alması önemli “Restoran fiyatları pahalı” eleştirilerine karşı ne söylemek istersiniz?
Son yıllarda dünya genelinde artan maliyetler, enflasyon, kira, enerji ve hammadde fiyatları restoran sektörünü de çok ciddi etkiliyor.
Türkiye’de de durum farklı değil.
Restoranlar artık sadece yemek maliyetiyle değil, operasyonel giderlerle de baş etmeye çalışıyor.
Buna rağmen birçok işletme fiyatları mümkün olduğunca dengede tutmaya çalışıyor.
Elbette herkes için dışarıda yemek yemek daha zor bir hale geldi, bunu görmek gerekiyor.
Ancak kaliteli ürün, iyi servis ve doğru bir deneyim sunmak isteyen restoranların bunu belli bir fiyat seviyesinin altında yapması da çok mümkün değil.
Bu noktada önemli olan, misafirin ödediği bedelin karşılığında gerçekten iyi bir deneyim yaşaması.
Asıl konuşulması gereken konu da bu.Taste of festivali önümüzdeki yıl Türkiye’ye geliyor.
Nasıl bir etkinlik olacak?
Taste of, dünyanın birçok önemli şehrinde düzenlenen ve gastronomiyi herkes için ulaşılabilir bir deneyim haline getiren çok özel bir festival.
Türkiye’de 2026 yılının Ekim ayında düzenlemeyi hedeflediğimiz ilk edisyonda hem dünyaca ünlü şefleri hem de Türkiye’nin önde gelen restoranlarını bir araya getiren, atölyeler, tadımlar, söyleşiler ve performanslarla zenginleşen bir içerik planlıyoruz.