Haber Detayı
İki akademisyen tek çözüm: Yaşamları bugünün sorunlarının kaynağına dikkat çekiyor
ODTÜ’de Korkut Boratav onuruna düzenlenen sempozyumda konuşan akademisyen Yakup Kepenek, 1960’ların özgürlük ortamından 1983’teki 1402 tasfiyelerine uzanan ortak akademik mücadelelerini anlatarak, “Bilimsel üretimi asla savsaklamayın; Türkiye iktisatçıları daha güçlü kurumsallaşmalı” çağrısı yaptı.
5 ve Aralık tarihlerinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisat Bölümünde, akademisyen Korkut Boratav onuruna “Dünyadan Türkiye’ye –İktisattan Siyasete Sempozyumu” düzenlendi.Akademisyen Yakup Kepenek, BirGün gazetesinde "Korkut Boratav" başlığıyla kaleme aldığı yazıda sempozyumdaki konuşmasına yer verdi."Korkut ile meslektaşız.
Yıllarca o Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi-SBF Maliye ve İktisat Bölümünde, ben de Ortadoğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünde öğretim üyeliği yaptık" diyen Kepenek, Boratav hakkındaki düşüncelerini şöyle aktardı:Korkut, ünlü halkbilimci Prof.
Pertev Naili-ve öğretmen Hayrünisa’nın çocuğu; ben de okuma yazmayı askerlikte öğrenen Mustafa ile okuma yazma bilmeyen Emine’nin çocuğuyum.
Önemle belirtmek isterim ki, bizi öğretim üyeliğinde eşitleyen ve buluşturan insan aklını özgürleştirmeye dayanan Cumhuriyet’in eğitim politikasıdır.
Korkut Talas Amerikan Koleji, Ankara Gazi Lisesi ben de Beşikdüzü Köy Enstitüsü-Çifteler Yunusemre Öğretmen Okulu; fark dersleri vererek Rize Lisesi.
Korkut Ankara Hukuk’u; ben de aynı fakülteyi dışarıdan bitirdik sonra biri birimizden habersiz iktisada yöneldik.Bizi birleştiren çok önemli bir etkenden daha söz etmeliyim.
Korkut ile benim kuşağım gözlerini, yerinde deyimiyle “özgürlüğe” açtı.
Bizler, “Türkiye’nin Değişimi” çalışmamda “Özgürlüğün En Güzel On Yılı” dediğim “1960’ların özgürlük ortamının ürünleriyiz."İŞİMİZ YERLİ ÜRETİM"Korkut ve benim esas çalışma alanımız “Türkiye ekonomisi” oldu; neden?1960’larda, tıpkı 1930’ların devlet eliyle sanayileşme politikasında olduğu gibi, yerli üretime öncelik verildi.
Ancak bu kez ekonomik ve toplumsal kalkınma bir bütün olarak plana bağlandı.
Böylelikle, ekonominin 1945 sonrasında ABD dayatması ile yaşadığı çok ağır “aks kayması” 1960 sonrasında düzeltilmek istendi.
Genel olarak yerli üretim, daha özelde de “ithal ikameci sanayileşme” yoluyla kalkınma yeniden “egemen ekonomi politikası oldu”.
Ne kadar bilincindeydik, bilemem, ancak biz de “bilimde yerli üretim” yapıyorduk.
İthal ikamesi politikası bizim bilimsel çalışmalarımızı da belirledi.
Korkut “Türkiye’de Devletçilik” çalışmasıyla parladı, bölüşüm, planlama çalıştı; “toplumcu” kişiliğiyle, ekonomi politik baş uzmanı oldu.Bilimsel üretim aynı zamanda bir kültürel ortam işidir; ülkemizde 1960’larda, 1930’larda yaşandığı gibi, yalnız bilimde değil tüm kültür ve sanat dallarında da “ insan yaratıcılığına dayalı” bir “yerli üretim” patlaması yaşanıyordu ve bu durum yerli bilimsel üretimi de çok olumlu etkiliyordu.O yıllarda güçlenen sendikaların, meslek oda ve birliklerinin çağrılarına çoğu zaman birlikte koştuk; bilimsel toplantılarına katıldık.1983'TE ÜNİVERSİTEDEN UZAKLAŞTIRILDILARVe sonra?
Ülkemizde “bilim insanı” olmanın bedeli çok ağırdır.
Korkut ile birlikte çoğu SBF ve ODTÜ’den olmak üzere profesör ve doçent unvanlı çok sayıda kişi 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası uygulamasıyla 1983’te öğretim üyeliğinden uzaklaştırıldık.
Ayrıca, asistan, öğretim görevlisi yüzlerce öğretim üyesi ve adayı da YÖK kararlarıyla üniversiteden uzaklaştırıldı.
Bu arada ekleyeyim, Korkut’un babası da 1948’de Ankara Üniversitesi’nden uzaklaştırılmıştı.Üniversiteden kovulduğumuz yıllarda daha çok birlikte çalıştık; önce, girdi-çıktı yaklaşımıyla Batıkent konut projesinin ekonomik yönünü işledik.
Sonra, Libya’nın Yeşil Devrim’ini yerinde gördük.
Ek olarak, o olağandışı baskı koşullarında birlikte, Yapıt-Toplumsal Araştırmalar Dergisi’ni çıkardık. “Üniversite dışında da bilimsel üretim yapılabilir; üretilen bilgi topluma yayılmalı” tutum ve kararlılığı ile çalıştık.
Korkut yalnız bir “gelir bölüşümü” uzmanı değildir; bilgiyi paylaşmanın da eşi bulunmaz örnek kişisidir.Başını Korkut’un çektiği on bilim insanından oluşan Yazı Kurulu ile Yapıt, Ekim-Kasım 1983’ten sonra iki ayda bir yayımlandı ve; 1986 sonuna kadar yaşadı.
Sonrasını, aramızdaki düşünce uyuşmazlıkları nedeniyle getiremedik.1402 öyküsüne gelince; o yıllarda Ankara’da hakimler vardı.
İdare Hukukçusu Metin Günday’ın yürüttüğü hukuk savaşını kazandık üniversitelerimize döndük.Korkut ile dostluk ve kardeşliğimiz sürüyor.BİRKAÇ ÖNERİM VARKorkut ile yakınlığımın bir sonucu olarak, sizlere gelecek İçin birkaç önerim var:Önce, “bilimsel üretiminizi”, öznel ve nesnel koşullar ne olursa olsun, asla savsaklamayın; “üretin”; bilirsiniz; Fransız iktisatçı J.B.
Say’ın ünlü kuralı geçerlidir: Bilimde de “arz kendi talebini yaratıyor”.İkincisi; Korkut ve benim kuşağımızın bilimden uzaklaştırılmaya çalışıldığımız yıllarda ekonomi biliminde çok büyük gelişmeler yaşandı.
Küresel düzeyde Yapay Zekâ çağı başladı.- Adem’in ilk elmayı ısırdığında Havva’ya söylediği gibi, bugün “büyük bir değişimin eşiğindeyiz” .
Bu yılın Nobel Ekonomi Ödülleri, bilimsel ve teknolojik gelişmeyi “bulan” “içsel büyüme” kuramcılarına verildi; geçen yıl aynı ödülü alanlardan biri de o konuyu çalışan Daron Acemoğlu’ydu.
Özetle, içeriği hızla değişmekte olan ekonomi bilimindeki küresel gelişmelerin bilincinde olmanız gerekiyor.Üçüncü isteğimiz de şu: Türkiye İktisatçılar Birliği oluşturun ve bu tür etkinlikleri çok daha güçlü kurumsallaştırın.Seninle buluşmak çok güzeldi; nice yıllara sevgili Korkut!Odatv.com