Haber Detayı
Özgener: 2026’ya girerken beklentiler daha net
2025 yılının son meclis toplantısında 2026 beklentilerini değerlendiren Mahmut Özgener, yüksek ama düşen enflasyon, kontrollü kur artışı ve ılımlı büyüme dengesinin hedeflendiğini söyledi. Özgener, işletmelerin tek senaryo yerine esnek planlama yapması gerektiğini vurguladı.
Özlem SARSINİzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, 2025 yılının son meclis toplantısında 2025 yılını değerlendirerek 2026 yılı beklentilerine dair açıklamalarda bulundu.
Belirsizliklerin finansal risklerden kaçınmayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini söyleyen Özgener, yeni dönemde belirsizlikleri yönetebilmenin, çevik, dayanıklı ve esnek yapılar kurabilmenin her zamankinden daha önemli olduğunu ifade ederek, artık daha net bir beklenti setine sahip olunduğunu vurguladı.2026’da işletmelerin faaliyetlerini tek senaryo ile değil, alternatif senaryolarla planlaması gerektiğini dile getiren Özgener, “Çünkü fiyatlama davranışları tam netleşmediği, maliyet öngörüleri sık değiştiği ve bunun yanında finansmana erişimde teminat ve vade koşulları sıkı kaldığı için, en iyi niyetli planların bile hızla eskime riski taşıdığını değerlendiriyoruz.” dedi.Bu tespitler doğrultusunda üretim planlamasında yalnızca talebin değil, arz kapasitesinin de merkeze alınması gerektiğini söyleyen Özgener, özellikle emek yoğun sektörlerde kapasite kaybının hızlanması halinde bu durumdan geri dönüşün oldukça zor olduğunu belirtti.“2026 yılına girerken planlama yaptığımızda artık daha net bir beklenti setine sahip olduğumuzu görüyoruz” diyen Özgener, Merkez Bankası Piyasa Katılımcıları Anketi’ne göre 2026 yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 23,35 seviyesinde olduğunu kaydetti.
Dolar/TL kurunun 51 lira, politika faizi beklentisinin ise yüzde 28 düzeyinde şekillenmesinin öngörüldüğünü belirten Özgener, büyüme tarafında ise 2026 için yaklaşık yüzde 3,9’luk bir büyüme beklendiğini söyledi.Bu rakamların ekonominin ne sert bir daralma ne de kontrolsüz bir genişleme patikasında olduğunu gösterdiğini ifade eden Özgener, yüksek ama düşen enflasyon, görece yüksek reel faiz, kontrollü kur artışı ve ılımlı büyüme dengesinin hedeflendiği bir çerçevenin hâkim olduğunu belirtti.
Bu dengenin iş dünyası açısından hem fırsatlar hem de dikkat edilmesi gereken riskler barındırdığını vurguladı.Üretim planlaması açısından bakıldığında yüzde 4’e yakın büyüme beklentisi sayesinde iç talebin tamamen yavaşlamayacağını, ancak geçmiş yıllardaki gibi hızlı bir genişlemenin de olmayacağını dile getiren Özgener, 2026’da üretimi aşırı iyimser beklentilerle artırmanın da, aşırı kötümserlik nedeniyle kısmamanın da sağlıklı olmayacağını ifade etti.
Sipariş bazlı, esnek, kapasiteyi koruyan ancak stok riskini sınırlayan bir üretim anlayışının öne çıkarılması gerektiğini söyledi.Maliyet tarafında ise yüzde 23–24 bandındaki enflasyon beklentisinin maliyet baskısının biteceğini değil, hız keseceğini gösterdiğini belirten Özgener, işçilik, enerji, lojistik ve finansman maliyetlerinin birlikte ele alınması gerektiğinin altını çizdi.“Finansman kolay ve ucuz olmayacak”Kur-faiz dengesinde beklenti setinin oldukça net olduğunu ifade eden Özgener, kur artışının kontrollü ancak yukarı yönlü bir patikada öngörüldüğünü, nominal faizlerin düşmesine rağmen reel faizin pozitif kalacağını söyledi.Para politikası cephesinde politika faizinde başlayan aşağı yönlü adımların piyasada doğal olarak beklentileri artırdığını belirten Özgener, asıl önemli olanın faiz indiriminin hızı değil, enflasyon beklentilerinin kalıcı biçimde iyileşip iyileşmediği olduğunu vurguladı.
Beklentiler çıpalanmadan atılacak hızlı adımların kur ve maliyet kanalı üzerinden yeni riskler yaratabileceğine dikkat çekti.Bu tablonun 2026’da finansmanın kolay ve ucuz olacağı bir döneme işaret etmediğini dile getiren Özgener, aksine seçiciliğin, teminat yapısının ve nakit akışı disiplininin önemini koruyacağını söyledi.“SGK prim desteği yatırım koşulu aranmadan sağlanmalı”Emek yoğun sektörlerde yaşanan sıkıntılara da değinen Özgener, tekstil, hazır giyim ve konfeksiyon sektörlerinde dünya hazır giyim ihracatı artarken Türkiye’nin küresel pazardaki payının gerilediğini ifade etti.
Bunun talep eksikliğinden değil, rekabet gücündeki aşınmadan kaynaklandığını belirten Özgener, sanayide kaybolan kapasitenin, dağılan nitelikli iş gücünün ve kopan müşteri ilişkilerinin geri kazanılmasının son derece zor ve maliyetli bir süreç olduğuna dikkat çekti.Bu nedenle daha fazla geç kalınmadan tekstil ve hazır giyim başta olmak üzere emek yoğun sektörlere yönelik tedbirlerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Özgener, sunulacak desteklerin tek bir potada eritilerek bir merkezden dağıtılmasını, üretim ve ihracat yapan firmalar için SGK prim desteğinin yatırım koşulu aranmadan sağlanmasını ve bu desteğin bölgesel farklılıklar gözetilerek ayrıştırılmasını önerdi.