Haber Detayı
Nermin Abadan Unat Hoca’nın ardından
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Nermin Abadan Unat, yazdıklarıyla, yetiştirdiği öğrencilerle, sorduğu sorularla, bitmeyen merakıyla yaşamaya devam ediyor. Cumhuriyet’i yalnızca savunmamış; onu düşünerek, yazarak, anlatarak yaşamış bir isim o…
Nermin Abadan Unat’ın ardından yazarken, insan ister istemez kelimelerini yavaşlatıyor.
Çünkü bazı hayatlar hızla anlatılamaz.
Onları anlamak için acele etmemek, cümleleri koşturmamak, hatırlamaya zaman tanımak gerekir.
Ben de bu satırları kaleme alırken bir haber yetiştirir gibi değil; bir randevunun önünde bekler gibi yazıyorum.
Çünkü Nermin Hoca’yla ilgili her şey, durarak ve bakarak anlaşılabiliyor.
Artık çalınmayacak bir kapının önünde durduğumu bilerek, onunla ilk randevumuzu hatırlıyorum.
O günü… Ve daha sonraki bütün buluşmalarımızda, her defasında erken gelip evinin önünde oturduğum o bahçe duvarını… Çok heyecanlıydım; nasıl olmasaydım ki? 2023 yılında, 40.
TÜYAP Kitap Fuarı’nın Onur Konuğu olan Nermin Abadan Unat için bir kitap hazırlayacaktım.
Bu, benim için büyük bir onur olduğu kadar ciddi bir sorumluluktu.
Kendimi çok şanslı, çok ayrıcalıklı hissediyordum.
Onu yormadan, hakkını vererek çalışmalıydım.
Oysa çalışma haftaları birbirini izledikçe, Hoca bana “Sizi çok yorduk Faruk Bey” demeye başlayacak; ben de onun aslında hiç yorulmadığını, tam tersine çalıştıkça açıldığını, antrenman yapan bir sporcu gibi forma girdiğini fark edecektim.
Cumhuriyet’in yaşayan belleği Kapıyı her çaldığımda beni asistanı Ayla Yüksel karşılıyordu.
Kucağından hiç inmeyen Toto da mutlaka oradaydı; sevinçle etrafımda dolanıyordu.
Ayla Hanım’la ilk randevu öncesinde epey telefonlaşmıştık.
Yedi yıldır, 7/24 Nermin Hoca’nın yanındaydı.
İlk buluşmamızda evin içindeki düzen, özen, dikkat ve sessizlik daha kapıdan girer girmez kendini hissettirmişti.
Biraz sonra elini sıkacağım kişi, yalnızca bir akademisyen değil; Cumhuriyet’in yaşayan belleğiydi.
Bir efsane tam karşımdaydı.
Ve o efsane, bütün sadeliğiyle bana bakıyordu.
Hoca koltuğuna geçti, Toto hemen kucağına atladı.
Ben de karşısına bir sandalye çektim.
Sıcak bir yaz günüydü; klimalar, vantilatörler çalışıyordu ama asıl serinlik onun zihnindeydi.
Kulaklık taktığı hâlde duyma sorunu yaşıyordu; buna rağmen çevresine olan ilgisi hiç azalmamıştı.
Masanın üzerindeki her şeyi okuyor, iPad’inden haberleri takip ediyor, gözünden hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyordu.
Merak, onun hiç zayıflamayan kasıydı.
Müthiş fotoğraf arşivi Ayla Hanım’la sohbetlerimiz sırasında evde müthiş bir fotoğraf arşivi olduğunu öğrenmiştim.
Daha doğrusu, bir ömür… Nermin Abadan Unat, yoğun çalışma hayatı boyunca geçmişin görüntülerini biriktirmiş, kimi fotoğrafların arkasına küçük hatırlatıcı notlar düşmüştü.
Ama çoğuna gerek yoktu; çünkü isim isim yıl yıl zaten hatırlıyordu.
Önce bir “kazı” çalışması yaptık.
Daha önce Kum Saatini İzlerken adıyla yayımlanan kitabının genişletilmiş yeni baskısını Yüz Yıllık Umut ismiyle yayına hazırlayan Ayla Yüksel’le birlikte, albümleri salondaki masanın üzerine yığdık.
O bir ön seçim yapıyor, ben de bu fotoğraflar arasından hangilerini kullanabileceğimizi belirliyordum.
Fotoğraflar yalnızca geçmişi göstermiyor; bir hayatın nasıl kurulduğunu da anlatıyordu.
Kitap çalışmasına başlamadan önce, Yüz Yıllık Umut’un yanı sıra Sedef Kabaş’ın hazırladığı Hayatını Seçen Kadın: “Hocaların Hocası” Nermin Abadan Unat adlı söyleşi kitabını da okumuştum.
İkinci aşamada, Nermin Abadan Unat’ı seven dostlarından ve yetiştirdiği öğrencilerinden bu kitaba özel yazılar istedik.
Yazılar peş peşe gelmeye başladı.
Her biri, Hoca’nın hayatlara nasıl dokunduğunu başka bir yerinden anlatıyordu.
Okudukça, onun yalnızca akademik bir otorite değil, aynı zamanda bir yol açıcı olduğunu daha iyi görüyordum.
Oğlu Mustafa Kemal Abadan Amerika’da yaşıyordu.
Onunla Zoom üzerinden iletişim kurdum.
Nermin Hoca koyu bir Atatürkçüydü; Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Mustafa Kemal Atatürk’e gönülden bağlıydı.
Ülkesi için her şeyi yapmaya hazırdı.
Oğlunun adı da bu sevginin doğal bir uzantısıydı.
Mustafa Kemal Abadan, annesini anlattığı yazısıyla kitapta yerini aldı.
Seçtiklerimizi Hoca’ya göstermenin zamanı geldiğinde hayranlığım bir kez daha arttı.
Fotoğrafları o yorumluyor, anlattıklarını kendi ağzından, üslûbunu bozmadan aktarıyordum.
Görselleri mümkün olduğunca kronolojiye sadık kalarak sıralıyorduk.
Yardım rica edene kadar boş durmuyor; masanın üzerinde gördüğü her şeyi okuyor, ekrandaki fotoğrafların altındaki tashihleri işaret ediyordu.
Bir sonraki randevu saatini hep iple çekiyordum.
Nermin Abadan Unat, 103. doğumgününde Ömer Koç ile… İnce, zarif espriler Akşamüstü çaylarımızı hiç ihmal etmedik.
Mutlaka çikolata olur, çayın yanına birkaç tatlı kurabiye eşlik ederdi.
Çaylarımızı yudumlarken bile çalışmaya devam ederdik.
Bu aralarda Hoca’nın ne kadar esprili olduğunu da fark etmiştim.
İnce, zarif, göz ucuyla yakalanan espriler… Zekâsı kadar incelikliydi.
Çalışmalar ilerledikçe, Hoca’nın etrafındaki sevgi halkasını daha yakından görme fırsatım oldu.
Hazırlıkların sonlarına doğru, 103. doğum gününü kutlamak için dostları, doktorları ve öğrencilerinden oluşan küçük bir grupla bir araya geldik.
O akşamın, kitabın başlarında yer alması gerektiğine karar verdim.
Hoca’ya gösterilen sevgi ve saygı, bir kez daha somutlaşmıştı.
O gece, belleğimde her zaman özel bir yerde duracak.
Aldığı onlarca ödülden kimilerini, yazdığı çok sayıdaki kitabından bazılarını da eklediğimizde çalışmanın tamamlandığını hissettim.
İsmini “Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Cumhuriyeti Yaşayan Asırlık Çınar - Nermin Abadan Unat” olarak belirledik… Eşsiz bir eğitimdi Yaz ayları boyunca yanında aldığım bu eşsiz “eğitim” ne yazık ki sona ermişti.
Hoca’yla şükran duygularımı ifade ederek vedalaştım… O günden bugüne iki yıl geçti.
Nermin Abadan Unat Hoca artık aramızda değil.
Ama aslında eksilmedi.
Yazdıklarıyla, yetiştirdiği öğrencilerle, sorduğu sorularla, bitmeyen merakıyla yaşamaya devam ediyor.
Cumhuriyet’i yalnızca savunmamış; onu düşünerek, yazarak, anlatarak yaşamış bir isim o… Nermin Abadan Unat için bir kitap yapmak benim için büyük bir onurdu.
Ama ondan öğrendiklerim, sayfalara sığmaz… Vefat haberini alınca hissettim ki evinin önündeki o bahçe duvarına oturmayı bile özlüyorum… Okurlar, yazarlar ve kitaplarla bir kez daha buluşuyorYaşam Keyfi