Haber Detayı

‘Bir kâğıt ile doğaya sahip olduğumuzu zannediyoruz’
Kültür sanat aydinlik.com.tr
31/10/2025 00:00 (1 ay önce)

‘Bir kâğıt ile doğaya sahip olduğumuzu zannediyoruz’

Yörüklerin yaşamını, yerleşik hayatla konar göçerlik arasındaki çelişkiyi konu edinen ‘Turna Misali’ filminin yönetmeni Eren Danışman, ‘Dünya kaynaklarının hunharca tüketildiği bir dönemde sadece hayvanları için taze otun peşinden giden ve özel mülkiyete karşı olan bu insanlar beni hayrete düşürdü.'

Yörüklerin yaşamını, yerleşik hayatla konar göçerlik arasındaki çelişkiyi konu edinen ‘Turna Misali’ filminin yönetmeni Eren Danışman, ‘Dünya kaynaklarının hunharca tüketildiği bir dönemde sadece hayvanları için taze otun peşinden giden ve özel mülkiyete karşı olan bu insanlar beni hayrete düşürdüler.’ dedi Eren Danışman’ın yönetmenliğini üstlendiği ‘Turna Misali’ filmi televizyon kanallarında gösterime girdi.

Sarıkeçili yörüklerinin yaşantısını konu edinen film, günümüzdeki insan ve doğa ilişkilerini sorgulatıyor.

Filmin yönetmeni Eren Danışman’la hem Turna Misali’ni hem de konar göçer yaşam ve yerleşik hayat arasındaki çelişkileri konuştuk.

PANDEMİ DÖNEMİNDE BAŞLAYAN SERÜVEN - Turna Misali platformlarda yayına girdi.

Öncelikle duygu ve düşünceleriniz almak isteriz.

Film çekimleri nasıl başladı, nasıl bir yolculuk oldu?

Filmimizin festival süreci bittikten sonra televizyon yayınının başlaması bizi çok mutlu etti.

Turna Misali’ni bir belgesel filmden esinlenerek yazdık.

Yüksel Aksu’nun Antalya’da Altın Portakal alan belgeseli “Anadolu’nun Son Göçerleri Sarıkeçililer” belgesel filminden esinlenerek film yapmaya karar verdik.

O belgeseli Yüksel, eşim Eyüp’le birlikte çekmişti.

Eyüp, belgesel çekimlerinden döndükten sonra yörüklerle ilgili bir uzun metraj filmin yapılması gerektiğini söylüyordu.

Uzunca bir süre beni ikna etmeye çalıştı, sonunda birlikte yazmaya başladık.

Ben iki kızımdan dolayı uzunca bir süre sektöre ara vermiştim.

Önce Kültür Bakanlığına başvurduk.

Bakanlıktan destek aldık.

Daha sonra TRT 12 Punto’nun ilk yılında destek alan projelerden biri olduk.

Çekimleri gerçek yörüklerle yapmak istediğimiz için Sarıkeçili yörüklerinin yaşadığı Silifke’ye gittik, mekanlarımızı tespit ettik. 2020 yılının mart ayında da çekimlere başladık.

Bu süreçte Mersin Büyükşehir Belediyesi de bize büyük destekte bulundu.

Başkan Vahap Seçer projemizi beğendiği için bize destek sözü vermişti.

Çekimlerin üçüncü günü pandemi ilan edildi.

Şenlik ve okul sahnelerimizi ileri bir tarihe ertelemek durumunda kaldık.

Mart ayı içinde doğada yörüklerle olan çekimlerimizi bitirdik ve beklemeye başladık.

Haziran ayında rahatlama olunca tekrar Silifke’ye gidip şenlik, okul ve göç sahnelerimizi çekip filmimizin çekim sürecini bitirdik.

Daha sonra uzunca bir post prodüksiyon sürecini yaşadık. ‘YÖRÜKLER DÜNYA KÜLTÜR MİRASLARINDAN BİRİ - Filmin çekim sürecinde yörükleri gözlemleme imkânı bulabildiniz mi?

Nasıl bir yaşantıları var?

Gerçekten romantize edildiği gibi mi?

Evet çekimler esnasında yörükleri gözlemleme şansımız oldu.

Zaten onları çok enteresan bulduğumuz için bu filmi yapmaya karar vermiştik.

Sarıkeçili yörükleri bence çok önemli dünya kültür miraslarından biridir.

UNESCO’nun dünya kültür mirası listesine kesinlikle girmeliler.

Dünya kaynaklarının hunharca tüketildiği bir dönemde sadece hayvanları için taze otun peşinden giden ve özel mülkiyete karşı olan bu insanlar  beni hayrete düşürdüler ve çok duygulandırdılar.

Bu dönemde böyle insanların yaşadığını görmek çok hoşuma gitti.

Yani ismini koymasalar da yaptıklarıyla tarım devriminden öncesini yaşamaya çalıştıklarını gözleyebiliyorsunuz.

Bunu bilinçli yaptıklarını söyleyemem.

Ama her şeyin tarımla birlikte bozulmaya başladığını, özel mülkiyetin tarım devriminin sonucu olduğunu, tarım yapmanın insanları bir yere bağladığını türkülerde, manilerde dile getirmektedirler.

Tarım alanlarının genişlemesi, orman dikim çalışmaları ve yerleşik hayata geçiş baskısı gibi nedenlerle  geleneksel yaşam tarzını sürdürmekte giderek artan zorluklarla karşılaşmalarına rağmen istedikleri gibi yaşamaya direniyorlar.

Doğanın ritmini taklit ediyorlar.

Baharla birlikte göçe başlıyorlar, hayvanlarıyla yaylaya çıkıyorlar, sonbaharda da kışın barınabilecekleri ılıman iklimlere tekrar göç ediyorlar ve bu döngü yüzyıllardır devam ediyor. ‘YÖRÜKLERE GÖRE DOĞA YAŞAM DÖNGÜSÜNÜN KENDİSİDİR’ - Turna Misali bir şiir aslında ve o şiir “Bir kağıtla doğanın sahibi olunabilir mi?” diye soruyor.

Sizce olunabilir mi?

Sarıkeçili yörüklerinin felsefesi ve yerleşik düzene yönelik eleştirileri bağlamında son derece anlamlı ve yerinde bir soru sordunuz.

Yörük felsefesi açısından, Sarıkeçili yörüklerinin ve genel olarak göçebe kültürünün bakış açısına göre, bu ifade maalesef “doğru” ve yaşanan bir gerçektir.

Onların felsefesine göre, hiç kimse doğanın bir parçasına (toprağa, suya, ormana) sahip olamaz.

Doğa, herkesin rızkıdır ve yaşam döngüsünün kendisidir.

Göçebe hayat, toprağı kullanır ama tüketmez, doğayı yormaz ve mülkiyet iddia etmez.

Ancak, yerleşik hayata ve modern devlet ve ekonomi sistemine geçişle birlikte bir kağıt parçası(tapu) ile doğaya sahip olduğumuzu zannediyoruz.

Dolayısıyla, yörükler için, doğada fiziksel olarak üretimi, emeği ve hareketi esas alan binlerce yıllık bir yaşama karşılık; modern sistemde sadece bir kağıt parçası, atalarının ve hayvanlarının asırlık göç yollarını, kışlaklarını ve otlaklarını kapatmaya yetmektedir.

Onların gözünde bu, doğayla kurulan kadim ilişkinin modern hukuk ve bürokrasi yoluyla bozulmasıdır.

Bu nedenle, “İnsan bir kağıt parçası ile doğaya sahip olur.” ifadesi, Sarıkeçililerin karşı çıktığı yerleşik düzenin ve mülkiyetin doğa üzerindeki gücünü eleştiren felsefi bir ifadedir.

Maalesef biz de bu kandırmacanın bir parçasıyız. - Özgürlüğü arayan bir karakter de var aslında karşımızda.

Özellikle pandemiden sonra doğaya dönüş akımı başladı.

Gerçek özgürlük doğada mı?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, pandemi ve deprem gibi felaketler bizlerin bu tür alternatif yaşamlara ihtiyaç duyduğumuzu gösterdi.

Tabii ki doğaya geri dönüş ütopik bir fikir ama bu yaşantıya dönenlerin sayısı da az değil.

Konformist fikirlerden bir ölçüde sıyrılmakta fayda var. - Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

İnsanlığı kurtaracak iki şey olduğuna inanıyorum, çok çalışmak ve sanatla uğraşmak.

Her ne işle uğraşıyorsak uğraşalım çok çalışarak önce kendimizi, sonra da insanlığı kurtarabiliriz.

Sanatın da her anlamda iyileştirici bir gücü var.

Ne olursa olsun sanata zaman ayırmalıyız.

Bu bir resim olur, bir heykel olur, bir müzik eseri olur, bir film olur.

Evet kötü bir dönemden geçiyoruz.

Bu kötü günleri atlatmada sanatın iyileştirici gücünden faydalanmalıyız.

İlgili Sitenin Haberleri