Haber Detayı
Bu hikâye aslında bağışlama ve kabullenme üzerine
Guillermo del Toro’nun uzun yıllardır tutkuyla hayalini kurduğu Frankenstein nihayet hayat buldu. Mary Shelley’nin klasik romanına saygı duruşunda bulunan bu yeni uyarlama, Oscar’lı yönetmenin vizyonuyla yeniden şekillendi. Filmin merkezinde Oscar Isaac’in hayat verdiği ‘Victor Frankenstein’, Jacob Elordi’nin canlandırdığı ‘Yaratık’ var. Guillermo del Toro, Oscar Isaac ve Jacob Elordi ile bir araya gelerek bu ölümsüz hikâyenin yeni yorumunu, insan olmanın anlamını ve canavarın kalbindeki duygusal derinliği konuştum.
◊ Frankenstein’ın sizin için uzun yıllardır süren bir tutku olduğunu duydum.
Mary Shelley’nin romanını ne zaman keşfettiniz ve bu hikâyede sizi en çok etkileyen şey ne oldu?- Guillermo del Toro: Evet, doğru.
Romanla 11 yaşımda tanıştım. 11 yaşında kitabı okuduğumda, kitapta ele alınacak çok fazla şey vardı, yaratığın insanlığı, dünyanın insanlıktan uzaklığı...
Romantikler için asıl düşman aslında “yaşamın kendisiydi.” Bu duygu bende derin bir yankı buldu.
O zamanlar “bu filmi babamla aramdaki ilişki hakkında yapacağım” diye düşündüm.
Sonra baba olduğumda, babam ve bana; ben ve çocuğum da eklendi. (Gülüyor) En sonunda fark ettim ki, bu hikâye aslında bağışlama ve kabullenme üzerine.◊ Sık sık babanızdan ve sizin üzerinizdeki etkisinden bahsediyorsunuz.
Nasıl bir ilişkiniz vardır?- Guillermo del Toro: Evet, bence bizler anne babalarımızın yazdığı birer kitabız.
Onların metaforuyuz aslında.
Annemin şiirselliğini, babamın komik karakterini taşıyorum.
Babam komik bir adamdı.
Ama aynı zamanda çalışma disiplini konusunda ciddiydi.
Babam “Bir dolar mı istiyorsun?
Git kazan o zaman” derdi.
Bana çalışma etiğini, disiplini öğretti.
Ve sanırım biz o kitabın devamını yazıyoruz.
Onların gidemedikleri yere biz gidiyoruz.
Ya da gitmeyi istemedikleri yerlere biz ilerliyoruz.Kendi çocuklarımda da bunu görüyorum.
Onlar korktuğum şeylerden korkmuyorlar ama korkmadığım şeylerden korkuyorlar.
Yani hikâye zaten yazılmış durumda.
İnanıyorum ki, bunu doğrudan anlatmak bazen değeri azaltır; ama dolaylı biçimde, sanat yoluyla anlatmak hem onu yüceltir hem de anlamını derinleştirir.
Yani yaptığın işle aileni onurlandırırsın.Oscar kazandığımda eve gittiğimde...
Babam insanlara beni her zaman hafif bir göz devirmeyle tanıtırdı: “Bu da benim oğlum, filmler yapan.” (Gülüyor) İnsanlar da genelde “Ah, seni anlıyoruz” der gibi bakardı.
Ama o gün Oscar’ı ona uzattım.
Aldı, elinde tarttı ve “Ağırmış” dedi.
O anda anladım, artık her şeyi anlamıştı.
Konuşmamıza gerek kalmamıştı.
Bu anı paylaşabilirim ama onun kelimeleri olarak kalmalı.BİZİ İNSAN YAPAN NEDİR?◊ Canavarların genellikle dışlanmış insanların metaforu olduğunu söylüyorsunuz.
Sizce Frankenstein neyi simgeliyor?- Guillermo del Toro: Benim için bu film, insanlık üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyor. “Bizi insan yapan nedir?” sorusunu soruyor.
Ve ben inanıyorum ki bizi insan yapan şey, bağışlamak ve kabullenmektir ki şu anda dünyada bu iki şeyin ne kadar azaldığını görüyoruz.
Benim korkum şu: Tüm bu yaşadıklarımızın sonunda, kim hayatta kalırsa kalsın, umarım insan kalmayı başarır.
Nasıl göründüğü önemli değil...
Yeter ki “insan” olsun.◊ Romanı uyarlarken hem kendi yorumunuzu katmak hem de Mary Shelley’nin hikâyesine sadık kalmak sizin için nasıl bir süreçti?- Guillermo del Toro: Yazmak neredeyse üç buçuk yılımı aldı.
Oscar’la konuşmaya başladım ve senaryoyu onun için yazmaya karar verdim.
Yaklaşık bir yıl sonra ona senaryonun ilk 30 sayfasını ve son 30 sayfasını gösterdim.
Yapısal olarak en zor karar, hikâyede “dönüm noktasının” tam olarak nerede olacağı ve ne zaman geçeceğimizdi.
İstediğim, babanın çocuklarıyla yaşadığı o döngüyü anlatmaktı.
Sonra Mia (Goth) ile tanıştım, bu da Elizabeth karakterinin şekillenmesinde etkili oldu.Senaryoyu okur okumaz ‘Bu işin içinde olmalıyım’ dedim ◊ Frankenstein senaryosunu ilk okuduğunuzda, oynadığınız karakterde tanıdık bir duygu hissettiniz mi?- Jacob Elordi: Okuduğum anda kafamın içinde davullar çalmaya başladı.
O anda dedim ki: “Ben bu işin içinde olmalıyım.” Fragmandaki sahne var ya, tam olarak senaryoyu okurken kafamda canlandırdığım şekilde yer aldı.
Sanki bir bağ, bir enerji oluşmuştu aramızda.◊ Yaratığın fiziksel ifadesi neredeyse dans gibi.
Bu hareket dilini nasıl yarattınız?- Jacob Elordi: Senaryoyu ilk okuduğumda, “parçalardan oluşmak” fikri üzerine çok düşündüm.
Başka birinden alınmış bir bacak, farklı kişiden beyin parçası, bir başkasına ait yüz...
Bu parçalar birleştiğinde beyin kaslarla nasıl iletişim kurar bunu hissetmeye çalıştım.
Ama bu süreçte en belirleyici şey, Guillermo’nun bana önerdiği bir fikirdi.
Bana Japonya’nın ‘ölüm dansı’ olarak bilinen Butoh dansını incelememi söyledi.
Bedenimi içeriden keşfetmem açısından inanılmaz yardımcı oldu.
Sonrasında da kendimi aynanın karşısında sonsuz saatler geçirirken buldum.
Bunun dışında bebek gelişimiyle ilgili kitaplar okudum, çevremdeki çocukları izledim, bir ilkokulun önünde durup çocukları gözlemledim.Ayrıca köpeğimi çok izledim.
Hareketlerindeki o saf masumiyet, dünyaya bakışındaki şaşkın merak çok etkiledi.
Toronto’da çekimlerden hemen önce “Ne yapacağım ben?” diye düşünürken köpeğime bakıyordum, o da bana.
Sonra yürüyüp yanıma geldi, burunlarımız değdi ve aramızda küçük bir kıvılcım oldu.
O anda içimden, “Tamam, hazırım” dedim.- Guillermo del Toro: Sana hayat verdi.- Jacob Elordi: Evet.
Etrafımdaki şeyleri hep hissettim.Karanlık ve acımasız birini oynarken çok eğlendim◊ Victor Frankenstein’ı canlandırmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Bu rol sizde nasıl bir his bıraktı?- Oscar Isaac: Bu karakteri oynamak bana inanılmaz keyif verdi.
Hatta bir ara Guillermo’ya sordum: ‘Bu kadar karanlık ve acımasız birini oynarken bu kadar eğlenmem garip değil mi?’ dedim.
Ve Guillermo bana çok ilginç bir şey söyledi: ‘Belki de oynadığın karakterin hiç şüphe duymadığı içindir.’ Gerçekten de Victor en sonunda çöküyor ama yaptıklarından asla kuşku duymuyor.
Ben ise hayatım boyunca ‘neden’lerle ve şüphelerle dolu biri oldum.
O yüzden, hiçbir tereddüt taşımayan, yapmak istediği şeyden emin birini oynamak benim için tuhaf bir şekilde özgürleştiriciydi.