Haber Detayı

‘İstenilen kalıba sokulamayan biriydim, hâlâ da öyleyim’
Kelebek hurriyet.com.tr
13/12/2025 07:00 (2 hafta önce)

‘İstenilen kalıba sokulamayan biriydim, hâlâ da öyleyim’

Uzun yıllar ekranda birçok projede rol aldı. Beş sene önce Datça’ya taşındı, artık bir ayağı İstanbul’da, bir ayağı orada. “Set olmayan günlerde hemen gidiyorum” diyor. Projelerinden artakalan zamanlarında sörf yaptı, basketbol oynadı. Yemek yapmayı iyice ilerletti, pizzadan lahmacuna birçok lezzeti ustalıkla yapar hale geldi. Kanal D’de yayımlanan ‘Arka Sokaklar’ dizisinde izlediğimiz Sarp Levendoğlu’yla buluşuyoruz. Dizisini, oyunculuğu, Datça’daki hayatını, spor ve mutfakla ilişkisini konuşuyoruz.

Ya sette ya Datça’da...

Sarp Levendoğlu’nu İstanbul’daki izin gününde yakalıyorum.

Sabahın erken saatlerinde buluşuyoruz.

Sporcu ruhu tarzına da yansımış.

Hem sakin ve güler yüzlü, hem sporcu tarafının verdiği enerjiye sahip.

Başlıyoruz muhabbete.◊ Kanal D’de 20’nci sezonu yayımlanan  ‘Arka Sokaklar’ dizisine dahil oldun.

Teklif sana nasıl geldi?Aslında Türker (İnanoğlu) Abi 8’inci sezonda istemişti.

Sonra araya başka işler girdi.

Ardından ‘Küçük Ağa’ dizisi geldi.

Bu arada Türker Abi’yi kaybettik.

Geçen sene de Datça’da sörf yaparken teklif geldi.

Öncelikle kötü bir karakter için çağırdılar, birkaç bölüm olacaktı.

Ama yapım ve senaristimiz “Madem kabul etti, Sarp’ı bir polis karakteri olarak alalım” demişler.

Haziran ayında anlaştık. 718’inci bölümde diziye dahil oldum.

Bir de şöyle bir gerçek var; seversin sevmezsin, izlediğin türlere uygundur ya da değildir ama Türkiye’nin en başarılı dizisi.

Çünkü bir dizinin birinci başarısı reytinginin olup devam etmesi.

Bu görmezden gelinecek bir şey değil.◊ Sence insanlar neden bu diziyi bu kadar seviyor?Ben hiperaktifim, normalde evde dizileri ayakta hızlı ve ileri sararak izleyebiliyorum.

Üç seferde falan ancak bitirebiliyorum.

Bizde diziler genelde biraz daha ağır akıyor.

Ama ‘Arka Sokaklar’ farklı.

Normalde bir dizinin bir bölümü 80 sayfa yazılırken bizimki yaklaşık 125 sayfa yazılıyor.

Öyle olunca sürekli ekran ve plan değişiyor, olay ve aksiyonlar gelişiyor.

O sebeple izlemesi rahat ve ailece izlenebiliyor.

Bir de insanların artık bu diziyi izleme alışkanlıkları var.◊ Barış Bozoğlu karakteriyle diziye girdin.

Nasıl biri?Yalıda doğmuş, zengin bir ailenin çocuğu.

Ben de henüz net bilmiyorum ama travmalarından dolayı öyle görünmek istemiyor.

Özel harekâtçı olmuş, dağlarda savaşmış.

Çok alttan alabilen bir karakter değil.

Biraz kendi adaleti olan biri.◊ Kariyerine baktığımızda genelde asker, polis, özel harekât gibi rolleri canlandırmışsın.

Bu senin tercihin miydi?Oyuncu olarak farklı şeyler oynamak isterim.

Ama bu konuda halkımız da biraz tutucu.

Mesela Cüneyt Arkın’ı hep aynı rollerde izlemek istediler gibi...

Bu kötü bir şey de değil.

Demek insanlar beni de öyle görmek istiyor. ‘Alparslan: Büyük Selçuklu’ dizisinde Romen Diyojen’i oynamıştım.

Tarihi bir iş ve karakterdi.

Ama beni önceki işte bir Türk subayı olarak izledikleri için “Diyojen ne zaman Türk tarafına geçecek” diye bile paylaşımlar yapılıyordu.

Çünkü öyle görmek istiyorlar.

Ben de bu duruma alıştım.‘Bana sahne yazmayarak cezalandırdıklarını düşündüler’◊ 6 yaşında oyunculuğa başladığını okudum.

Doğru mu yoksa abartı mı?Eskiden kamu spotları vardı.

Mustafa Dayım (Altıoklar) Tarım Bakanlığı’nın bilinçlendirme amaçlı kısa tanıtım dizilerini hazırlıyordu.

Orada küçük bir sahnem vardı.

O yüzden 6 yaşında başladım diyemem. ◊ Seni aslında ‘O Şimdi Asker’de ilk kez gördük.

Ama asıl 2007’de ‘Emret Komutanım’la tanıdık.

Sen işe başladığında sosyal medya yoktu.

Şimdi sosyal medya etkisi ve takipçi sayısı faktörü hayatımıza girdi.

Oradaki etkileşim bir başarı gibi görünüyor.

Sence oyunculukla takipçi sayısı arasında nasıl bir bağ var?Hiç bağlantısı yok.

Sosyal medyanın televizyon seyircisiyle de bir doğru orantısı yok.

İsim vermeyeceğim ama öyle olsa milyon takipçisi olan isimlerin her işi tutardı.

Ama tutmuyor.

Bir de bence insanlar özel hayatlarını çok fazla servis ettikleri zaman canlandırdıkları rolün de bir gizemi kalmıyor.◊ Setlerde fiziksel, psikolojik mobbing’lere maruz kaldın mı?Oldu öyle mobbing’ler.

Onlar bana sahne yazmayarak cezalandırdıklarını düşündüler, ben de paramı alır, sörfümü yaparım dedim.◊ Sence kariyer yolculuğunda en yanlış anlaşıldığın şey ne oldu?Paparazzilerle aramdaki sürtüşmeler beni dışarıdan agresif göstermiş olabilir, o kadar.‘Eskiden sinirlendiğim şeylere artık gülüp geçebiliyorum’◊ Sekiz sene önce Datça’ya yerleştin.

Ama sürekli başka şehirlerde iş yapıyorsun.

Bu nasıl bir yerleşme?Datça’da yaşıyorum, burada çalışıyorum.

Set olmayan günlerde hemen oraya gidiyorum.◊ Neden orayı seçtin?Kalabalığı sevmiyorum, yalnız kalmak hoşuma gidiyor.

Artık gece kulübü gibi şeylerden de hoşlanmıyorum.

Bir arkadaşım gelsin, yemek yiyelim, sohbet edelim, daha keyifli buluyorum.

Datça’da gece kulüplerinden, pahalı arabalardan, gösterişten hoşlananların kendilerini iyi hissedecekleri bir şey olmadığı için kalabalıklaşmıyor.

Daha mütevazı ve samimi.◊ Oyunculuk gibi bir meslek yapıp, göz önünde olup yalnızlığı sevmek biraz zor değil mi?

Sen hep mi yalnızlığı severdin yoksa bu iş mi seni oraya yönlendirdi?Meslek herhalde, yoksa çok daha gençken gezmeyi severdim.

Ama yalnızken mutlu olmayı öğrendikçe insanlarla da daha mutlu olabilmeyi öğreniyorsun.

Tek başına bir insan mutluysa, arkadaşlarıyla da mutlu oluyor.◊ Orada neler yapıyorsun?Orada oyuncu Sarp Levendoğlu değil, sadece Sarp’ım.

Terziyle, lokantacıyla...

Herkesle Sarp olarak ilişkim var ve daha iyi hissediyorum.

Bol bol sörf yapıyorum.

Kışın rüzgâr sert oluyor, öyle de çok seviyorum.

Denizin üzerindeki yalnızlık bana iyi geliyor.

Bir dalgada düşüyorsun ve ‘Şu an ölebilirim, dünyada aslında tuz tanesi kadarız, işmiş, hırsmış, bunlara gerek yok’ diye düşünüyorum.

Bu sayede eskiden sinirlendiğim şeylere artık gülüp geçebiliyorum.

Bunların yanı sıra basketbol oynuyorum.

Geçen sene Datça Belediye Spor’da oynadım.

Spor yapmaya çok tutkunum, düzenli sporumu yapıyorum.

Bol bol yemek hazırlıyorum.

Normal bir hayat yaşıyorum.◊ Spor yaparken kaslarını da sosyal medyada görüyoruz.

Sporu kaslı olmak için mi yoksa sağlık için mi yapıyorsun?Role göre vücudumuzu şekillendirmemiz gerekiyor, normali bu değil mi?

Benim İstanbul’da da en büyük lüksüm spor.

Sokaklar bana kalabalık ve zahmetli geliyor.

Spor salonunda üç saat kalıyorum ve kendimi sıfırlıyorum.

Bu sayede daha iyi sörf yapıp daha iyi basketbol oynuyorum.‘Temizlikle ilgili takıntım var ama lüks takıntım yok’◊ “Ucuz insanlar pahalı şeylerden hoşlanır” dedin.

Çok konuşuldu...

Ne demek istedin?

O aslında Robert De Niro’nun lafı.

Büyük ve pahalı mağazalara girip bir şeyler almak ya da üçüncü, dördüncü arabayı almak aslında hep başkasına göstermek için yapılan şeyler.

O büyük çantalar falan aslında ucuz insan işi.

Çantan olmasa neyi konuşacağız?

Aslında onu diyerek her şeyin en iyisi en pahalı olanı değildir demek istedim.

Bu biraz gusto ve hayat tecrübesiyle ilgili.

Sadece üzerinde bir marka ismi yazması onun en iyi olduğunu göstermez.◊ Senin marka tutkun yok o halde...Yok.

Bir de salaşlıkla pislik aynı şey değil.

Temizlikle ilgili takıntım var ama lüks takıntım yok.

Çok lezzetli ve iyi bir restoransa onun için emek veririm çünkü o bir deneyimdir.

Ama onun dışındaki lüks şeylere ilgim yok.◊ Sana arkadaşların ‘Ayı’ derlermiş.Bir arkadaşım vardı, adaşım Sarp, onu kaybettik, bizi ayırmak için arkadaşlar arasında ona ‘Küçük Sarp’, bana ‘Ayı Sarp’ derlerdi.

Bir de ben eskiden çok yemek yerdim, bir köfteciye girdiğimde dört yarım ekmek falan yerdim, artık öyle değilim.‘İdeal pizza hamuru için iki sene uğraştım’ ◊ Datça’da çok iyi aşçı olmuşsun...

Gerçekten çok uğraştım ve pizzada iddialıyım.◊ İdeal pizza hamuru için iki sene çalışmışsın.

Doğru mu?Evet.

Bende arada bir şey yoktur; ya siyah ya beyazdır.

Pizza yapmaya başladığım zaman da en iyi olsun diye uğraştım.

Napoliten pizzanın kenarlarının kabarık olması ve hamuru önemlidir ya, “O vav denilen pizzalardan” yapmayı başardım.

Eğer bir gün yemeye geleceksen beş gün önceden haber vermen lazım, o hamuru mayalamam beş gün sürüyor.◊ Lahmacun da yapıyor musun?Evet, ‘MasterChef’ten arkadaşlarım var ve “Yediğimiz en iyi lahmacun” diyorlar.

Hamuru çok ince, az glütenli, iç kıymasını da kuzudan yapıyorum.◊ Bunlar nerede hazırlanıyor?Evde büyük bir mutfağım ve taş fırınım var.◊ Peki, yemek aşkı nasıl başladı?Annem hâkim, babam banka müfettişiydi.

İkisi de çalışıyordu.

Bana “Yemek yapmayı nasıl öğrendin” diyorlardı, “Aç kalarak” diyordum (gülüyor).

Evde bir şey yoksa yumurta kırıyordum, öyle başladım.◊ Yemek yapmanın sendeki karşılığı ne?Karşımdaki yediğinde yüzünde oluşan o ifadeyi seviyorum.◊ Aşk hayatında neler oluyor?Bir şey olmuyor (gülüyor).

Sporumu yapıyorum, yemek yapıyorum.

Sevgiden, aşktan beslenen biri değilim, kendimden besleniyorum ve böyle iyiyim.‘Ona yüksek sanat zehirlenmesi diyorum’◊ 45 yaşındasın.

Hayat senin için yaşla birlikte nasıl evrildi?Eskiden insanlara onların iyilikleri için bir şeyleri anlatmaya çalışırdım.

Şimdi bir kere söylüyorum ve “Sen bilirsin” diyorum.

Vakit kaybına tahammülüm kalmadı.

Belki de o yüzden yalnızlaştım.◊ Bir dönemin asi çocuğuydun.

Bu sakinliğe geçiş nasıl oldu?Ben aslında istenilen kalıba sokulamayan biriydim, hâlâ da öyleyim.

Öyle davetlere falan da giyinip gitmeyi çok sevmiyorum.

Onu yapacağıma sörf yaparım diyorum.◊ Şu filmde, şu dizide oynamak istiyorum gibi hırsların yok mu?

Yok, yüksek sanat zehirlenmesi diyorum ona, o zaman gitsin yoğurt yesinler (gülüyor).

Tabii iyi bir yönetmen benimle çalışmak isterse hoşuma gider, şeref duyarım ama bu benim hırsımla olacak bir şey değil.

Ben işimle var olmak istiyorum, yoksa etrafa gülücükler dağıtıp yalan yalan konuşmak falan, o ben değilim.

İlgili Sitenin Haberleri