Haber Detayı

HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu: Şiddetin bitmesi en çok Kürtlerin hayrınadır
Güncel dogruhaber.com.tr
27/12/2025 15:11 (7 saat önce)

HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu: Şiddetin bitmesi en çok Kürtlerin hayrınadır

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na sundukları raporun detaylarını paylaştı. Kürt meselesi ile şiddet sorununun kesin çizgilerle ayrılması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin çözümü için somut adımlar atılması gerektiğini ifade etti.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Rehber TV'de katıldığı canlı yayında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

Meclis'te kurulan komisyonun çalışmalarını, HÜDA PAR’ın sunduğu 57 sayfalık raporu ve çözüm sürecine dair perspektiflerini anlatan Yapıcıoğlu, sorunun teşhisinde yapılan yanlışlıklara dikkat çekti.

Yapıcıoğlu, “Şiddetin bitmesi en çok Kürtlerin hayrınadır” dedi. "Raporumuzda somut bir kanun teklifi var" Komisyona sunulan raporun içeriğine ve diğer partilerin raporlarından farkına değinen Yapıcıoğlu, hazırladıkları çalışmanın bir temenni metninden öte somut yasal öneriler içerdiğini belirtti.

Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı: "Raporumuzu iki ayrı ana bölüm halinde düzenledik.

Birinci bölümü Türkiye'nin şiddet sorununa, ikinci bölümü ise Kürt meselesine ayırdık.

Diğer raporlarda olmayan bir şey bizim raporumuzda var; somut bir kanun teklifi.

Sadece rapor kısmı 46 sayfa, ekleriyle birlikte 57 sayfayı bulan bir çalışma. 11 maddelik bir kanun teklifi hazırladık.

Bu teklifi Meclis Başkanlığı'na ve komisyonda grubu bulunan partilere sunduk.

Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı'na da bir nüshasını ilettik.

Geri dönüşler şu ana kadar olumlu.

Bizim temennimiz; bu teklifin bir tartışma zemini olması ve Meclis'teki partilerin genelinin imzasıyla, oy birliğiyle yasalaşarak bir dönemin defterinin kapatılmasıdır." "Kardeşlik ne zaman, nasıl, niçin bozuldu?

Bunların üzerinde durduk" Raporun ikinci bölümünün Kürt meselesine ayrıldığını ifade eden Yapıcıoğlu, "Bunun haricinde ve bundan bağımsız, bundan ayrı olarak bir Kürt meselesi vardır; biz buna inanıyoruz.

Bununla ilgili de müstakil bir bölümde; Kürt meselesinin tarihsel arka planında ne var?

Kürt-Türk birlikteliğinin, yüzyıllarca devam eden kardeşçe, ortak vatanda birlikte yaşamanın tarihsel arka planında ne var?

Bunun zemini neyin üzerine oturuyordu?

Kardeşlik ne zaman, nasıl, niçin bozuldu?

Bunun bozulmasının sebepleri nelerdir?

Bunların üzerinde de biz biraz durduk.

Sonuç itibariyle de bu kardeşlik hukukunun yeniden tesisi, yeniden tahakkuk ettirilmesi ve bu yaşamın yüzlerce yıl daha birlikte devam edebilmesi için neler gerekli, neler yapılması gerekli?

Zedelenen, zarar gören bu kardeşlik nasıl tamir edilebilir?

Buna ilişkin önerilerimiz var." dedi. "Kardeşlik hukuku tek parti zihniyetiyle bozuldu" Kürt meselesinin tarihsel köklerine inen Yapıcıoğlu, sorunun kaynağında İslam ortak paydasını hedef alan zihniyetin yattığını ifade etti. 1071 Malazgirt Zaferi'nden itibaren başlayan Türk-Kürt kardeşliğinin bin yıl sürdüğünü hatırlatan Yapıcıoğlu, "Kardeşlik ne zaman, nasıl bozuldu?

Bu meselenin kaynağında tek parti zihniyetinin yapmış olduğu uygulamalar, tenkil politikaları, 'Şark Islahat Planları', zorla göç ettirmeler ve katliamları bir hak gibi görmeler yatıyor.

Ortak zemin İslam'dır.

Kendi milletine ve inancına savaş açan bu zihniyet, o ortaklık zeminini tahrip edince kardeşlik bozuldu." ifadelerini kullandı. "PKK, Kürt meselesinin sonucu değil, istismarcısıdır" Yıllardır yapılan en büyük yanlışın Kürt meselesi ile terör sorununun birbirine eşitlenmesi olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, "Kimilerine göre Kürt meselesi eşittir terör sorunu.

Bu doğru değil.

PKK'nın varlığı Kürt meselesinin bir çıktısı değildir.

Bilakis var olan bir meseleyi istismar ederek, kendi ideolojisini halka empoze etmeye çalışan bir örgüttür.

Şiddetin temelinde, örgütün reel sosyalizmden etkilenen zihniyeti vardır.

Şayet mesele sadece devletin baskıları olsaydı, Türk solunun şiddete meyletmesini nasıl açıklayacağız?

Onlara yapılan bir tenkil mi vardı?

Hayır, ideolojinin kendisi şiddeti bir araç olarak görüyor." değerlendirmesinde bulundu. "Stadyumlardaki ırkçılık organize bir harekettir" Son dönemde stadyumlarda yaşanan ırkçı tezahüratlara ve provokasyonlara dikkat çeken Yapıcıoğlu, bu eylemlerin basit bir fanatizm olarak görülemeyeceğini söyledi.

Yapıcıoğlu, "Bu kendiliğinden olan bir şey değil, organize bir eylemdir.

Kardeşliği, huzuru ve birlikte yaşama iradesini hedef alan tamamen faşizan ve ırkçı bir harekettir.

Birileri ısrarla 'Şiddet ortamı bitiyor, biz halkı birbirine karşı kışkırtalım' diye uğraşıyor.

Asıl bölücülük, İslam çatısını kaldırıp yerine etnik veya mezhebi kompartımanlar koymaktır.

Bu nefret söylemine karşı tedbir alınmazsa yarın çok daha nahoş olaylar yaşanabilir." uyarısında bulundu. “Siyonizm, bölgenin kaynayan bir kazan olmasını kendi bekası için istiyor” Bölgedeki istikrarsızlığın en çok siyonizme yaradığını belirten Yapıcıoğlu, siyonizmin "Arz-ı Mevud" stratejisini "3 İ" formülüyle açıkladı: "Siyonizm bu meselenin neresinde duruyor?

Nasıl kullanmaya çalışıyor?

Çok açık.

Siyonizmin şöyle bir politikası var.

O diyor ki; 'Ben huzur içerisinde olmak istiyorsam, benim çevrem alabildiğine istikrarsız olmalı.' Hatta 'Arz-ı Mevud' dediği bölgede, Nil'den Fırat'a kadar olan bölgede şöyle bir strateji var: Önce bir istikrarsızlaştırma.

Sonra insansızlaştırma.

Tabii bu istikrarsızlaştırmanın ön şartı olarak da çok uzun yıllardır, yani yüz yılı aşkın bir süredir İslamsızlaştırmayı getirdiler.

İslamsızlaştırma, istikrarsızlaştırma, insansızlaştırma.

İslam kalkınca aradaki birliği, beraberliği, kardeşliği sağlayan harç ortadan kalktığında bağlar zayıflıyor." “Şiddetin bitmesi en çok Kürtlerin hayrınadır” 40 yılı aşkın süren çatışmalı sürecin bilançosuna da değinen Yapıcıoğlu, kazananların silah tüccarları ve emperyalistler, kaybedenlerin ise bölge halkı olduğunu söyledi.

Yapıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "2 trilyon dolar civarında bir ekonomik kayıptan bahsediliyor.

Ama asıl kayıp canlardır. 50 bin, 60 bin insanımızı kaybettik ve emin olun bunların yüzde 80'inden fazlası Kürt'tür.

Köyler boşaldı, sanayi gelişmedi, milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu, varoşlarda sefalet çekti.

Irak'ta, Suriye'de ve Türkiye'de bu işten en büyük zararı Kürtler gördü.

Bu yüzden şiddetin bitmesi en çok Kürtlerin hayrınadır." "Bizim hazırladığımız kanun teklifi sürece özgü bir kanun" Çözüm için yapılacak yasal düzenlemeler konusunda "hibrit bir çalışma" öneren Yapıcıoğlu, "Adalet Bakanlığı bazı şeyler üzerinde çalışıyor, doğru.

Şimdi bununla ilgili de birkaç görüş var.

Bir; sürece özgü özel bir kanun.

İki; mevcut kanunlarda değişiklik.

Üçüncü görüş ise hibrit bir çalışma.

Bizim bu hazırladığımız kanun teklifi sürece özgü bir kanun.

Yani özel bir kanun.

Niçin özel bir kanun?

Zira yeni bir durum var.

Bir örgüt var ve bu örgüt ilgili kurulları toplanıp bir fesih kararı almış.

Şimdi kanunlarda yasa dışı örgütlerle ilgili, terör örgütleriyle ilgili bazı hükümler var ama kendi kendisini feshetmiş olan örgütle ilgili bir düzenleme yok.

O yüzden biz hazırlamış olduğumuz kanun metninde de feshedilen ya da münfesih sayılan örgütlere uygulanmak üzere 11 maddelik bir kanun hazırladık.

Bunun yapılması lazım ama bunun yapılması yetmez.

Bununla birlikte diğer bazı kanunlarda da mutlaka değişiklik yapılması lazım.

Yani hibrit bir çalışma yönteminin daha faydalı olacağı düşüncesindeyiz." dedi. "İş şöyle bir noktada tıkanmış gibi görünüyor, fakat bu aşılamayacak bir şey değil" Yapıcıoğlu, mevcut süreçte Kandil'in "hukuki belirlilik" talebi ile Hükümetin "fiili silahsızlanma" şartı arasında bir tıkanıklık yaşandığını, hazırladıkları teklifin bu düğümü çözecek anahtar olduğunu vurguladı.

Sürecin ilerleyişinde ortaya çıkan karşılıklı güvensizlik ve tıkanıklığa dikkat çeken Yapıcıoğlu, çözüm önerisini şu sözlerle detaylandırdı: "Şimdi yasal düzenlemeyle ilgili iş şöyle bir noktada tıkanmış gibi görünüyor.

Fakat bu aşılamayacak bir şey değil.

Kandil'den gelen talepler diyorlar ki; 'Biz yapacağımız şeyleri yaptık.

Artık yapıyı fiilen sona erdirmeyiz.

Önce bir hukuki belirlilik olması lazım, kanunun çıkmış olması lazım.' Öte taraftan hem AK Parti sözcüsü hem MHP tarafından yapılan bir açıklama var.

Diyorlar ki; 'Örgütün silah bıraktığının ve örgütsel yapısını fiilen sona erdirdiğinin sahada tespit edilmesinden önce herhangi bir hukuki düzenleme yapılmayacaktır.' Bu tıkanma noktalarından bir tanesi.

Bir kamu görevlisinin cümlesi aynen şu; diyor ki 'Biz örgüte güvenmiyoruz.

Onlar da bize, devlete güvenmiyor.' Şimdi madem böyle bir noktaya gelinmiş, o zaman biz diyoruz ki; gelin biz bir yasal düzenleme yapalım." "Biz kanuna yerleştirdik: Ancak o şartlar gerçekleşirse uygulanacak" Hazırladıkları kanun teklifinin "yürürlüğü şarta bağlı" bir mekanizma içerdiğini belirten Yapıcıoğlu, "Bizim kanun teklifimizde bu var.

Kendisini fesheden ve tamamen silah bırakan, örgütsel yapısına son veren örgütlerle ilgili ne gibi işlemler yapılacak?

Buna dair bir kanun çıkaralım.

Bu kanunda öngörülen; herhangi bir eyleme katılmamış olanlarla ilgili cezalandırma yoluna gidilmeyeceği, cezaevinde sadece örgüt üyeliğinden yatanların cezalarının ortadan kaldırılacağı bir teklif.

Bunu verelim.

Ama bu maddelerin uygulanabilmesi için; sahada fiilen silahsızlandığının, örgütün silahını tamamen bıraktığının tespiti şartına bağlı olsun.

Yani bu durumda hem hukuki belirsizlik ortadan kalkmış olur; hükümet 'Kanun çıktı, siz kararı fiiliyata dökerseniz size uygulanacak kanun budur' diyebilir.

Öte taraftan hükümete de şunu diyebiliriz; 'Sizin ileri sürdüğünüz şart olan sahada fiilen tespit edilme şartını biz kanuna yerleştirdik.

Ancak o şartlar gerçekleşirse uygulanacak.” şeklinde konuştu. "Dava ve ceza zaman aşımı süreleri kısaltılsın" Örgütün üst düzey yöneticilerinin durumuyla ilgili kamuoyundaki hassasiyeti ve örgütün çekincelerini göz önüne alan bir "zaman aşımı" formülü önerdiklerini belirten Yapıcıoğlu, "Birileri diyor ki; 'Örgütün en tepe yöneticisi, bütün eylemlerinden sorumlu olan kişi nasıl hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak gelecek?

Toplumsal hassasiyet bunu kaldırır mı?' Kaldırmaz.

Peki, sen bu insana 'Gel sana 10 yıl hapis cezası vereceğim' desen gelir mi?

Gelmez.

Peki, ne yapacağız?

Biz diyoruz ki; münfesih sayılan terör örgütünün mensupları hakkında ilgili kanunlarda öngörülen dava ve ceza zaman aşımı süreleri kısaltılsın.

Ne kadar kısaltılır onu tartışırız.

Yarı yarıya mı olur, üçte bire mi iner?

Bu şu demektir: Eğer gerçekten biz bu şiddet parantezini kapatırsak, toplumda da bu iş soğursa, bunun sosyolojik altyapısı hazırlanır.

O zaman kanunda öngörülen süreler geçtikten sonra sen gelirsen, bu dava zaman aşımına uğrayacağı için bir cezayla karşılaşmayacaksın." ifadelerini kullandı. "Kürt vatandaşların haklı, meşru talepleri örgütün silah bırakması şartına bağlanmasın" Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin çözümü ile şiddetin sonlandırılmasının iki ayrı başlık olduğunu vurgulayarak, "Önce bir şiddet sorunuyla Kürt meselesini birbirinden ayırmamız lazım.

Örgüt elindeki silahları kesin olarak bırakmalıdır; devlet Kürt meselesinin çözümü konusunda adım atsa da atmasa da...

Çünkü bu silah bu meselenin çözümünün önünde bir engeldir.

Hükümete de çağrıda bulunuyoruz: Örgüt silah bıraksa da bırakmasa da Kürt meselesinin çözümü için mutlaka samimi, gerçekçi adımlar atılması lazım.

Kürt vatandaşların haklı, meşru, makul talepleri örgütün silah bırakması şartına bağlanmasın.

Örgütle pazarlık konusu yapılmasın." dedi. "Dört kişinin üçü çalışsa bile yoksulluk sınırının altında kalıyorlar" Konuşmasının sonunda belirlenen yeni asgari ücret ve artan hayat pahalılığına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, mevcut ücretle geçinmenin imkânsızlığını şu örneklerle anlattı: "Asgari ücret belirlendi, yeni yılda asgari ücret daha açıklanırken açlık sınırının altında kaldı.

Açlık sınırı 4 kişilik bir ailenin sadece gıdaya harcamak zorunda kaldığı miktardır.

Onun bile altında bir asgari ücretle insanlar hem kira ödeyecek, hem ulaşım giderlerini karşılayacak, hem haberleşme giderlerini karşılayacak, hem -yapabiliyorsa işte kültür giderleri mesela- kitap alacak o parayla -yetirebilirse-, hem giyim eşyası alacak, hem kira verecek, hem elektrik faturası ödeyecek, hem gaz faturası ödeyecek, ısınacak...

Nasıl yetecek?

Yani fakirlik sınırı 4 asgari ücrete yakın, üç asgari ücretin üzerinde.

Düşünün mesela 4 kişilik bir ailede anne baba çalışıyorsa, çocuklardan birisi okula gidiyorsa, öbürü de 'Sen okula gitme, sen çalış ki biz ayakta kalalım' dese, o da asgari ücret alsa; yine de bu aile -yani dört kişinin üçü çalışıyorsa, her birisi asgari ücret alıyorsa- bunlar yoksulluk sınırının altında bir hayat standardıyla yaşıyor olacaklar.

Yani sadece anne babanın da çalışması yetmiyor.

Bu hal değil.

Bu sürdürülebilir bir şey değil." "Sıkı para politikası kepenk kapattırır, işsizliği artırır" Enflasyonla mücadele yönteminin doğru olmadığını ifade eden Yapıcıoğlu, sıkı para politikasının piyasayı durma noktasına getirdiği uyarısında bulundu: "Mutlaka bizim enflasyonu düşürmemiz lazım.

Ama enflasyon sıkı para politikasıyla düşürülmeye çalışılıyor.

Bu sıkı para politikası piyasadaki paranın azalması demektir.

Piyasadaki para azalınca esnafın iş yapması azalıyor demektir.

Kepenk kapatanlar, konkordato ilan edenler artarsa işsizlik artar.

Uzun vadede bunların çok ciddi hasarları, ciddi zararları olur.

Temenni ediyoruz ki bu yanlışlardan bir an önce uzaklaşılsın."

İlgili Sitenin Haberleri