Haber Detayı

Çöküşün kıyısında Batı, yükselişin eşiğinde Türkiye
Hacer haniç tv100.com
13/09/2025 00:04 (3 ay önce)

Çöküşün kıyısında Batı, yükselişin eşiğinde Türkiye

Güvenlik, özellikle büyük şehirlerde şiddet olaylarının arttığı zamanlarda siyasetin en önemli argümanlarından birine dönüşür.

İnsanlar, can güvenliğinin sağlanmasını, suçluların ağır cezalarla caydırılmasını ister.

Ancak, bu tür taleplerin hukuki, etik ve toplumsal sınırları vardır.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Washington DC’de cinayet işleyenler için idam cezası talep etmesi önerisi, bu sınırları tekrar gündeme taşıdı.Bir üniversite kampüsünde, binlerce kişinin gözü önünde, tek bir mermi ile öldürülen bir isim: Charlie Kirk.

Olayın üzerinden günler geçmesine rağmen saldırgan hâlâ yakalanamadı.

Kullanılan profesyonel silah, saldırının soğukkanlılıkla planlanması, iz bırakmadan kaybolunması… Tüm bunlar, sıradan bir cinayetten ziyade “mesaj yüklü bir operasyon” ihtimalini güçlendiriyor.Charlie Kirk, Amerikan muhafazakâr hareketinin en tartışmalı figürlerinden biriydi.

Gençlik üzerinde etkisi büyüktü.

Üniversite kampüslerinde kurduğu Turning Point USA aracılığıyla muhafazakâr, gelenekçi görüşleri yaymaya çalışırdı.Trump’ın siyasi kampanyalarına verdiği açık destek ve Trump’la yakınlığı onu ABD’nin sağ kanadında parlayan bir yıldız haline getirdi.

Medya görünürlüğü yüksekti: Sürekli televizyon programlarına çıkar, tartışmalı açıklamalarıyla gündem yaratır, sert polemiklere girer ve sıkça manşetlerde yer bulurdu.

Bu da onu destekleyenleri kadar nefret edenleri de olan bir karaktere dönüştürdü.ABD’nin en güvenlikli ve en büyük devlet üniversitelerinden biri, görece sakin bir kampüs olarak bilinen Utah Valley University’de açık hava etkinliğinde gerçekleşen bu cinayet, istihbarat düzeneği ile hazırlanmış bir operasyon izlenimi veriyor.

Olay yerinde bırakılan silahın, iz sürmeyi zorlaştıracak şekilde terk edilmesi, suikastçinin eğitimli bir keskin nişancı olabileceğini düşündürüyor.

Böylesi bir saldırı güvenlik zafiyetini ve sembolik şoku büyütüyor.Suikastçinin hâlâ yakalanamamış olması, basit bir güvenlik zafiyetiyle açıklanamayacak kadar büyük bir soru işareti.

Bu tablo, ister istemez saldırının dış bağlantılı olabileceği ya da göz yumulmuş bir karanlık operasyon ihtimalini akla getiriyor.

Dahası, bu suikastın ardında İsrail olabilir mi? sorusu kamuoyunda yüksek sesle dillendiriliyor.

Bu ihtimalin göz ardı edilemeyeceği de ortada.Charlie Kirk suikastı, aslında Batı dünyasındaki iç kırılmaların dışa vurumu anlamına geliyor.

Washington ve Avrupa başkentleri, giderek derinleşen iç çatlakların sahnesine dönüşmüş durumda.

Birbirine eklemlenen ifşalar, siyasi skandallar, yolsuzluk dosyaları ve suikastler zinciri, yeni bir dönemin kapısı aralanıyor…Suikastler ve iç güvenlik krizleri kadar, dış politikadaki gelişmeler de hızla Amerika’nın imajını zedeliyor.

Son olarak, İsrail’in Katar’a yönelik saldırısı, Washington’un küresel prestijine ağır bir gölge düşürdü.

Katar, ABD’nin bölgedeki en kritik müttefiki ve üslerine ev sahipliği yapıyor; Katar El Udeid Hava Üssü, Amerikan ordusunun Ortadoğu’daki lojistik kalbi konumunda.

İsrail’in Hamas’ı gerekçe göstererek Katar’a saldırması, Amerika’nın caydırıcılık iddiasına darbe vurdu.

Bu saldırıyla İsrail, küresel ölçekte bir tehdit olduğunu tüm dünyaya ilan ediyor.İsrail’in gücünü ordusunun kapasitesinde ya da ABD ve İngiltere’den aldığı destekle açıklamak eksik olur.

Asıl gücü, Mossad’ın kurduğu küresel ağ ile bilgi, istihbarat ve ifşa üçgeninde saklıdır.

Bu veriler gerektiğinde masada pazarlık aracı, gerektiğinde ise sahada operasyonel güç olarak devreye girer.

Bu nedenle, ABD’nin birçok başkanının İsrail karşısında neden geri adım attığı yönündeki iddialar boşuna değildir.

Bu saldırı, Katar gibi bölge ülkelerin gözünde Amerikan şemsiyesinin artık güven vermediği mesajını da içeriyor.Burada dikkat çeken husus, dünya üzerindeki güven duygusu ve güvenlik algısındaki çözülmedir.

Güven duygusunun aşınması, sadece günlük yaşamda belirsizlik ve korku üretmekle kalmaz; siyasal ve toplumsal düzenin temelini de sarsar.

Belirsizlik ve korku, ifade özgürlüğünü daraltır, özellikle gençlerin siyasete katılımını zayıflatır ve toplumsal öfkenin artmasına neden olur.

Sonuçta halkın siyaset kurumuna mesafe koyması, demokrasiye inancını kaybetmesi, kamusal tartışma alanlarının daralması ve otoriter güvenlik politikalarının normalleşmesi gibi riskler doğar…Batı demokrasilerinin yıllardır “meşruiyet dayanağı ve övünç kaynağı” olarak öne sürdüğü demokrasi, özgürlük ve güven algısı yerini belirsizliğe, korku ve güvensiz bir ortama bırakıyor.

Batı dünyası şimdi şu ikilemle yüzleşiyor: Daha fazla güvenlik önlemi mi, yoksa özgürlükleri kısmadan güvenliği sağlama yolları mı?Nitekim Batı kendi içinde çözülürken, bu yüzyıl Türkiye için bir yükseliş dönemi olabilir.

Coğrafi konumu, genç ve dinamik nüfusu, üretim kapasitesi ve çok yönlü dış politikasıyla Türkiye, küresel dengelerin yeniden şekillendiği bu süreçte güç merkezi olma potansiyeline fazlasıyla sahiptir.

Bu koşullarda içinde bulunduğumuz yüzyıl gerçekten de Türkiye’nin geliştiği ve dünya sahnesinde yükseldiği bir dönem olarak tarihe geçebilir.Bu avantajların başarıya dönüşmesi ve kalıcı hale gelmesi, Türkiye’nin kendi içinde güvenlik-özgürlük dengesini nasıl kurduğuna doğrudan bağlıdır.

Eğer biz de belirsizlik ve korku sarmalına kapılırsak, Batı’nın bugün yaşadığı çözülmenin bir benzeriyle yüzleşmemiz ve İsrail’in hedefine açık hale gelmemiz kaçınılmaz olur.

Dolayısıyla Türkiye için asıl fırsat, bu dengeyi koruyabildiği, süreci doğru okuyabildiği ölçüde gerçek bir avantaja ve tarihsel bir sıçramaya dönüşecektir.

İlgili Sitenin Haberleri