Haber Detayı

Eleştirmenler seçti: 2025'in en kötü filmleri
Chip galeri chip.com.tr
24/12/2025 16:43 (1 gün önce)

Eleştirmenler seçti: 2025'in en kötü filmleri

2025 yılında vizyona giren ve eleştirmenlerden düşük not alan en kötü filmler açıklandı. Variety yazarlarına göre sinemanın bu yıl yaptığı en büyük hatalar burada.

Kötü filmler keyif vermez ama üzerlerinde konuşmak her zaman eğlencelidir.

Üstelik bu konuşmalar sandığımızdan daha anlamlıdır.

Sinema dünyasında sıkça dile getirilen bir görüşe göre “yılın en iyileri” listeleri saygın ve değerlidir; “en kötüler” listeleri ise gereksiz, hatta acımasızdır. 2025 boyunca pek çok vasat ve başarısız yapımı izleyen baş eleştirmenler Owen Gleiberman ve Peter Debruge’a göre, yılın en kötü filmlerini seçmek yalnızca alay etmek değil; sinemanın hangi hatalara düşmemesi gerektiğini görmek açısından da öğretici bir egzersiz.

Çünkü her kötü film, kaçınılması gereken sinemasal yanlışların bir özeti gibidir.

İşte bu yılın “izlemesi değil ama okuması keyifli” en kötü filmleri.Owen Gleiberman’a göre 2025’in en kötü 5 filmi 1.

Eden Ron Howard imzalı bu tarihsel drama, 1929’da Galapagos Adaları’nda geçiyor ve izleyiciyi kısa sürede sabır sınırlarını zorlayan bir karakter grubunun içine bırakıyor.

Başta tuhaf olan bu karakterler, ilerledikçe itici ve sonunda katlanılmaz hâle geliyor.

Avrupa toplumunu reddeden bir doktoru canlandıran Jude Law, abartılı ve sinir bozucu bir performans sergiliyor.

Filmin en tuhaf yanı ise izleyicinin bu karakterle empati kurmasını beklemesi. “Robinson Crusoe” ile “Kim Korkar Virginia Woolf’tan?” karışımı gibi duran yapım, adının aksine cennetten çok bitmeyen bir cehennem hissi veriyor.2.

Five Nights at Freddy’s 2 Video oyunları mantık aramayabilir; ancak filmler en azından temel bir anlatı tutarlılığına ihtiyaç duyar.

Ne yazık ki bu devam filmi, ilk filmden bile daha dağınık.

Ortada ne gerilim var ne korku ne de kan.

Freddy Fazbear’s Pizza’daki animatronik maskotlara hapsolmuş çocuk hayaletleri ilginç bir fikir gibi dursa da karmaşık arka plan hikâyesi her şeyi boğuyor.

Film, devasa animatronikleri neredeyse bir geçit töreni süsü gibi sergilemekle yetiniyor.

Gişede işe yaramış olabilir ama üçüncü film ihtimali pek iç açıcı değil.3.

The Testament of Ann Lee Hakkında “vizyoner” ve “çarpıcı” gibi yorumlar yapılmış olabilir; ancak Mona Fastvold’un bu 18. yüzyıl müzikali, 137 dakika boyunca izleyiciye adeta bir sabır testi uyguluyor.

Amanda Seyfried’ın canlandırdığı Ann Lee karakteri, çocukluk travmalarından yola çıkarak cinselliği tamamen reddeden bir inanç sistemi kuruyor.

Film, dramatik anlatıdan çok ağır ve donuk bir törenselliğe yaslanıyor.

Müzikal sahneler bile bu tekdüzeliği kırmayı başaramıyor.4.

Hurry Up Tomorrow The Weeknd’in başrolünde olduğu bu “kişisel proje”, kendine hayran bir pop yıldızının sinir krizi etrafında dönüyor.

Film boyunca karakter; boş boş bakıyor, ağlıyor, iç dünyasında kayboluyor ve izleyiciye de bundan başka pek bir şey sunmuyor.

Yönetmen Trey Edward Shults, hikâyeyi kasıtlı bir belirsizlikle sunarken ağır sentetik müzikler filmi daha da boğucu hâle getiriyor.

Sonuç, büyük laflar eden ama içi boş bir pop yıldızı psikodraması.5.

Anemone Daniel Day-Lewis’in emeklilik sonrası oyunculuğa dönüş sebebi, oğlu Ronan Day-Lewis’in ilk uzun metraj filmi.

Bu yönüyle saygı duyulacak bir tercih olsa da ortaya çıkan film hayal kırıklığı yaratıyor.

Issız bir bölgede geçen ve Sean Bean’in de yer aldığı yapım; aile travmaları, IRA, kilise içi istismar gibi pek çok ağır temayı aynı potada eritmeye çalışıyor.

Ancak bu yoğunluk, filmi derinleştirmek yerine ağırlaştırıyor.Peter Debruge’a göre 2025’in en kötü 5 filmi 1.

The Life of Chuck Dünyanın sonunu anlatırken izleyiciye hayat dersleri vermeye çalışan film, duygusal manipülasyonu dozunda tutmayı başaramıyor.

Sürekli altı çizilen “derin” mesajlar, izleyiciye düşünme alanı bırakmıyor.

Nick Offerman’ın anlatımı ve ağır müzikler, filmi daha da yapay kılıyor.

Stephen King uyarlaması olması ya da ödül alması, bu hissi değiştirmiyor.2.

The Electric State Simon Stålenhag’ın etkileyici çizimlerinden uyarlanan bu film, görsel potansiyeline rağmen ruhsuz bir CGI gösterisine dönüşüyor.

Russo Kardeşler, güçlü bir atmosferi gereksiz espriler ve anlamsız bir senaryoyla zedeliyor.

Konuşan robotlar, klişe karakterler ve Chris Pratt’in alışıldık performansı, filmin özgünlüğünü tamamen siliyor.3.

War of the Worlds Tamamı ekran üzerinden anlatılan filmler bazen işe yarayabilir; ancak bu Amazon yapımı “War of the Worlds” uyarlaması, bunun kötü bir örneği.

Ice Cube’un canlandırdığı karakter, dünyayı kurtarmaktan çok çocuk bakıcılığı yapıyor.

Üstelik film, açıkça bir Amazon Prime reklamına dönüşüyor.4.

The Actor Hafıza kaybı yaşayan bir aktör üzerinden varoluşsal bir hikâye anlatmayı hedefleyen film, soyutluk ile anlamsızlık arasındaki çizgiyi aşıyor.

Oyunculuklar bilinçli olarak mesafeli; görsel stil ise yapay.

Sonuçta izleyiciyle bağ kuramayan, soğuk bir deneyim ortaya çıkıyor.5.

Presence Steven Soderbergh’in hayalet bakış açısından çekilen bu korku filmi, ilginç fikrine rağmen son derece sıkıcı.

Kamera hareketleri gerilim yaratmak yerine yorgunluk hissi veriyor.

Yönetmenin kariyerindeki nadir hayal kırıklıklarından biri.Pamuk Prenses Disney’in live-action “Pamuk Prenses” uyarlaması tam anlamıyla kötü sayılmasa da, orijinal filmin büyüsünü tamamen yok ediyor.

CGI cüceler, ruhsuz anlatım ve gereksiz uzunluk, filmi kimliksiz bir IP ürününe dönüştürüyor.

İlgili Sitenin Haberleri