Haber Detayı
Bir reyting ülkesi... Kadın bedeni üzerine dayatma ekranlarda
Sina Koloğlu yazdı...
BİR REYTİNG ÜLKESİ: MİHRİBAN ER'İN SÖZLERİ ÜZERİNEMihriban Er’in sosyal medya paylaşımı, Türkiye televizyon sektörünün sessiz ama en gerçek yüzünü hatırlattı.Çarpıntı dizisinde “sürekli rol” olarak girdiğini, sadece iki sahne oynadıktan sonra üç bölümdür senaryosunun yazılmadığını, sonunda da rolünün bitirildiğini söylüyor.Ve ardından o cümle geliyor:“Konu başka bir yere evrilmiş… İşte bizim işler böyle.
Sadece reyting savaşı var.”Bir yanda milyonlarca liralık ücretlerle pazarlık yapan star oyuncular, diğer yanda yıllarını sete, seslendirmeye vermiş bir emekçinin birkaç sahne için verdiği mücadele.Er, Bir Zamanlar Çukurova ve Sevgili Geçmiş gibi yapımlarda iz bırakan bir isim ama belli ki, televizyonun ekonomisi artık deneyime değil, algoritmaya bakıyor.Bugün “reyting” dediğimiz şey, sadece bir sayı değil; kimin görüneceğine, kimin silineceğine karar veren görünmez bir el.Mihriban Er’in sitemi, bir sanatçının kişisel hayal kırıklığı değil; endüstrinin vicdan aynası.Ve o aynada yetenek değil, “etkileşim” parlıyor.BU DİZİDEKİ 80 OYUNCU HAYATTA DEĞİLPolonya televizyon tarihinin en uzun soluklu komedilerinden “Świat Według Kiepskich” (Kiepski Ailesi’nin Dünyası) dizisi, 1999’da başladığından bu yana ülkenin adeta “Bizimkiler”i olmuştu.Ancak bu dizi ile ilgili bir istatistik paylaşılıyor Polonya basınında:“Dizide rol alan 80’den fazla oyuncu artık hayatta değil”.Yıllar içinde başrol ve yardımcı karakterlerin büyük kısmı yaşamını yitirdi.
Bazı Polonyalı izleyiciler, “Her tekrarda bir anı, her kahkahada bir kayıp” diyerek diziyi nostaljik bir hüzünle anıyor.BİZDEN UNUTULMAZ HATIRALARBu, bir ülkenin dizi tarihinin aynı zamanda bir veda albümü gibi okunabileceğini gösteriyor.Bizde de benzer bir tablo var: diziler bitiyor ama içlerinden bazı yüzler ve sesler hâlâ bizimle yaşıyor.
Sadece Bizimkiler, en çarpıcı örnek bu anlamda; Orhan Çağman (Dede Hüsnü), Güzin Özipek (Leyla Hanım / Babaanne), Yaman Okay (Nazım / Dayı), Aykut Oray (“Katil” Yavuz), Savaş Yurttaş (Yengeç Hüseyin), Oktay Sözbir (Yandan Çarklı Halil Efendi), Mehmet Akan (Sabri Bey), Latife Saruhan (Suna Hanım / Kayınvalide), Erdoğan Tuncel (Tahtakafa Raşit), Erdinç Dinçer (Muhasebeci Ergun), Selçuk Uluergüven (Davut Usta), Savaş Dinçel (Şükrü Bey), Tuncay Gürel (Bakkal Yusuf), Halit Akçatepe (Nazif Hoca), Ercan Yazgan (Kapıcı Cafer), Uğurtan Sayıner (Cemil), Güzin Çorağan (Ulviye), Yaşar Gaga (Oğuz – Bilge’nin sevgilisi), Tuncay Akça (Penguen)… Yitirdiklerimiz bu diziden.İSPANYA’NIN KUKLALARI BUGÜN BİZDE OLABİLİR Mİ?İspanya’da siyasetin mizahla kesiştiği en çarpıcı örneklerden biri Malas Lenguas adlı hiciv programı.
Ülkenin tanınmış kanallarından 8TV’de yayımlanan bu program, her hafta güncel politik gelişmeleri kuklalar, seslendirmeler ve popüler TV formatı parodileri aracılığıyla hicvediyor.Programın tarzı, bir dönemin Türkiye’sindeki Plastip Show veya Koca Kafalar’ı hatırlatıyor ama sınırları çok daha geniş.
Malas Lenguas (Kötü Diller) ekibi, ülkenin en tartışmalı politik figürlerini —Pedro Sánchez, Carles Puigdemont, Santiago Abascal (Vox), Isabel Ayuso gibi isimleri— kuklalarla canlandırıyor; mizahı doğrudan siyaset sahnesine taşıyor.Son bölümlerinden birinde, Katalonya’daki Junts partisinin hükümetle ilişkilerini koparması mizahi biçimde işlendi.
Kuklalar, İngiliz patentli “First Dates” adlı flört programı formatında buluşturdu; PSOE (Sosyalistler) ve Puigdemont(*) karakterleri bir “ayrılık yemeği”nde konuşuyor. “Belçika’ya romantik kaçamaklar için daha büyük bagajlı bir araba alırım,” diyen Sosyalist kuklaya karşı, Puigdemont karakteri “Üzgünüm ama daha fazla bağımsızlığa ihtiyacım var,” diyerek hem politik hem kişisel göndermeler yapıyor.İspanya’da liderler genellikle bu mizahı doğal karşılıyor.
Oysa Türkiye’de bir dönem Plastip Show gibi örneklerle denenen siyasi hiciv, bugün televizyon ekranında neredeyse imkânsız.
RTÜK’ün cezaları, medya sahipliği baskısı ve otosansür, bu tür doğrudan politik mizahı fiilen ortadan kaldırdı. “Eski Türkiye'de kaldı yani."AZRA, BU SANA ÇOK YAKIŞIR"BİR SAHNEYLE KADIN BEDENİ ÜZERİNEKanal D’nin Güller ve Günahlar dizisinde son bölümde geçen birkaç dakikalık sahne, televizyonun hâlâ nasıl bir “erkek bakışı”yla çalıştığını gösteriyor.Serhat evde eşi Azra ve annesiyle otururken telefondan bir şey gösteriyor:— “Azra, bu sana çok yakışır.”— “Elbise mi, ayakkabı mı?”— “Hayır… göğüs.”Azra şaşkın.
Serhat devam ediyor: “Şaka yapmıyorum, böyle göğüslerin olsa daha güzel kadın olursun.” Kadın rahatsız; erkekse ısrarcı. “Seni mükemmel yapmak istiyorum.
Sana da mükemmel eş desinler istemez misin?”Sonraki sahne daha da rahatsız edici.
Sofrada üç kişiler: Cihan (Serhat), eşi Azra ve annesi Sevim.
Cihan alaycı bir rahatlıkla sözü açıyor: “Eşim göğüslerini büyütmek istiyor anneciğim.
İhtiyacın yok dedim ama ısrar ediyor.” Anne Sevim, “İhtiyacın olsa neyse de…” diyor.
Azra yerin dibine giriyor.
Yatak odasında ise bu kez şu cümleyle karşılaşıyor:— “Ne yapayım aşkım, anneme ben istiyordum diyemezdim ki, ayıp olur.”— “Cihan, ben bu operasyonu istemiyorum.”— “Ama ben daha büyük göğüslü karım olsun istiyorum.”Bu diyalog, kadın bedeni üzerindeki denetimin meşrulaştırılması. “Mükemmel kadın” fikriyle, kadının istemediği bir operasyon bile “aşk” adına dayatılıyor.
Ekranda utandırılan, küçültülen kişi yine kadın.Dizi, bu sahneleri bir aile içi çatışma olarak sunsa da, sonuçta, beden özgürlüğüyle alay eden bir tablo çiziyor.
Estetik değil, etik bir mesele bu.
Kadın karakterin “güzel” değil, “özgür” olma hakkı, senaryonun en sessiz kurbanı haline geliyor.REYTİNGLERİN DNA’SI: “BABASI BEN DEĞİLMİŞİM”Bu sezon iki dizimizde yine karşımıza çıktı, o meşhur cümle; “Babası ben değilmişim!”Türk dizilerinde DNA testleri, adeta reyting garantisi.
Ne zaman hikâye sıkışsa, bir zarf çıkar, içinde mucizevi bir “biyolojik ilişki saptanamamıştır” yazısı.GÜLLER VE GÜNAHLAR’DA BOĞAZ MANZARALI ŞOKSon bölümde Güller ve Günahlar’da Cihan ile Ebru, boğaza nazır oturuyor.
Ebru’nun elinde o rapor.
Cihan okuyor: “Şimdi ablanı ara, Kader’in babasının ben olmadığımı söyle.
Ha bir de Cihan’ı yolma hayalimiz suya düştü.”Melodramın DNA’sı eksiksiz.VELİAHT’TA “BU ÇOCUK KİMDEN?” KRİZİBir diğer örnek Veliaht dizisinden.
Vezir, Timur’u Reyhan’la yakalıyor.
Silah çekiliyor, sır dökülüyor:Timur “ağamı arayacağım, sık derse sıkacağım” sözüne karşılık; “Ha Zafer’in onun gerçek oğlu olmadığını Saim’in oğlu olduğunu da söyle!”.
Bu dizideki Arnavut Saim.İtiraflar artık o kadar sıradan ki, “Bu çocuk kimden?” her sezonun vazgeçilmezidir.ATATÜRK FİLMİ YAYINDATartışmalı bir film oldu Disney çekmişti bu filmi.
İkiye bölündü, film sinemalarda oynadı.
Now’da yayınlandı. 10 Kasım’da Atatürk 2 yine yayınlanacak.
Fragmanı gösterdiler.
Ev ahalisi “Atatürk’e benzemeyen Atatürk” dedi.İYİ REKLAMToplu yemeklerin sonunda ağırlıklı olarak erkeklerin hesap ödeme önceliğini almak için verdiği mücadele bir şekilde bizim de yaşadığımız olaylardan biridir.
Dijital cüzdan reklamı bunu güzel hicvetmiş.
Hem çekim, hem müzik, tam bu havayı vermiş.
Son zamanlardaki etkili reklamlardan biri olmuş.AKLIMA TAKILANLARBU SORUYU SORSAYDIN O ZAMANTv Net kanalında bir araştırma konuşuluyor.
Terörsüz Türkiye ile ilgili vatandaşlar ne düşünüyor?.
Araştırmada bir soru; "Öcalan ile görüşme yapılsın mı?” ile ilgili.
Araştırmayı yapan şirketin sahibi yüzde 76.7'nin Abdullah Öcalan ile görüşülmesine karşı olduğunu belirtiyor.
Ekranda tablo da var.
Açıklama geliyor ; “Terörsüz Türkiye'yi desteklemedikleri anlamına gelmiyor.
İknaya ihtiyaçları var.
Gel beni ikna et diyor” .
Vatandaş aslında ikna olsa destekleyecek açıklaması.
Ev ahalisi de “Böyle bir soruyu sorsaydınız, cevabını alırdınız” dedi. bu kadar açıklamaya gerek kalmazdı.
Gerçekten öyle mi, yoksa istenmiyor mu?BATININ ORTA DOĞU POLİTİKALIRI FİLMLERDE ANLATILIRCnbc-e’de yayınlandı Neil Burger’ın iPhone’la çektiği Inheritance (2025).
Klasik bir casusluk hikâyesini duygusal ve politik alt tonlarla harmanlıyor.
Denk geldik.
Böyle filmleri ev ahalisi sever.Genç bir kadın, annesinin ölümünden sonra karşılaştığı, babasının onun sıradan bir iş insanı değil, uluslararası bağlantıları olan bir casus olduğunu öğreniyor.
Filmde bir sahne dikkat çekiyor.
Baba kızına bir iş teklif etmiştir.
Beraber Mısır’a giderler.
Piramitlerin olduğu yerde aralarında geçen konuşmada baba geçmişi ile ilgili ipuçları veriyor.“Suriye’de Kürtleri destekledim.”“Rusya’daki LGBT aktivistlerine yardım ettim.”“Arap Baharı’na inanmıştım.”Bu üç cümle rastgele değil; son on yılın Batı merkezli “iyi niyetli müdahaleler” retoriğini bir ağızda toplamış gibi.*Carles Puigdemont Katalonya'daki bağımsızlık girişimlerinin öncü isimlerinden birisidir. 10 Ocak 2016 - 27 Ekim 2017 tarihleri arasında Katalonya başkanlığı görevini yürüttü. 1 Ekim 2017'de, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen bağımsızlık referandumu yapılmasına liderlik etti.
Parlamentonun 27 Ekim'de tek taraflı bağımsızlık ilanından sonra görevden alındı ve Belçikaya'ya kaçtı. 2019 yılında Avrupa Parlamentosu'na girdi.Odatv.com