Haber Detayı
Kemer sıkma politikaları Batı’ya hizmet eder
Kemer sıkma politikaları Batı’ya hizmet eder
Kemer sıkma politikaları (acı reçete, sıkılaştırma, dezenflasyon programı gibi çeşitli isimlerle de adlandırılan), neoliberal ekonomi politikalarının en temel uygulama araçlarından biri olarak özellikle 1980 sonrası dönemde, gelişen ülkelerde yoğun şekilde uygulanmıştır.
Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve bazı Batılı finansal kuruluşların yönlendirmesiyle hayata geçirilen bu politikalar; talebi daraltma, alım gücünü düşürme, reel ücretleri baskılama, kamu harcamalarını kısma, sosyal devlet mekanizmalarını zayıflatma ve kamu varlıklarını özelleştirme gibi araçlardan oluşan kapsamlı bir “politika paketi”dir.
Teorik olarak sözde amaç; enflasyonla mücadele, bütçe disiplinini sağlama, makroekonomik istikrar yaratma ve yabancı sermaye için “güvenli yatırım ortamı” oluşturmaktır.
Ancak tarihsel pratik söz konusu politikaların bu sonuçları üretmediğini, aksine ekonomik kırılganlıkları derinleştirdiğini, gelir dağılımını bozduğunu, siyasal istikrarsızlıkları artırdığını, kimi ülkelerde darbelere, toplumsal ayaklanmalara hatta iç savaşlara yol açtığını göstermektedir.
NEOLİBERAL DÜŞÜNCE VE ‘ACI REÇETE’ Neoliberal düşünce, 1970’lerin ekonomik krizleri ve petrol şokları sonrası yükselişe geçen, devletin ekonomideki rolünü küçülten, piyasa mekanizmasını mutlaklaştıran ve sermaye hareketlerini serbestleştirmeyi ekonomik gelişmenin temel şartı olarak gören bir anlayıştır.
Bu yaklaşımın entelektüel ve ideolojik merkezi Chicago Üniversitesi Ekonomi Fakültesi ve özellikle Milton Friedman etrafında şekillenmiştir.
Chicago Okulu; devlet harcamalarının kısılması, kamu sektörünün küçültülmesi, sosyal harcamaların azaltılması, para politikası ile enflasyon kontrolü gibi araçları ekonomik “bilimsel zorunluluk” olarak sunmuştur.
Ancak bu politikalar bilimsel olmamakla birlikte tamamen ideolojik amaçlar taşımıştır.
Friedman ve takipçileri özellikle gelişen ülkeleri, geniş kamu sektörü ve sosyal devlet politikaları nedeniyle “verimsiz” olarak tanımlamış, bu ülkelerin küresel kapitalist sisteme daha entegre olması adına kemer sıkma politikalarını bir “terbiye aracı” olarak önermişlerdir.
Bu çerçevede IMF, Dünya Bankası ve Batılı finans merkezleri aracılığıyla ‘yapısal uyum programları’ devreye sokulmuş; çeşitli ekonomik sorunlar yaşayan ülkeler bu programlara mahkûm edilmiştir.
TÜRKİYE’DE BİTMEYEN KEMER SIKMA DÖNGÜSÜ Türkiye, 24 Ocak 1980 kararlarıyla neoliberal dönüşüme geçen ülkelerin başında gelmektedir.
Bu süreçte; döviz serbestleştirilmiş, ithalat ve sermaye hareketleri liberalize edilmiş, kamu sektörü küçültülmüş özelleştirmeler başlatılmış, ücretler baskılanmış, sosyal devlet geriletilmiştir.
Türkiye 1980 sonrası dönemde pek çok kez kemer sıkma politikaları uygulamış, 1994 krizi, 1998 krizi, 2001 krizi sonrasında benzer yapısal programların devreye girdiği dönemler olmuştur.
Teoride bu programların amacı enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrar sağlamaktır.
Ancak Türkiye örneği göstermiştir ki; enflasyon hiçbir dönemde kalıcı ve yapısal biçimde düşürülememiştir.
Döviz kuru krizleri tekrarlamış, ekonomik kırılganlıklar artmıştır.
Sanayileşme ve üretim kapasitesi güçlenmemiş, aksine ithalat bağımlılığı derinleşmiştir.
Gelir dağılımı bozulmuş, emek kesimi yoksullaşmış, orta sınıf zayıflamıştır.
Batıya ekonomik bağımlılık daha da artmıştır.
Türkiye’nin yaşadığı deneyim, kemer sıkma politikalarının kalıcı istikrar sağlamaktan çok, ekonomiyi kısa dönemli finansal dengelere mahkûm ettiğini ve yapısal sorunları derinleştirdiğini somut biçimde ortaya koymaktadır.
ACI REÇETE: YOKSULLUK, AYAKLANMA, KAOS Uluslararası ölçekte sayısız ülkede neoliberal politikalar uygulandı.
Bunlardan birisi olan Sudan’da IMF direktifleri doğrultusunda uygulanan yakıt ve ekmek sübvansiyonlarının kaldırılması, kamu harcamalarının kesilmesi ve fiyat artışları, 2018–2019 döneminde büyük halk ayaklanmalarına yol açmıştır.
Sudan’daki ekonomik daralma yalnız ekonomik değil, rejim krizine dönüşmüş, önce darbe olmuş ve sonrasında uzun yıllar süren iç savaş başlamıştır.
Tunus, ‘Arap Baharı’ adı verilen Sorosçu hareketlerin başladığı ülke olarak tarihsel bir örnek sunmaktadır.
IMF ile yapılan anlaşmalar sonrası sosyal harcamaların azaltılması, fiyatların yükselmesi ve işsizliğin artması geniş kitlelerde umutsuzluk ve öfke yaratmış; bu durum siyasi patlamaya dönüşmüştür.
Tunus’ta kemer sıkma politikaları yalnız ekonomik değil toplumsal dokuyu da zedelemiştir.
Mısır’da benzer şekilde sübvansiyonların kaldırılması ve IMF programları çerçevesinde uygulanan tasarruf politikaları, geniş halk kesimlerinin yaşam maliyetlerini dramatik biçimde artırmıştır.
Bu baskı sosyal ve siyasi gerilimlere zemin hazırlamış, toplumsal huzursuzluk kronik hale gelmiş, darbeye kadar uzanan süreci tetiklemiştir.
SONU GELMEYEN KRİZLER Arjantin, 1990’lar boyunca IMF gözetiminde yürütülen yapısal uyum programlarının ve kamuoyuna “acı reçete” olarak sunulan neoliberal reformların en çarpıcı örneklerinden biridir. 1991’de uygulanan Convertibility Planı ile peso, bire bir kur üzerinden dolara sabitlenmiş; sıkı para politikası, özelleştirmeler, kamu harcamalarında kesintiler ve esnek işgücü piyasası uygulamaları “istikrar” paketinin ana unsurlarını oluşturmuştur.
Bu programlar, başlangıçta enflasyonu düşürmüş gibi görünse de zamanla ekonomi kırılgan bir yapıya sürüklenmiş; yüksek faiz, artan dış borç, sanayide zayıflama ve işsizlik sorunları derinleşmiştir. 2001 yılında Arjantin tarihteki en büyük temerrütlerinden birini yaşamış; GSYİH sert biçimde daralmış, yoksulluk ve işsizlik patlamış, bankalara yönelik “corralito” kısıtlamaları sokak protestolarına ve siyasi krize yol açmıştır.
IMF’nin kendi iç değerlendirme raporları bile krizin “yıkıcı ekonomik ve sosyal etkileri” olduğunu ve kurumun politikalarının ciddi şekilde sorgulandığını kabul eder.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ 1997 Asya finans krizinde en ağır darbeyi alan ülkelerden biri Endonezya oldu.
Kriz sırasında rupiah hızla değer kaybetti, dış borç çevrilemez hale geldi ve IMF, karşılığında sert kemer sıkma koşulları içeren bir program dayattı: kamu harcamalarında kesintiler, sübvansiyonların kaldırılması, faiz oranlarının çok yüksek seviyelere çıkarılması (örneğin 1998’de yıllık faiz oranları yüzde 70’lere kadar yükseltildi) ve kapsamlı yapısal reformlar.
Sonuçta gıda ve yakıt fiyatları fırladı; yoksulluk keskin biçimde arttı, işsizlik büyüdü.
Bu ekonomik çöküş, 1998’de kitlesel protestolar, ayaklanmalar ve şiddet olaylarıyla birleşerek Suharto rejiminin devrilmesine yol açtı.
Suharto’nun 32 yıllık iktidarı, IMF destekli “istikrar programı”nın uygulanması sürecinde çöktü.
Endonezya örneği, şok tedavisinin sadece ekonomik değil, rejim düzeyinde bir sarsıntı ve uzun süreli kurumsal zayıflık üretebileceğini gösteren kritik bir vakalardan biridir.
İFLASA SÜRÜKLENEN ÜLKELER Her ne kadar Latin Amerika ve Asya odaklı konuşsak da Yunanistan, 2010 sonrası dönemde IMF–AB–AMB “Troika”sının dayattığı kemer sıkma politikalarının dramatik sonuçlarını görmeden geçilemeyecek bir örnek. 2010’da başlayan borç krizine karşılık uygulanan programlar; kamu harcamalarında sert kesintiler, maaş ve emekli aylıklarının düşürülmesi, özelleştirmeler ve vergi artışlarıyla klasik bir neoliberal “sıkılaştırma paketi”ydi.
Bu süreçte Yunan ekonomisi GSYİH’nin yaklaşık dörtte birini kaybetti, işsizlik oranı yüzde 27’ye, genç işsizlik yüzde 50 civarına çıktı, nüfusun yaklaşık üçte biri yoksulluk veya sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya kaldı; ciddi bir bölümünün “ağır yoksulluk” koşullarına itildiği raporlandı.
Bugün teknik olarak Yunanistan makro göstergelerde toparlanma yaşıyor gibi görünse de hem akademik çalışmalar hem de güncel haber analizleri kamusal hizmetlerde kalıcı tahribat, nesiller arası yoksullaşma ve süregelen toplumsal travmaya işaret ediyor.
Yunanistan örneği, “borç krizine karşı kemer sıkma = istikrar” iddiasının ne kadar tartışmalı olduğunu, uzun süren bir sosyal yıkım pahasına sınırlı bir mali disiplin elde edildiğini gösteriyor.
SİYASİ MÜHENDİSLİK ARACI Bu örnekler, kemer sıkma politikalarının yalnız ekonomik bir araç olmadığını; toplumsal istikrarı tehdit eden, siyasal yapıları sarsan ve hatta rejimleri devirebilen etkiler yarattığını göstermektedir.
Kemer sıkma politikaları, en çok dar gelirli kesimleri ve orta sınıfı etkiler.
Ücretlerin baskılanması, sosyal harcamaların kesilmesi ve kamu hizmetlerinin pahalılaşması, yoksulluğu artırır.
Buna karşılık oligopol büyük sermaye kesimleri ve finans çevreleri bu süreçten çoğu zaman kazançlı çıkar.
Talebin daraltılması üretimi düşürür, işsizliği artırır ve yatırım iştahını bastırır.
Ekonomi küçülürken sosyal gerilimler artar.
Kemer sıkma politikaları, gelişen ülkeleri küresel finans sistemine daha bağımlı hale getirir.
Bu ülkeler kendi kalkınma politikalarını geliştiremez, sürekli dış kaynak ihtiyacı içinde kalır.
Bu politikaların hemen sonrasında istisnasız siyasi krizler çıkmış, bazı ülkelerde darbe hatta iç savaş yaşanmıştır.
BATININ KONTROL MEKANİZMASI Chicago Okulu’nun önerdiği ekonomik model, yalnız ekonomik araç olarak değil, aynı zamanda jeopolitik ve stratejik bir araç olarak değerlendirilmelidir.
Gelişen ülkelerin bağımsız sanayi politikaları, kamu destekli kalkınma modelleri ve stratejik sektörlere devlet müdahalesi gibi seçenekleri, neoliberal anlayış “piyasa dışı ve zararlı” olarak damgalamıştır.
Bu çerçevede kemer sıkma politikaları, ekonomik bağımsızlığı sınırlayan, milli kalkınma projelerini zayıflatan, ülkeleri finansallaşma ve borç ilişkilerine mahkûm eden, siyasi karar mekanizmalarını dış bağımlılık altında tutan bir kontrol ve dizginleme mekanizması olarak işlev görmüştür.
ÇIKIŞ; MİLLİ EKONOMİ MODELİ Sonuç olarak Türkiye’de son iki buçuk yıldan beri izlenen ekonomi programı yeni bir program değil, bildiğimiz kemer sıkma politikalarının bugünkü şartlara uyarlanmış halidir.
Neoliberal kemer sıkma politikaları, gelişen ülkeler (buna gelişmiş kapitalist ülkeler de dahildir) için çoğu zaman “çözüm” değil, krizi kalıcılaştıran bir süreç yaratmıştır.
Türkiye için gerçek çözüm üretim odaklı kalkınma stratejileri, sosyal devletin güçlendirilmesi, gelir adaletinin sağlanması ve ulusal ekonomik politikaların bağımsız şekilde tasarlanmasıdır.
Aksi halde kemer sıkma döngüsü, Türkiye’yi sürekli kriz, yoksulluk, ekonomik-politik istikrarsızlık girdabında tutmaya devam edecektir.
Kaynakça; 1.
Stiglitz, Joseph E.
Globalization and Its Discontents.
W.
W.
Norton & Company, 2002. 2.
IMF Country Reports ve Yapısal Uyum Programları Analizleri, çeşitli ülkeler üzerine raporlar. 3.
Naomi Klein.
The Shock Doctrine: The Rise of Disaster Capitalism.
Metropolitan Books, 2007. 4.
UNCTAD Reports on Developing Economies (çeşitli yıllar) — Kalkınmakta olan ülkelerde neoliberal politikaların etkilerine ilişkin değerlendirme raporları.