Haber Detayı

Japonların uçan tekneleri TSK’ya yakışır mı?
Metin akgerman aydinlik.com.tr
19/12/2025 20:55 (6 gün önce)

Japonların uçan tekneleri TSK’ya yakışır mı?

Japonların uçan tekneleri TSK’ya yakışır mı?

Yakın zamanda İsrail, G.

Kıbrıs ve Yunanistan, Türkiye’ye karşı yeni bir askerî ittifak kurdular ve bu aralar Ege’de adalara Yunanistan, İsrail füzelerini kurmakta.

Yunanistan için gayet akılcı bir çözüm olduğunu kabul etmeliyiz; ucuz, mobil ve füze atabilen sistemleri yaygın olarak adalara kuruyorlar.

Ege’deki adaların yakınlığından ve çokluğundan dolayı, bir savaş durumunda bu denizin bizim donanmamıza büyük ölçüde kapanacağını ve Marmara/Karadeniz ile Akdeniz arasında gemi transferinde zorlanacağımız belli.

Gelin, hava ve deniz entegrasyonunu güçlendirici ve Ege kapansa dahi iki denizi bağlayabilecek bazı çözümler üzerinde düşünelim.

Türkçemizde denize inip kalkabilen uçaklar için tek terim kullanıyoruz; bu da “deniz uçağı” terimi.

İngilizcede üç farklı terim kullanılıyor.

İlki genel terim olan “seaplane”.

Diğeri bunun özel bir çeşidi olan “flying boat” (uçan tekne), sonuncusu ise diğer tür olan “floatplane” (yüzen uçak).

Uçan teknede uçak, yuvarlatılmış alt gövdesinin üzerine denize iner.

Uçak büyük ise bu tip tercih ediliyor.

Yüzen uçak ise daha küçük deniz uçakları için kullanılıyor ve gövde üzerine değil, tekerlek yerine takılan kızaklara iniyor.

Küçük deniz uçakları, Türkiye’de de aşina olduğumuz minik uçaklar.

Üç-beş milyon dolarlık uçaklar bunlar.

Bu yazının konusu bunlar değil.

Bu yazının konusu, büyük deniz uçakları; yani tonlarca yük taşıyan, 5.000 km menzile gidebilen, askerî ve sivil birçok görevi yapabilen, kara veya denize iniş/kalkış yapabilen, yüz milyon dolar civarına satılan uçaklar, yani “uçan tekne” tipi olanlar.

Geleneksel olarak NATO tarafından Türkiye’ye biçilen rol, çok sayıda asker istihdamı ve tekerlekli kara araçları ile kara ordusuna yatırım yapılması olmuştur.

Türkiye’nin ufkuna “Doğu ile kara savaşı” vizyonu konmuştur.

Deniz ve hava muharebesi ise NATO’daki müttefiklere (!) bırakılmıştır.

Bugün geldiğimiz durumda Türkiye’ye tehditler Doğu Akdeniz’den gelmektedir ve namlular deniz tarafından çevrilmektedir.

Türkiye bir süredir savunma vizyonunda NATO’nun kendisine çizdiği çerçevenin dışına çıkıyor ve deniz, hava, füze sistemleri, radar sistemleri, uzay sistemleri, siber savaş, sualtı savaşı konularında da çalışmalar yapıyor ve ürünler üretiyor.

Bunlar doğru yönde yapılan çalışmalardır; %100 desteklenmelidir.

Gelelim konumuz olan uçan tekne konusuna.

TSK envanterinde bildiğimiz kadarıyla böyle bir ürün yok.

Yani sudan veya pistten kalkıp inebilen, kayda değer miktarda personel ve kargo taşıyabilen bir deniz uçağımız yok.

Bu uçaklar açıkçası bütün orduların hakkını vererek kullanabileceği aletler değiller.

Ordusu birinci ligde olan bazı ülkelerde sadece bu aletlerden var.

Türünün en ileri örnekleri neler?

Japonların ShinMaywa US-2 modelleri var ve genelde Atlantik ülkelerine satılıyor.

Çinliler AVIC AG600 modelini geliştirip ürettiler.

Rusların da Beriev Be-200 modelleri var.

Çin’in uçağı, bunlar arasında en son geliştirilen ve kapasite ve menzil olarak en üst seviyede olanı.

Bu uçakların aralarında fonksiyonel farklılıklar olmakla beraber genel olarak hepsi şu görevlerde kullanılabiliyorlar veya kolayca uyarlanabiliyorlar: 1.

Yangın söndürme 2.

Arama-kurtarma 3.

Deniz gözetleme, keşif, denizaltı harbi 4.

Denize komando/dron/mayın/sensör indirme veya toplama 5.

Denizaltı ve petrol platformu gibi kritik platformlara malzeme/personel/cephane/ akaryakıt tedariki 6.

Diğer kargo uçağı görevleri Hatırlarsanız, Rusların Beriev Be-200 uçağı bizim Ege Bölgesi’nde 2021 yazında yangın mücadelesi sırasında düşmüştü ve hem Rus hem Türk personel can kayıpları oluşmuştu.

Birçok ülke ordusuna son senelerde bu tür uçakları katmaya çalışıyor.

Neden?

Çünkü son senelerde gelişen dron uygulamaları, deniz, hava, denizaltı operasyonlarını daha entegre hâle getirme zorunluluğu doğurdu.

Ne kadar gelişmiş hava savunma sistemleri olsa dahi gemiler artık sürü dronlar karşısında çok daha zayıflar.

Sadece savaş gemileri değil, ticaret gemileri de hedef alınıyor.

Limanda, açıkta, her yerde gemiler vurulabiliyor.

Denizden personel kurtarma ihtiyacı da arttı ve önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecek.

Peki denizden personelinizi, asker veya sivil, nasıl kurtaracaksınız?

Helikopterlerin menzili, taşıma kapasitesi ve havada kalma süreleri çok sınırlı.

Bir kaza durumunda, menzili yetse dahi defalarca kıyıya git-gel yapması gerekiyor.

Bu uçan tekneler ise denize inip sudan düzinelerce yaralıyı kurtarabiliyor ve helikoptere göre enerji verimi daha yüksek cihazlar.

Binlerce kilometredeki açık denizden düzinelerce personeli tek seferde kurtarabiliyorlar.

Dron çağı için de bu aletler çok uygun.

Binlerce kilometre uçup, denize inip askerî dronları, elektronik casusluk ekipmanlarını veya sualtı komando ekiplerini bırakıp geri toplayabiliyorlar.

Denizaltılar açık denizde bozulduklarında veya bir durum oluştuğunda onlara ekipman, cephane, mühendis vb. tedarigi bu aletler ile mümkün.

Bu özellikler dışında normal kargo uçaklarının yapabildiği işleri de yapabiliyorlar.

Yani özel radar podları veya ilgili ekipmanlar takılarak bunlar ile elektronik karıştırma, hedef belirleme, elektronik istihbarat, denizaltı harbi vb. işleri yapmak mümkün.

Peki bu aletler bu kadar marifetli ise neden herkes kullanmıyor?

Çünkü hem alım maliyetleri yüksek hem işletme maliyetleri yüksek.

İşletme maliyeti belki normal kargo uçağından %50 pahalı.

Tatlı suya inerse nispeten daha az yüksek ama tuzlu su operasyonlarında bakım masrafı artıyor; malum, tuzlu su çoğu metalde korozyon yapıyor ve uçakların operasyon sonrası temizliği, belirli kontrolleri vb. gerekiyor.

Motorların ömrü de yine sıçrayan tuzlu su damlaları sebebiyle muhtemelen daha kısa oluyordur.

Gövdeyi suya indirmek de açıkçası uçak mühendislerinin ve pilotların pek sevdiği bir durum olmasa gerek.

Gövde buna göre sağlam yapılıyor ama ne olsa her denize iniş önemli bir mekanik şok yaratıyor.

Ülkemizin malum üç tarafı denizlerle çevrili ve bütün denizlerde bir olay var.

Her gün başka heyecan.

Ayrıca Somali, Libya gibi önemli kıyı ülkelerine karşı bazı sorumluluklar üstlenmiş vaziyetteyiz ve askerlerimizi buralara konuşlandırdık.

Bu uçan teknelerin ordumuz için bir lüks değil, bir ihtiyaç olduğunu bu bağlamda kabul edebiliriz.

Diğer tarafta elbette askerî bütçemiz sınırsız değil; belirli öncelikler ve planlar var.

Makul bir ara çözüm belki şu olabilir: Kısa dönemde az adette, misal iki tane bu aletlerden satın alabiliriz.

Fiyat-performansa ve diğer koşullara göre TSK karar verir; Çin olabilir, Japon veya Rus ürünleri olabilir ve hızlıca donanmamıza bu ürünler ile yeni yetkinlikler kazandıralım.

Misal Japon uçağı dört adet Rolls-Royce motoru kullanıyor; bizim geçenlerde satın aldığımız C-130J uçaklarında kullanılan aynı motorlar.

Bunu belirtme sebebim, zaten Rolls-Royce ile bu konuda bir motor bakım anlaşmamız olabilir ve yerel bazı tesis kurulumları yapılıyor olabilir.

Malum bu işte esas olay motor konusu; motor tam performanslı çalıştıkça bu aletler her şekilde havalanabiliyor ve zor durumdan kendini kurtarabiliyor.

Zor koşullarda bir motor bozulsa dahi kalan üç motor uçağı kurtarıyor.

Diğer gövde işlerinin bakımını, paslanma mücadelesini vb. zaten bizim uçak bakım sanayisi uzun yıllardır gayet başarılı yapabiliyor.

Diğer taraftan uzun vadede daha önemli proje ise bu ürünlerin yerli geliştirilmesi olabilir.

Bunun için insanlı versiyon uzun ve pahalı bir süreç olacaktır.

Nihayet asıl öneriye gelelim.

Bizim kısa vadede bu denize inip kalkan uçak ile kazanacağımız yetkinliklere yerli ve ucuz olarak kavuşmamızın tek yolu, buna uygun İHA geliştirmek olabilir.

Yani Japon ShinMaywa US-2’nin 130 milyon dolar satış fiyatı ve yılda 50 milyon dolar bakım maliyeti yerine, gelin bu uçağın daha küçüğünü İHA kategorisinde hızlıca üretip sahaya sürelim; zaten çoğu komponent ve yazılım hazır.

Peki nasıl olacak?

Bir uçan tekne İHA’sı ile (UTİHA diyelim) arama-kurtarma, denizaltı destek, komando operasyonları vb. bunlar yapılabilir mi?

Nasıl bir harekât konsepti içerisinde bu mümkün olabilir?

Bunun için tasarlayabileceğimiz harekât konseptinde İHA ve UTİHA’nın beraber uçması, yani çift olarak görev yapması gerekebilir.

Bu tür harekât konseptleri zaten askerî havacılıkta yaygındır.

Misal Fransızlar Rafale uçaklarını genelde çiftli kullanırlar.

Bir uçak mühimmat yüklüdür, radarını açmaz (yani radar dalgası yaymaz) ve görevi hedefi imha etmektir; diğer uçak ise radar açar, hedefleme yapar ve hedefi vurucu uçağa bildirir.

Böylece hava savunması pek bir şey yapamadan işi bitirirler.

Bizim Libya’daki askerî üssümüz de hatırlarsanız bu şekilde Rafale uçakları tarafından bombalanmıştı.

Bizim UTİHA da misal TUSAŞ’ın ANKA dronu ile beraber göreve çıkabilir.

UTİHA denize indiğinde ANKA yine yukarıdan ilgili unsurlar ile iletişim, komuta ve saha kontrolünü sağlar, merkeze görüntü aktarır.

Denize iniş sürecinde ise ufuk konumlandırması, dalga ve rüzgâr ölçümlemeleri ve aviyonik ayarlar konusunda ANKA destek verebilir.

UTİHA’nın deniz üzerinde görevi bitince bırakacağı veya alacağı dronu, komandoyu, torpidoyu, yaralı personeli, yedek parçayı vb. halledip kalkmasını ve güvenle ilgili üsse geri dönmesini sağlayabilir.

Görev sırasında denize bırakılan işaret fişekleri ile gündüz veya gece işaretlemeler de yapılabilir.

Bir İHA’nın denize inişi, yazılım açısından uçak gemisine iniş ile benzer özellikler gösterebilir.

Baykar’da zaten bu yazılımların hazır olduğunu biliyoruz.

Gönül bu projeleri devlet kurumumuz olan TUSAŞ’a vermekten yana.

Diğer taraftan Baykar’ın ne kadar hızlı ürün geliştirebildiğini göz önüne aldığımızda bu seçim daha güç hâle geliyor. (Yapay zekaya bir  model çizdirdim, tam anlaşamadık bu kadar oldu, kanatlara ilave dengeleyici yüzer kızak gerekli) Türkiye’nin civarındaki denizlerde on binlerce tekne var; yelkenlilerden motoryatlara, denizaltıdan uçak gemisine ve son dönemde su üstü dronlarına kadar ne ararsanız var.

Donanmaların derdi, denizin dibindeki boru hatlarını havaya uçurmak, deniz dibinden telekom kablosu geçirmek, olan kablolara elektronik böcekler eklemek, dibe sensörler yerleştirmek ve dronlar salmak.

Sürekli bir yerlerde deniz kazaları oluyor, sahillerde orman yangınları çıkıyor ve askerî ihtiyaçlar hızla artıyor.

Askerî kabiliyetleri en üst seviyede olan az sayıda ülkenin sahip olduğu uçan tekne yetkinliklerini hem sivil hem askerî amaçlar için hızla devreye alacak politikaları geliştirmemiz uygun olabilir.

Adalar Denizi’ndeki krizlerden Kıbrıs’a, Libya sahillerinden Somali sahillerinde petrol sondajı yapan gemilere destek vermeye kadar birçok görevde işe yarayabilirler.

Ege Denizi’nin savaş durumunda kapanması durumunda bu uçan teknelerin Karadeniz ve Akdeniz arasında görev yapması ve deniz unsurlarına destek vermesi mümkün olabilecektir.

Not: Somali konusu hazır açılmışken; Somali’de balıkçılık halkın önemli bir geçim kaynağıdır ve OYAK’ın bu konuda yatırım açıklaması, bazı Somalili sosyal medya çevrelerinde Somali kaynaklarının Türkiye tarafından sömürüldüğü yönünde algılanmasına yol açmıştır.

Balıkçılık gibi insanların hayatına dokunan bir konuda doğru mesajları vermek ve yapılacak balıkçılık yatırımlarının (muhtemelen buzhane ve işleme/paketleme tesisi) Somali’de net istihdam yaratacağı ve kazanılan kaynakların tamamen Somali’de değerlendirileceği şeklinde iletişimin kurulması uygun olabilir.

Belki Somali’deki balıkçıların değerlendiremediği mesafedeki balık kaynaklarının sürdürülebilir şekilde değerlendirileceği ve yabancı teknelerin işinden pay alınacağı da vurgulanabilir.

İlgili Sitenin Haberleri