Haber Detayı
Dizilerde arz yok, tekrar çok... MasterChef'teki büyük kavgaların perde arkasından adisyon çıktı
Sina Koloğlu yazdı...
Bu sene dizi sayısı azaldı.
Ama çok izlenen zaman dilimi var.
Hani yemekten sonra oturup dizi izlediğimiz zaman dilimi.
Her gün bir diziye alışmış bünyeye bunu veremeyince, televizyon kanalları bu sezon ve sanırım bundan böyle geçerli olacak şu metodu buldular; son bölümün tekrarı.
O zaman ne oluyor?
Her gün bize dizi izletmiş oluyorlar.
Bilinçlatına işliyorlar yani.
Bizde yansıması nasıl oluyor?
Ev ahalisi dolanıp duruyor.
Denk geldikleri bu tekrarlara biraz takılıyorlar.
Tekrarlar kendi tekrarını o kadar çok yapmış oluyor ki, bir süre sonra aynı sahnelere denk gelmek sürpriz değil.
Bizde yaşandı. “Ben Onun Annesiyim” de iki defa Suna (Zerrin Tekindor) ile İlter’ in karşılaşmaları.
Evine çağır…Devamını okuyunDİZİ TEKRARLARI ÇOĞALDI AYNI SAHNELERİ KAÇ DEFA İZLİYORUZ?Bu sene dizi sayısı azaldı.
Ama çok izlenen zaman dilimi var.
Hani yemekten sonra oturup dizi izlediğimiz zaman dilimi.
Her gün bir diziye alışmış bünyeye bunu veremeyince, televizyon kanalları bu sezon ve sanırım bundan böyle geçerli olacak şu metodu buldular; son bölümün tekrarı.
O zaman ne oluyor?
Her gün bize dizi izletmiş oluyorlar.
Bilinçaltına işliyorlar yani.
Bizde yansıması nasıl oluyor?
Ev ahalisi dolanıp duruyor.
Denk geldikleri bu tekrarlara biraz takılıyorlar.
Tekrarlar kendi tekrarını o kadar çok yapmış oluyor ki, bir süre sonra aynı sahnelere denk gelmek sürpriz değil.
Bizde yaşandı. “Ben Onun Annesiyim “ de iki defa Suna (Zerrin Tekindor) ile İlter’in karşılaşmaları.
Evine çağırıyor son durumu öğrenmek için.Bir başka sahne de “Eşref Rüya’da; Saliha, babaannenin zuladaki paralarını gördüğü sahne.
İki defa da ona denk geldik.MASTERCHEF BİR YARIŞMADAN FAZLASIDIRBiz Masterchef Türkiye’yi bir yarışma olarak izleriz.
Ama o bir yarışma değildir.
Biraz ün sahibi olup bir köfteci, bir hamburgerci dükkanı açmaktır.
Arjantin’deki benzer yarışma da ekranda iyi iş yapıyor.
Ama asıl katılanlar iyi iş yapıyor.
Noticias dergisi konuyu gündeme getirmiş; “Bugün Donato De Santis, kameradan mutfağa değil, mutfaktan doğrudan işletmeciliğe koşuyor.
Buenos Aires’teki Cucina Paradiso zinciri dolup taşıyor; adeta 'MasterChef sonrası' ikinci kariyer dersi veriyor.Germán Martitegui mi?
O zaten gastronominin rock yıldızı!
Efsane restoranı Tegui, Latin Amerika’nın en iyileri arasında yer alırken, Martitegui yarışma sayesinde popülerliğini ikiye katladı.
Artık sadece bir şef değil, bir marka.Bir de Damián Betular var… Pastacılık dehası, MasterChef All Stars döneminden sonra şehir şehir gezip Betular Pâtisserie’yi büyüttü.
Arjantin’de tatlı deyince artık onun adı geçiyor”… Arjantin’de bunlar olurken gelelim bize.MİLYONER OLDU ARKADAŞLARBasında çıktı mesela Kerem Giritlioğlu. 2018 yılı ikincisi.
İzmir Urla’da açtığı restoranda salataya 390 lira yazıyormuş.
Eğitimli, bir de ünlü olunca salataya bu fiyat yazılıyor.
Salata var, salata var yani.
Geçenlerde son Masterchef’te epey bir kavga olmuştu.
Ben de sordum niye böyle çok kavga çıkıyor diye. “Yarışmacılar bu sene çok hırslı.
Sonuçta buradan çıkan herkes işinde çok ilerliyor, hepsi kendi markasını kurup restoran açıyor zincir yapan var.
Milyoner oldu arkadaşlar.” cevabını aldım.
Mesela kimler zincir yapmış?
Sergen köfteci zinciri açmış.
Kızıl Sakal Sandviç var, Eren Kaşıkçı’nın.
Biz de Kadıköy konseri öncesi semt gezmesi sırasında eşim ile karşımıza tabak gibi çıkmıştı.
Merak edip baktık.
İçerisi yükünü almıştı.RAKAMLAR İLE BİR GEZİNTİ2018’den 2024’e kadar MasterChef Türkiye mutfağından yaklaşık 250–270 yarışmacı geçti.
Bu kalabalık arasından herkes şöhrete kavuşmadı ama yarışma, ciddi bir “şef girişimciliği” dalgası yarattı.Yarışmacıların yalnızca %10–12’si, yani 25–30 kişi, geniş kitlelerin tanıdığı isimlere dönüştü.
Serhat Doğramacı, Metin Yavuz, Dilara Başaran, Araz Aknam, Sergen Özen, Eren Kaşıkçı ve daha birçok isim televizyonda, sosyal medyada ve etkinliklerde sık sık görünür hâle geldi.Daha dikkat çekici olan ise yarışmacıların %15–20’sinin, yani 35–50 kişinin, yarışmadan sonra kendi restoranını, kafesini, burgercisini ya da tatlı dükkânını açması.
Medyada yer alan örnekler arasında Serhat Doğramacı’nın Mezra Yalıkavak’ı, Eren Kaşıkçı’nın Kızıl Sakal’ı, Ayaz Geçer’in Kanatçı Ayaz’ı, Hasan Biltekin’in Hasan Şef Patisserie’si, Sergen Özen’in Köfteci Sergen’i ve Gamze Tosun’un Ahval restoranı yer alıyor.
Tabii Kıbrıs’tan Tanya var, o da gayet başarılı gidiyor.
Elbette duyurmadan küçük işletme açan bir grup yarışmacı da var.Bu girişimciler arasından küçük bir kısmı işi bir adım daha ileri taşıdı.
Yarışmacıların yaklaşık %3–5’i, yani 8–12 kişi, restoran markasını gerçek anlamda zincire dönüştürmeyi başardı.
Araz Aknam’ın Buns N Fries ve Wake N Bake markaları, Metin Yavuz’un Kavurmacı Efe Kemal’i, Eren Kaşıkçı’nın Kızıl Sakal’ı, Serhat Doğramacı’nın franchise hazırlıkları ve Ayaz Geçer’in İstanbul-Ankara hattındaki Kanatçı Ayaz şubeleri bu trendin öne çıkan örnekleri.ŞEFLER NE DURUMDA?Somer Sivrioğlu'nun hem Türkiye'de hem de Avustralya'da 3 adet restoranı bulunuyor.
Somer Şef'in İstanbul'daki restoranı Etiler'de.
Somer Şef'in Avustralya'daki restoranları ise Sydney'de.
Danilo Şef’in Filo D’Olio markası ile dört şubesi var.
Mehmet Şef'in MYK markasıyla İstanbul, Bodrum ve Ankara’da çok popüler 3 restoranı var.FİYATLARA GELELİMEh marka olunca fiyatlar da marka oluyor… Basında çıkmış örneklerden… Mehmet Şef’in bir mekanında domates salatasının 400 TL, “ekmek arası köfte”nin ise 950 TL olması haber olmuş.Danilo Şef'in İstanbul’daki sosyete semtteki restorantında iki kişilik adisyonun 3.674 TL olması sosyal medyada geniş yankı uyandırmış.
Menü fiyatlarına bakıldığında pizzaların 320–690 TL aralığında olduğu da yazıyor.
Somer Şef'in İstanbul’daki restoranında tadım menüsüne kişi başı 3600 tl verdiklerini yazan müşteri paylaşımı da haber olmuş.
Bunlar normal.
Siz gidin diye açmıyorlar zaten.
Pizzayı Danilo Şef mutfağı kadar iyi yapan ve daha makul fiyatları olan yerler mevcut mesela… Ama illa orada yiyeceğiz diyorsanız ve hava atacaksanız fiyatlar böyle, yok öyle!Mastercheft jüri üyeleri Arjantin’de köşeyi dönmüşler… Bizdekiler de aynı..BBC SADECE BİR TELEVİZYON KANALI MI?BBC’de patlayan skandal aslında tek bir olayla başladı: Donald Trump’ın Panorama belgeselinde, Kongre baskını gününe ait iki konuşma bölümünün yanlış birleştirilmesi…Bir “montaj hatası”…Ama bu küçük teknik kusur, İngiltere’nin en büyük medya kurumunu yerle bir eden bir fırtınaya dönüştü.Genel Müdür Tim Davie ve Haber Direktörü Deborah Turness peş peşe istifa etti.
Ve İngiliz basını bu krizi “BBC tarihinin en kritik anı” olarak tanımladı.İngiliz The Spectator dergisine göre sorun, bir “kurumsal körlük”: BBC, Trump, trans hakları ve Gazze gibi konularda “gerçeği ideolojiye feda etmekle” suçlanıyor.Guardian ise tam tersini söylüyor: “BBC, bir sağcı kuşatmanın hedefinde.”Trump’ın milyar dolarlık dava tehdidi, Murdoch medyasının “BBC çöküyor!” manşetleri.
Hepsi aynı hedefe kilitlenmiş gibi: Kamu yayıncılığını zayıflatmak”.Prospect Magazine yazarı Alan Rusbridger’ın yorumu daha da sert: “BBC o küçük hatayı hızlıca düzeltseydi kriz kapanacaktı; ama geciktiler ve düşmanları o sessizliği fırsata çevirdi.”BBC Neden Önemli ?BBC yalnızca bir yayın kuruluşu değil, İngiltere’nin hafızası.
Ama bugün lisans ücretinin kaldırılması gündemde; gelirler on yılda %30 düştü.Guardian’ın uyarısı çok net:“BBC piyasa oyuncusuna dönüşürse, kamu malı olmaktan çıkar — bu, bildiğimiz BBC’nin sonu olur.”Prospect’ te Rusbridger ise daha karanlık bir tablo çiziyor: “Eğer BBC susarsa, geriye sadece sosyal medya gürültüsü ve manipülasyon kalır.”BASININ VARLIK YOKLUK MESELESİBBC krizi, bir montaj hatasının çok ötesinde.Bu, İngiltere’nin basın geleneği için bir varlık-yokluk meselesi.İngiliz basınının ortak bir noktası var: BBC’nin düşmesi, sadece bir kurumun değil, demokrasinin de düşmesi olur… Mesela biz TRT’ye hiç bu açıdan baktık mı ?KAMU YAYINCILIĞI; HALKIN SESİ Mİ İKTİDARIN YANKISI MI?Kamu yayıncılığı… Bu soruyu soran The Spectator dergisindeki makale.
Tam sorun bizi anlatıyor.James Tidmarsh imzalı “Avrupa’nın Kamu Hizmeti Yayıncılarının Çöküşü” başlıklı.“Bir zamanlar, 'propagandaya panzehir' olarak doğan Avrupa’nın kamu yayıncıları bugün aynı hatayı tersten yapıyor: gerçeği değil, onaylanmış doğruyu anlatıyorlar.
BBC’deki istifalar, France Télévisions’un genç izleyicisini kaybetmesi, Almanya’nın ARD’deki lüks skandalları… Hepsi aynı hikâyenin farklı versiyonu: tarafsızlık iddiasının ideolojik rehberliğe dönüşmesi” diyor yazar.
Ve geçmişe gidiyor.1945’İN ÇOCUĞUYDULARSavaş sonrası Avrupa, Goebbels radyosunun yalanlarına karşı kendi “gerçek sesini” bulmak istemişti.
BBC, ARD, RAI ve France Télévisions, devlet tarafından finanse edilip siyasetten bağımsız olacaktı.Ama 80 yıl sonra, bu kurumlar artık halk adına değil, yönetici sınıf adına konuşuyor.
Eğitmek için kurulmuşlardı; şimdi öğretiyorlar.BÜROKRASİ, AHLAK VE ERİYEN GÜVENFrance Télévisions 2024’te 40 milyon avro zarar açıkladı, ARD binlerce kişiyi işten çıkarıyor.Kamu yayıncıları “çoğulculuk” söylemini sürdürse de, haber bültenleri artık tek bir ahlaki çerçevenin vaazları haline geldi: iklim, göç, Avrupa dayanışması...BBC, Trump ve Gazze haberlerinde kendi dogmalarını sorgulayamıyor; France Télévisions ise neredeyse Élysée Sarayı’nın uzantısı gibi.
Gelelim bizdeki duruma…TRT NEREDE DURUYOR?Türkiye’de kamu yayıncılığının tek dev aktörü olan TRT de bu Avrupa hikâyesinin bir parçası.TRT, son bir araştırmada "TRT yayınlarını genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunda %33 “tarafsız ve objektif yayın yaptığını” belirtmiş, %47 ise “taraflı yayın” yaptığı görüşünü ifade etmiş.
TRT Haber tartışma programları mesela bunun en çarpıcı örneği.
Bir tane “muhalif” ses yoktur.
Kendi aralarında konuşan konuklardan oluşan bir listesi vardır.ÖZERKTİ BU HALLERE DÜŞTÜ HİKAYESİTRT 359 sayılı kanun ile kuruldu ve özerk bir kamu kurumu olarak tanımlandı.
Siyasi müdahaleden bağımsız olması, kanunla güvence altına alınmıştı. 12 Mart 1971 askerî müdahalesi sonrası çıkarılan düzenlemelerle: Hükümetin TRT üzerindeki denetimi artırıldı.
Yönetim kurulu atamaları siyasileşti.
Özerklik zayıfladı ama tamamen bitmedi. 1982 Anayasası’nın 133. maddesiyle: TRT’nin “özerk kamu tüzel kişiliği” ifadesi çıkarıldı.
Yerine “tarafsız kamu tüzel kişisi” dendi.
Bu değişiklikle TRT’nin özerkliği hukuken de bitmiş oldu.
Peki tarafsızlık neden olmuyor?
TRT’nin üst yönetimi doğrudan iktidar tarafından atanıyor.
Bu da doğal olarak yayın politikasında hükümet çizgisinin ağırlık kazanmasına yol açıyor.
TRT’nin geliri (bandrol + vergi yoluyla toplanan pay) tamamen devlet kontrolünde.
ÖrneğinBBC gibi “halktan doğrudan toplanan, hükümetin dokunamadığı bir lisans ücreti” modeli yok.
Bu işleyiş tabii yeni değil.
Tüm iktidar dönemlerinde oldu.
Bugün daha bir etkili oluyor, bu özelliklerin kullanımı.DİZİLERDE UYUŞTURU BARONLARI KAHRAMANLAŞTIRILIYORİspanya'nın Uyuşturucuyla Mücadele Başsavcısı Ana Rosa Morán, El País gazetesine verdiği söyleşide televizyon dizilerinin uyuşturucu kaçakçılarını olduğundan daha “başarılı ve karizmatik” gösterdiğini belirterek yapımcıları sert bir dille eleştirdi.“Gerçekte gördüklerimiz çok daha farklı”Morán, son yıllarda Avrupa’da ve Latin Amerika’da popülerleşen Narcos, Fariña veya El Chapo gibi dizilerdeki temsillerin kamuoyunu yanılttığını söyledi: “Burada gördüğüm uyuşturucu kaçakçıları öyle değil.
Size Javier Rey’i [Farina (Kokain) dizisinde Sito Miñanco’yu oynayan] gösteriyorlar ve kendinizi kaptırıyorsunuz.
Gerçekte gördüğümüzden daha büyük bir başarı imajı yansıtıyorlar.”Savcıya göre bu yapımlar, kaçakçılara “kahramanlık” payesi biçerken, işin sonunda hepsinin aynı kaderi paylaştığını unutturuyor:“Büyük bir servet kazanıp kahraman rolü oynayabilirler, ama hiçbiri iyi bir sonla bitmez.”“Uyuşturucu satıcıları kullanmaz; ne sattıklarını bilirler”Morán ayrıca dizilerdeki bir başka yanılsamaya da dikkat çekti: “Büyük uyuşturucu kaçakçıları uyuşturucu kullanmaz.
Çünkü ne sattıklarını bilirler.”“Hepsini izliyorum ama hepsi basitleştirilmiş”Kendisine boş zamanlarında bu tür dizileri izleyip izlemediği sorulduğunda ise gülümseyerek yanıt verdi:“Evet, hepsini izliyorum.
Ama çok basitleştirilmişler.”Ana Rosa Morán’ın El País’te söylediği “diziler uyuşturucu kaçakçılarını kahramanlaştırıyor” eleştirisi, Türk dizileri için de büyük ölçüde geçerli.
Hatta son yıllarda bu tema, yerli yapımlarda giderek daha belirgin hale geldi: suçun dramatize edilmesi, “mafya romantizmi” ve “güç imgesi”yle harmanlanarak sunuluyor.
Aşağıda bazı örneklerle bu durumu özetleyelimKURTLAR VADİSİ• Türkiye televizyon tarihinde bu konuda en çarpıcı örneklerden biri.• Polat Alemdar karakteri “devlet için çalışan mafya” olarak sunuluyor — yasa dışı eylemler, kahramanlık etiketiyle örtülüyor.• Dizinin ilerleyen bölümlerinde “uyuşturucu baronları” sık sık karizmatik, lüks içinde yaşayan figürler olarak tasvir edildi.• Sonuçta hepsi “öldü” ama anlatı yapısı onları birer efsaneye dönüştürdü.EZEL• Asıl odağı intikam olsa da, suç dünyasının içindeki güç ve zenginlik imajı izleyiciyi büyülüyor.• Ramiz Dayı gibi “eski kabadayı” figürleri, hem suçlu hem bilge olarak gösteriliyor.• Ana Rosa Morán’ın dediği gibi: “Büyük bir servet kazanıp kahraman rolü oynayabilirler, ama sonları iyi bitmez.”Ezel’in finalinde de aynı kader geçerli.İÇERDE• Dizinin temeli “mafya ve polis arasındaki sınırların bulanıklaşması.”• Uyuşturucu kaçakçılığı doğrudan işleniyor; Celal Baba karakteri adeta “baba figürü”ne dönüştürülüyor.• Ancak dizinin görsel dili —lüks arabalar, sadakat temaları, karanlık mekanlar— suçun estetik bir aura kazanmasına yol açıyor.Uyuşturucu temasını doğrudan işleyen diziler• Saygı (BluTV): Yasa dışı eylemleri “adalet arayışı”yla meşrulaştırıyor.• Sıfır Bir (Adana): Başlangıçta toplumsal gerçekçilik iddiasındaydı ama zamanla şiddet ve suçun “tarz” haline geldiği bir anlatıya dönüştü.NEDEN BU ANLATI TUTUYOR?• Türkiye’de suç dizileri, seyircinin “adalet boşluğu” duygusuna hitap ediyor.• “Devlete rağmen adalet” veya “bireysel intikam” temaları, kaçakçıyı ya da mafya liderini kahramanlaştırıyor.İspanyol dizisini “Türk dizisi gibi” diyerek tanıtıyor.İspanya’nın yeni dizisi Camino a Arcadia, yayınlanır yayınlanmaz ülkenin çok okunan magazin dergisi Mía’nın yorumu dikkat çekiciydi. “Bu bildiğiniz Türk dizisi ama İspanyolca konuşuyorlar” diye yazdı.
Yani İspanyol'un dizisi bizim dizilere benziyordu.
Bu olumlu bir yorum olarak değerlendiriliyor ve şu özellikleri olduğunun altı çiziliyor;Travmalı yakışıklı adamHer şeyi altüst eden eski eşMasalsı doğanın başrol olduğu kasabaYoğun dram, uzun bakışmalar, imkânsız aşk.Yani Türk dizilerinin tüm klasik malzemeleri birebir yerinde.Ama büyük fark şu:Türk dizilerinde bu hikâye 30-40 bölüm sürer;İspanyollar aynı tarifi 8 bölüme sıkıştırıp hızlı tüketim melodramı yapmış.Ve işin ironisi şu ki:Biz Türkiye’de kendi dizilerimizi sık sık eleştiriyoruz ama görülüyor ki İspanya’da bizim tarifimizle iş yapıyor diziler.AKLIMA TAKILANLARİMRALI’DA OFİSSözcü TV’de kulağımıza geldi; “İmralı Oda Ofis”… Deniz manzaralı sanırım.
Açılım sonuçlarından biri!ÖMRÜMÜZ BÖYLE GEÇTİ“CIA mi var KGB mi Var?”… Bu soru tüm ömrümüzün her anına dahil olan bir sorudur.
Hep oralarda aradık ne varsa.
Bu soruyu sorunca rahatlıyoruz belki.
Ya o yapmıştır ya da, öteki.
A Haber’de Kazakistan’ın İbrahim Antlaşması’na girmesi ile ilgiliydi!KÜLTÜRLÜ ÜLKENİN KÜLTÜR BAKANI OLURBeyaz TV’de “Her Şey Ortada” programı Hadise’nin konser halinden hareket ile toplumda kadının meta olarak görülmesi, ahlak vs üzerine konuşuluyor.Ramazan Yolyapan konuklardan biri.
Bu vesile ile tanımış olduk ev ahalisi olarak.
Ünlüymüş çok. “Dünyada bir çok ülkenin kültürü yok.
Kültür Bakanlığı da yok” diye bir cümlesine denk geldik.
Merak ettik tabii.
Önemli bir iddia sonuçta.
Kültür Bakanı olmayan bir ülkenin kültürü de olmaz.
Dünyada 158 ülkenin Kültür Bakanlığı ya da eş değerde bir kurumu varmış.
İçimiz rahatladı. 158 ülkenin kültürlü ülkeler olduğunu bu vesile ile görmüş olduk.DUAYEN MODERATÖRBöyle de bir terim duymuş olduk… Prof.
Mustafa Ilıcalı, Habertürk’te Faruk Aksoy ile ilgili söyledi.
Her konun bir duayeni var bizde.
Bu durumda moderatörün de duayeni neden olmasın?Odatv.com