Haber Detayı
Z kuşağı şirketleri dönüşmeye zorluyor
Z kuşağının iş gücüne katılması, KSS anlayışını köklü biçimde dönüştürüyor. Bu kuşak için sosyal sorumluluk; şirketin web sitesinde yer alan bir başlık değil, kurumsal kültürün bir göstergesi. Genç çalışanlar; çevreye duyarlı, toplumsal konularda net duruş sergileyen, şeffaf ve tutarlı şirketleri tercih ediyor. Bu durum, şirketleri yalnızca KSS projeleri üretmeye değil, gerçekten dönüşmeye zorluyor.
MÜBERRA TAŞÇI GÜREŞ Aksi halde güven kaybı, yetenek çekiminde zorluk ve marka itibarında aşınma kaçınılmaz hale geliyor.
Kurumsal Sosyal Sorumluluk, Türkiye’de giderek daha fazla ekonomik bir zorunluluk olarak ele alınıyor.
İhracat yapan, küresel tedarik zincirine entegre olmak isteyen ve nitelikli iş gücünü çekmeyi hedefleyen şirketler için KSS artık bir seçenek değil.
Önümüzdeki dönemde KSS’yi stratejik olarak yöneten şirketler, yalnızca toplumsal fayda yaratmakla kalmayacak; rekabet avantajı, yatırımcı güveni ve uzun vadeli büyüme açısından da öne çıkacak.
KSS’yi iletişim faaliyeti olarak görenler ise bu yeni dönemde geride kalma riskiyle karşı karşıya.
Z kuşağının iş hayatına hızlı girişi, şirketlerin yalnızca çalışma biçimlerini değil, değer sistemlerini de yeniden şekillendiriyor. 1997 sonrası doğan bu kuşak için Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), şirketlerin web sitelerinde yer alan bir “kurumsal vitrin” unsuru olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor.
Genç çalışanlar; çevresel duyarlılığı yüksek, toplumsal sorunlar karşısında net bir duruş sergileyen, şeffaf ve tutarlı kurumlarda çalışmayı tercih ediyor.
Bu değişim, iş dünyasında önemli bir kırılma noktası yaratmış durumda.
Şirketler artık yalnızca KSS projeleri üretmekle yetinemiyor; kurum kültüründen tedarik zincirine, yönetim anlayışından iletişim diline kadar bütüncül bir dönüşüm ihtiyacıyla karşı karşıya kalıyor.
Aksi halde güven kaybı, yetenek çekmede zorluk ve marka itibarında aşınma kaçınılmaz hale geliyor.
Z kuşağının etkisiyle KSS mecburiyete dönüşüyor Türkiye’de de KSS, giderek daha fazla ekonomik bir zorunluluk olarak değerlendiriliyor.
Özellikle ihracat yapan, küresel tedarik zincirlerine entegre olmayı hedefleyen ve uluslararası yatırımcılarla çalışan şirketler için sosyal ve çevresel standartlar kritik önem taşıyor.
Avrupa Birliği başta olmak üzere küresel pazarlarda artan sürdürülebilirlik beklentileri, şirketlerin KSS performansını doğrudan rekabet gücüyle ilişkilendiriyor.
Nitelikli iş gücünü çekmek isteyen şirketler açısından da tablo netleşiyor.
Z kuşağı, maaş ve yan hakların ötesinde; anlamlı iş, toplumsal katkı ve değer uyumu arıyor.
Bu beklentileri karşılayamayan şirketler, yetenek kaybı riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Önümüzdeki dönemde KSS’yi stratejik bir yönetim alanı olarak ele alan şirketlerin öne çıkması bekleniyor.
Sosyal sorumluluğu iş modeline entegre eden kurumlar; yalnızca toplumsal fayda yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda yatırımcı güvenini artırıyor, marka değerini güçlendiriyor ve uzun vadeli büyüme için sağlam bir zemin oluşturuyor.
Buna karşılık KSS’yi yalnızca bir iletişim faaliyeti olarak gören şirketler için riskler giderek büyüyor.
Değişen beklentilere ayak uyduramayan kurumlar, bu yeni dönemde rekabet avantajını kaybetme ve geride kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. 2025 sonrası Z kuşağı odaklı 7 KSS trendi “Eylem İlk, Söylem Sonra” yaklaşımı: Şirketlerin vaatlerinden ziyade somut adımları öncelik kazanıyor.
Çalışan Merkezli Sosyal Etki Programları: Sosyal sorumluluğun çalışanların katılımıyla şekillenmesi bekleniyor.
Değerlerle Tam Uyum: Kurumsal değerlerin tüm iş süreçlerine yansıması kritik hale geliyor.
Şeffaflık & Hesap Verebilirlik: KSS performansının açık verilerle paylaşılması isteniyor.
Çeşitlilik ve Kapsayıcılık Standartları: İş yerinde adalet ve kapsayıcılık bir vitrin değil, standart oluyor.
Dijital Katılım ve Etkileşim: Sosyal sorumluluk süreçlerinde dijital araçların etkin kullanımı öne çıkıyor. “Amaç Odaklı İş” Eğilimi: Şirketin varlık sebebinin toplumsal bir amaca hizmet etmesi bekleniyor.