Haber Detayı
Portakalın kabuğunda saklı bir kış hikayesi
Aralık ayında tadı olgunlaşan, kışa ait olmayan rengi ve kokusuyla portakal, mutfağın yanı sıra kültüre de dahil olmuş bir meyve. Tarih boyunca yenmekten çok taşınan, saklanan ve kokusuyla değer gören bu meyve, kabuğuyla başlayan bir hikayeye sahip.
Portakal kışın gelir ama kışa benzemez.
Aralık ayının ilk günlerinde olgunlaşan tadıyla tezgaha düştüğünde, insanın aklına atkıdan çok güneş gelir.
Rengi fazla parlaktır, kokusu mevsime uymaz.
Sanki yanlış zamanda ortaya çıkmış bir meyve gibidir.
Ama tam da bu yüzden dikkatimizi çeker.Portakalı diğer meyvelerden ayıran şey tadından önce nasıl yenildiğidir.
Elmaya bıçak gerekir kabuğunu soymak için, armut kabuğuyla incecik dilimlenir, ayva ise bu konuda sabır ister.Portakal ise soyulur.
Parmaklarla, acele etmeden.
Kabuk ayrıldıkça koku ortaya çıkar; meyve daha yenmeden kendini duyurur.KABUKLA BAŞLAYAN BİR HİKAYEPortakalın asıl hikayesi içinden değil, kabuğundan okunur.
Çünkü tarih boyunca portakal, önce yenmek için değil, taşımak ve saklamak için değerli olmuş.
Çin’de düzenli bahçelerin meyvesidir; Arap dünyasında naranj adıyla anılır; Akdeniz’e ulaştığında artık bir ticaret nesnesidir artık.Orta Çağ’da portakal sandıklara konur, kumaşlara sarılır.
Bunun nedeni yalnızca bozulmasını önlemek değildir.
Kabuğundaki uçucu yağlar, gemilerdeki ağır kokuları bastırır.
Portakal böylece sofraya gelmeden önce denizle, yolculukla, uzaklıkla tanışmıştır.
Bu ayrıntı bugün neredeyse unutulmuştur.Bir meyvenin soyulması küçük bir ayrıntı gibi görünür ama değildir.
Soymak, kesmekten farklıdır; daha yavaştır, daha kişiseldir.
Portakal soyulurken mutfakta kısa bir sessizlik olur.
Kabuk tek parça halinde çıkarsa, küçük bir başarı hissi doğar.
Çocukların portakalla kurduğu bağ da çoğu zaman burada başlar.Osmanlı mutfak kayıtlarında portakal çoğu kez meyve olarak değil, kabuğuyla yer alır.
Şerbetlerde, macunlarda, kış için hazırlanan karışımlarda portakal kabuğu kullanılır çünkü.
Asıl saklanan kısım odur.
İç çabuk biter, kabuk kalır.KIŞIN KOKUSUPortakal asıl eve girdiğinde, evin havası değişir.
Sobanın ya da kaloriferin sıcaklığıyla kabuktan yayılan koku, bulunduğu mekanı dönüştürür.
Bir anlığına soğuk geri çekilir.
Bu yüzden portakal sadece yenmez; ortama yayılır.17.yüzyıl Avrupa’sında portakal kabukları dolaplara konur.
Ne tatlı yapmak için ne de ilaç niyetine.
Sadece kışın ağırlığını hafifletmek için.
Portakal kabuğu havayı değil, ruh hâlini değiştirir.Portakal ayva gibi uzun uzun pişmez, nar gibi dramatik değildir, elma kadar gündelik de sayılmaz.
Gücü, mevsimle kurduğu kısa ama yoğun ilişkidedir.
Aralık'ta gelir, Şubat’a kalmadan çekilir.
Bu yüzden iz bırakır.Her dilimi ayrı duran, düzenli bir meyvedir portakal.
Rastgele değil, ölçülüdür.
Bu düzen, doğanın sessiz bir geometrisi gibidir.Bugün portakal bol ve sıradan görünebilir.
Ama unutulmamalıdır ki kışın ortasında, eli ısıtan ender meyvelerden biridir.
Çünkü portakal, yenirken değil, soyulurken anlam kazanır.Aroması rengine atıfta bulunarak şunu hatırlatır; bazı renkler soğukta daha da parlak görünür.Portakal, kışın içine saklanmış, sessiz ama ısrarcı bir güneştir.Kaynak: SaveurOdatv.com