Haber Detayı
Şov değil, strateji; Beef Wellington’ın akıllı mutfağı
Beef Wellington göz korkutucu bir klasik gibi görünse de, doğru adımlarla ev mutfağında da ustalıkla hazırlanabilir. Bu zamansız İngiliz yemeği, gösterişten çok planlama, sabır ve mevsim duygusu üzerine kurulu. Yeni yıl yemeği olarak da tercih edilebilir.
Bir bifteğin ateşte mühürlenip tereyağıyla parlatılmasından daha iyisi olamazmış gibi gelir.
Beef Wellington ise bu iddiaya sakin ama kendinden emin bir itirazdır.
Tam bir dana filetosunun, mantarlı bir iç dolgu ve altın rengi bir hamurla sarılıp fırından çıkması, kontrol, zamanlama ve sezginin birlikte çalıştığı bir mutfak gösterisidir.Adını Waterloo Savaşı’nın galibi, ilk Wellington Dükü Arthur Wellesley’den alan bu klasik İngiliz yemeğinin kökenleri tam olarak net değildir.
Ancak 20. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Beef Wellington, özel davet sofralarının ve kutlamaların vazgeçilmez finali haline gelmiş.Bazı tariflerde et ile hamur arasına karaciğer pâté’si girer, mantar duxelles’e porto ya da sherry eklenir.
Yanında ise çoğu zaman Madeira bazlı koyu bir sos yer alır.
Elizabeth David’in 1960 tarihli French Provincial Cooking kitabında yer verdiği “filet de boeuf en croûte” tarifi bile, Wellington’ın ne kadar köklü bir Avrupai geleneğe yaslandığını gösterir.
David’in notu nettir: “Soğukken bile piknik için mükemmeldir.”New York’taki King restoranının şefi Jess Shadbolt için Beef Wellington büyük bir hatıra.
Londra’da, tiyatro çıkışı ailece yapılan o ağırbaşlı pazar öğle yemeklerini hatırlıyor.
Uzun yıllar İngiltere’den uzakta yaşadıktan sonra, bu tür yemeklerin onun için daha da anlam kazandığını söylüyor.“Bu yemekte sevdiğim şey kesinlik” diyor Shadbolt. “Her adımın bir amacı var.
Ve sanılanın aksine, gerçekten zor değil.”İYİ BİR WELLINGTON’IN BAŞLANGIÇ NOKTASI: ETBeef Wellington’ın kalbi, tartışmasız şekilde dana filetodur.
Bu, başlı başına kıymetli bir kesimdir ve Shadbolt’a göre “üzerine sarılan tüm o katmanları hak eder.”İyi bir kasapla konuşmak, davetinizin büyüklüğüne uygun filetoyu seçmek ve eti tariften önce tanımak bu yemeğin ilk adımıdır.
Çünkü Wellington, etten tasarruf edilebilecek bir yemek değildir.Filetoyu her yüzünden mühürlemek şarttır; ama burada sık yapılan bir hata vardır: fazla kızartmak.
Shadbolt uyarıyor; bu aşamada amaç eti pişirmek değil, yalnızca yüzeyine renk vermek.
Merkez tamamen çiğ kalmalıdır.
Aksi halde et, hamur fırında pişerken fazla ısı alır ve kurur.Klasik Beef Wellington tarifleri kutsal metin değildir.
Shadbolt, duxelles olarak bilinen mantar–soğan karışımına mevsimsel malzemeler eklemeyi öneriyor.
Kendi yorumunda acımsı radicchio, tatlı kestane, taze adaçayı ve birkaç damla balsamik sirke kullanmış.Bu eklemeler yemeği “modernleştirmek” için değil; mevsimi sofraya taşımak için var. “Kışın geldiğini hissettiren bir dolgu istedim” diyor.DUXELLES’İN SESSİZ MÜCADELESİ, NEMMantarla çalışan herkes bilir.
Su, en büyük düşmandır.
Duxelles hazırlanırken acele edilmez.
Mantarlar, kısık ateşte sabırla pişirilir, içlerindeki nem tamamen uçurulur.
Gerekirse bir miktar galeta unu eklenir; bu, fazla nemi emer ve hamurun yırtılmasını önler.Tuz konusu ise pazarlık dışıdır.
Duxelles iyi tuzlanmazsa, Wellington ruhunu kaybeder.HAMUR KONUSUNDA RAHAT OLUNEv yapımı milföy elbette mümkün; ama Shadbolt bu noktada net.
Hazır milföy kullanmak utanılacak bir şey değil.
Wellington zaten yeterince adım içeriyor.
Önemli olan hamurun soğuk kalması, etin eşit kalınlıkta sarılması ve fırında 30–40 dakikalık doğru pişirme süresi.SOS ŞART MI?
DEĞİLMarsala ya da Madeira ile yapılan koyu bir sos, Wellington’ı bir üst seviyeye taşır.
Üstelik iyi bir sos, yarım saatte hazırlanabilir.
Bu da Wellington’ın gücünü gösterir: İyi yapıldığında, tek başına yeterlidir.SABIR, SON VE EN ÖNEMLİ MALZEMEFırından çıkan Wellington hemen kesilmez.
En az 10 dakika dinlenir.
Çünkü bu yemek, aceleyi affetmez.
Dilimlendikten sonra hızla soğur ve tekrar ısıtılamaz.
Yani Wellington, sofraya çağrıldığı anın yemeğidir.Beef Wellington gösterişli olduğu için değil, akıllı olduğu için halen yapılmaya değer.
Önceden hazırlanabilir, kalabalık sofralara uyum sağlar, aşçıyı masaya geri çağırır.
Ve belki de en önemlisi: Yemeği değil, zamanı merkezine alır.Odatv.com