Haber Detayı

Transatlantik gerilimler ile savunma politikaları, AB’nin 2025 ajandasını belirledi
Dünya ekonomim.com
24/12/2025 12:15 (3 gün önce)

Transatlantik gerilimler ile savunma politikaları, AB’nin 2025 ajandasını belirledi

ABD ile yaşanan siyasi sürtüşmelerin derinleştiği, Rusya’dan kaynaklanan güvenlik risklerinin arttığı 2025 yılı, Avrupa Birliği için savunma politikalarından genişleme stratejilerine, göçten iç siyasetteki kırılmalara kadar uzanan çok boyutlu bir sınama dönemi olarak kayda geçti.

ABD ile ilişkilerde artan siyasi gerilimler ve Rusya kaynaklı güvenlik risklerinin belirleyici olduğu 2025 yılı, Avrupa Birliği açısından savunmadan genişlemeye, göçten iç siyasi dengelere uzanan çok boyutlu bir sınav dönemi olarak öne çıktı.

Ursula von der Leyen başkanlığındaki yeni Avrupa Komisyonu, görevdeki ilk yılını tamamlarken Brüksel’de 2025’e damgasını vuran ana başlık “güvenlik” oldu.

Birliğin karşı karşıya kaldığı dış baskılar ve sınır ötesi tehditler, yıl boyunca hemen her politika alanında alınan kararların temel çerçevesini oluşturdu. 1 Aralık 2024’te ikinci kez Komisyon Başkanlığı koltuğuna oturan von der Leyen, 9 Mart 2025’te yaptığı “ilk 100 gün” konuşmasında küresel dengelerdeki hızlı değişime dikkat çekti.

Von der Leyen, dünyanın çok kısa bir süre içinde köklü biçimde dönüştüğünü, jeopolitik sarsıntıların mevcut ittifak yapılarını zorladığını ve Avrupa’nın sınırlarında halen yıkıcı bir savaşın sürdüğünü vurguladı.

Trump faktörü ve savunmada yeni arayış 2025’te güvenlik algısını güçlendiren en önemli gelişmelerden biri, ABD’de Donald Trump yönetiminin yeniden iş başına gelmesi oldu.

Trump’ın NATO’da yük paylaşımına ilişkin sert açıklamaları ve Avrupa’ya yönelik baskıcı tutumu, Brüksel’de uzun süredir teorik düzeyde ele alınan “Washington’a bağımlılık” tartışmasını somut politika adımlarının gerekli olduğu bir noktaya taşıdı.

Bu yeni yaklaşımın kurumsal zemini, 3 Şubat’ta düzenlenen ilk AB savunma zirvesiyle güçlendirildi.

Ardından 19 Mart’ta açıklanan ve 2030 hedeflerini içeren savunma yol haritası, Birliğin savunma politikasını geçici kriz reflekslerinin ötesine taşıma niyetini ortaya koydu.

Savunma harcamalarının ve üretim kapasitesinin ulusal düzeyde artırılması teşvik edilirken, bu süreçlerin AB ölçeğinde eşgüdüm içinde yürütülmesi öncelik haline geldi.

Bu politikanın en somut çıktılarından biri olan “Avrupa Güvenlik Eylemi” (SAFE) adlı ortak savunma finansman programı, yıl boyunca Brüksel gündeminde önemli yer tuttu. 150 milyar Euro büyüklüğündeki savunma fonuna 19 üye ülke başvuruda bulunurken, AB Kanada ile ortaklık anlaşması imzaladı.

Buna karşın İngiltere ile yürütülen müzakereler sonuçsuz kaldı.

Hibrit tehditler ve dron endişesi 2025’te savunma tartışmalarını genişleten bir diğer başlık, “hibrit” olarak tanımlanan tehditlerin daha görünür hale gelmesi oldu.

Özellikle AB’nin doğu kanadı ile Kuzey Avrupa’da yıl boyunca kaynağı belirsiz dronların görülmesi, güvenlik kurumlarını alarma geçirdi.

Baltık ülkeleri başta olmak üzere Polonya ve Romanya’da raporlanan dron vakalarına, Belçika ve Danimarka gibi ülkelerde yaşanan benzer olaylar da eklendi.

Bu tablo, geleneksel askeri tehdit tanımlarının yetersiz kaldığını ve düşük maliyetli, faili belirsiz saldırı risklerinin arttığını ortaya koydu. 10 Eylül’de duyurulan “dron duvarı” girişimi, bu endişelerin somut bir yansıması olarak gündeme geldi.

AB, doğu sınırı boyunca dronlara karşı ortak bir erken uyarı ve savunma hattı kurmayı hedefledi.

Dron Savunma Girişimi’nin 2026’nın ilk çeyreğinde başlatılması ve yıl sonuna doğru operasyonel hale getirilmesi planlandı.

Ukrayna savaşı ve finansman çıkmazı Rusya-Ukrayna Savaşı’nın üçüncü yılını doldurduğu 2025’te, Ukrayna dosyası AB için “varoluşsal tehdit” olarak değerlendirilmeye devam etti.

Moskova’ya yönelik yaptırımlar hem kapsam hem de süre bakımından genişletildi.

Rus devleti ve oligarklara ait dondurulmuş varlıklardan elde edilen gelirlerin Ukrayna’nın yeniden inşası için kullanılması önerisi, Brüksel’de yılın en sert tartışmalarından birine dönüştü.

Başta Belçika olmak üzere bazı üye ülkelerin itirazları üzerine, 18 Aralık’ta yapılan yılın son ve en zorlu zirvesinde farklı bir yol benimsendi.

AB, Ukrayna’nın 2026-2027 dönemine ilişkin finansman ihtiyacının, Rus varlıkları yerine 90 milyar Euro tutarında ortak borçlanma yoluyla karşılanmasına karar verdi.

Barış diplomasisinde Avrupa’nın rolü Ukrayna cephesinde AB’yi endişelendiren bir diğer başlık, Trump öncülüğünde yürütülen olası barış girişimlerinde Avrupa’nın sürece ne ölçüde dahil edileceği sorusu oldu.

Trump’ın ağustos ayında Rusya Devlet Başkanı ile yapmayı planladığı zirve öncesinde, Avrupa’nın masa dışında kalması halinde ortaya çıkabilecek bir anlaşmanın kıtanın güvenlik çıkarlarını göz ardı edebileceği endişesi öne çıktı.

Bu kaygılar, Avrupalı liderleri Brüksel, Londra ve Paris hattında yoğun bir diplomasi trafiğine yöneltti.

Beyaz Saray, 19 Ağustos’ta Trump’ın Ukrayna, İngiltere, Almanya, Fransa ve Finlandiya liderlerinin yanı sıra NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i ağırladığını duyurdu.

Zirvede, savaş sonrası Ukrayna’ya sağlanabilecek güvenlik garantileri ve NATO’nun 5. maddesine benzer seçenekler ele alındı.

Yıl sonuna doğru barış diplomasisi hız kazanırken, 15 Aralık’ta Berlin’de bir araya gelen Avrupalı liderler, Ukrayna’nın Rusya’ya olası toprak tavizlerine ilişkin herhangi bir kararın ancak güçlü güvenlik garantileri sağlandıktan sonra alınabileceği konusunda mutabık kaldı.

Göç başlığı ve Schengen dengesi Geçen yıl üzerinde uzlaşılan Göç ve İltica Paktı’nın ardından 2025’te göç konusu, AB zirvelerinde ana gündem olmasa da tali bir başlık olarak yerini korudu.

Zirve marjlarında özellikle İtalya gibi göçten doğrudan etkilenen ülkelerin liderleri, AB yönetimiyle temaslarını sürdürdü.

Bu görüşmelerde düzensiz göçle mücadelede mevcut sistemin yetersiz kaldığı vurgulanırken, “yenilikçi çözümler” başlığı altında yeni uygulama alanları tartışıldı.

Bu kapsamda Komisyon, İtalya-Arnavutluk anlaşmasıyla hayata geçirilen ve tartışmalara yol açan “üçüncü ülkelerde geri dönüş merkezleri” modelini AB hukukuna taşımayı hedefleyen bir yasa teklifi hazırladı.

Komisyon, 11 Mart’ta yaptığı açıklamada, sığınma başvurusu reddedilen kişilerin geri gönderilmesine ilişkin AB genelinde ortak kurallar getirildiğini duyurdu.

Düzenleme, geri dönüş kararlarının tüm üye ülkelerde tanınmasını, süreçlerin hızlandırılmasını ve işbirliği yapmayan üçüncü ülkelere yönelik yaptırım seçeneklerinin genişletilmesini öngördü.

Öte yandan 2025, Schengen bölgesi açısından da kritik bir yıl oldu.

Bulgaristan ve Romanya’nın iç kara sınırlarının da açılmasıyla iki ülke Schengen’e fiilen tam dahil olurken, üye sayısı 29’a yükseldi.

Ancak güvenlik ve göç gerekçeleriyle uygulanan geçici sınır kontrolleri, serbest dolaşımı yıl boyunca baskı altında tuttu.

Genişleme ve iç siyasi baskılar 2025’te genişleme politikası, AB açısından güvenlikle doğrudan bağlantılı bir başlık olarak ele alındı.

Ukrayna ve Moldova’ya yönelik siyasi destek sürerken, reform süreçlerini ayakta tutmaya yönelik mali araçlar da devreye alındı.

Batı Balkanlar için ise ekonomik büyüme planları, altyapı yatırımları ve ortak pazara kademeli entegrasyon ön plana çıkarıldı.

Buna karşın iç siyasi baskılar, oybirliği zorunluluğu ve aşırı sağın yükselişi, genişleme sürecinin hızını sınırlayan temel faktörler olarak öne çıktı.

Yıl boyunca aşırı sağ partilerin güç kazanmasıyla birlikte göç ve güvenlik odaklı söylemler ana akım siyasete de yansıdı.

Ursula von der Leyen liderliğindeki Komisyon, hem aşırı sağ hem de sol gruplar tarafından verilen gensorularla karşı karşıya kaldı.

Bu girişimler sonuçsuz kalsa da AB yönetiminin yalnızca dış tehditlerle değil, giderek sertleşen iç siyasi iklimle de mücadele etmek zorunda kaldığını ortaya koydu.  

İlgili Sitenin Haberleri