Haber Detayı
Cadılar bayramı Müslüman toplumlara ne taşır?
Cadılar Bayramı, kostüm ve şeker değil; seküler kültürün dini bilinci nasıl dönüştürdüğünün en görünür simgelerinden biri. Müslüman toplumlar için bu ritüelin benimsenmesi, kültürel öykünmeden çok, değer aşınmasının göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Cadılar Bayramı (Halloween), günümüzde renkli kostümler, şeker dağıtımı ve eğlenceli partilerle anılsa da kökeni son derece farklı ve karanlık bir geçmişe dayanır.
Bu kutlamanın temelinde, antik Keltlerin “Samhain” festivali yer alır.
Bu festival, yazın bitişini ve kışın yani ölümün başlangıcını simgelerdi.
Keltler bu gece, ölülerin ruhlarının dünyaya geri döndüğüne, tarlalara zarar verdiğine ve yaşayanları rahatsız ettiğine inanırdı.
Bu nedenle insanlar ateşler yakar, hayvan kurban eder, ruhları yatıştırmak için yemek sunar, kötü varlıkları kandırmak amacıyla maskeler ve hayvan derilerinden kostümler giyerdi.
Yani Cadılar Bayramı, kökeninde bir kurban ve ruh çağırma ritüelidir, pagan inançların bir yansımasıdır.
Hristiyanlıkla dönüşüm M.S. 8. yüzyılda Hristiyanlık Avrupa’da yayılmaya başladığında, kilise halkın eski inançlarını tamamen yasaklamak yerine dönüştürmeyi seçti.
Papa III.
Gregorius, 1 Kasım’ı “Azizler Günü” (All Saints’ Day) ilan etti.
Bir gün öncesi olan 31 Ekim ise “All Hallows’ Eve” (Azizler Arifesi) olarak adlandırıldı.
Zamanla bu gece “Halloween” kelimesine dönüştü.
Ancak pagan ritüellerin özünde bulunan ölülerle temas, ruh çağırma ve kurban sunma gelenekleri, farklı biçimlerde yaşamaya devam etti.
Modern çağda ise Amerika bu geleneği ticarileştirerek küresel bir eğlenceye dönüştürdü.
Şekerleme, kostüm ve süs eşyaları endüstrisi her yıl milyarlarca dolar kazanç sağlıyor.
Müslüman ülkelerdeki yabancılaşma ve kültürel kopyalama Son yıllarda Cadılar Bayramı, sosyal medya ve popüler kültür etkisiyle Müslüman ülkelerde de ''kutlanmaya'' başladı.
AVM’lerde “Halloween partileri”, okullarda “kostüm günleri”, hatta bazı özel üniversitelerde “cadı temalı etkinlikler” düzenleniyor.
Bu eğilim, Batı merkezli kültürel modellerin yüzeysel taklit yoluyla içselleştirildiğini gösteriyor.
Bu noktada temel çelişki şu: Batı toplumlarında İslam’ın başörtüsü, namaz, oruç, helal tüketim gibi pratikleri, zaman zaman “gericilik” veya “aşırılık” olarak eleştirilmekte; hatta kamu politikalarıyla kısıtlanmakta.
Ancak aynı toplumlarda, ölülerin ruhlarını çağırmayı temel alan, korku, şeytani figürler ve karanlık imgelerle süslenmiş bir pagan ritüeli büyük bir eğlence olarak teşvik edilmektedir.
Bu, Batı’nın dini değerlere değil; sadece kendi kültürel kodlarına uygun ritüellere tolerans gösterdiğinin açık bir göstergesidir.
Özellikle çocuklar açısından, bu tür etkinlikler psikolojik bir yabancılaşma üretir.
Ölümün karikatürize edilmesi, şeytanî ve korku figürlerinin “sevimli” hale getirilmesi, çocuklarda ölüm ve kötülük kavramlarını banal bir eğlenceye indirger.
Oysa Müslüman toplumlarda ölüm, ciddiyetle ele alınması gereken bir hakikattir; kabir ziyareti, dua ve sadaka ile bağ kurulan ruhani bir anlam taşır.
Bu yönüyle mesele bir eğlence değil, zihinsel işgal meselesidir.
İnanç, anlam ve kimlik boşluğu yaşayan bireylerin, karanlık imgelerle süslenmiş kolektif gösterilere sarılması, sadece kültürel bir kayma değil; aynı zamanda değer sisteminin çözüldüğüne dair bir alarmdır.
Eğer bu yönelim sorgulanmazsa, gelecekte yalnızca inançlarımızı değil, anlam dünyamızı da ithal etme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız.
Bu nedenle mesele, “birkaç çocuk kostüm giydi” basitliğine indirgenmemeli; mesele, kimin değerleriyle geleceğe yürüyeceğimizdir.