Haber Detayı
Türkiye’de ahlak anlayışına ne oldu?
Türkiye bugün yalnızca ekonomik bir darboğazdan değil, çok daha derin bir ahlaki ve etik çözülmeden geçmektedir. Bu çözülme soyut bir tartışma alanı değil; sokakta, haberlerde ve gündelik hayatta açıkça görülebilen somut bir gerçekliktir. İlçelere kadar yayılan uyuşturucu ağı artık gizlenemez bir hâl almıştır. Lise kapılarının önü, bazı özel kafeler ve yalnızca bir telefon numarası üzerinden yürüyen satış zincirleri, bu karanlık düzenin ne kadar yerleşik olduğunu göstermektedir.
Hayatın ağırlığı toplumun geniş bir kesimi için giderek artmaktadır.
Bu yükle baş edemeyenler, geçici bir mutluluk ve sahte bir huzur arayışıyla uyuşturucuya yönelmektedir.
Daha az hissetmek, daha az düşünmek ve gerçeklikten kısa süreliğine uzaklaşmak cazip görünmektedir.
Ancak bu kaçışın bedeli ağırdır: Sağlık bozulmakta, irade zayıflamakta ve gelecek sessizce tüketilmektedir.
Bu ahlaki çözülme aile yapısını da derinden etkilemektedir.
Hayat pahalılığı, sorumluluk almaktan kaçınma ve bireyselliğin yanlış yorumlanması; evliliği ve uzun vadeli birliktelikleri geri plana itmiştir.
Birçok erkek için evlilik, giderek bir hedef olmaktan çıkıp kaçınılması gereken bir yük gibi algılanmaktadır.
Sorumluluktan uzak, kısa süreli ilişkiler “özgürlük” söylemiyle daha cazip hâle getirilmektedir.
Toplumda etkili ve güçlü konumlarda bulunan bazı isimlerin bekârlığı ise adeta bir yaşam tarzı propagandasına dönüşmektedir.
Kadınlar cephesinde ise başka bir kırılma dikkat çekmektedir.
Estetik müdahalelerle tek tipleşen yüzler, yapay beden algısı ve sürekli görünür olma arzusu; kadın kimliğini derinliğinden uzaklaştırmaktadır.
Saygınlık yerini popülerlik yarışına bırakmakta, değer ise erişilebilirlikle ölçülür hâle gelmektedir.
Güçlenme iddiasıyla sunulan bu düzen, kadını özgürleştirmekten çok metalaştıran bir yapıyı beslemektedir.
Mahremiyet kavramı da ciddi biçimde aşınmaktadır.
Eskiden iki kişi arasında kalan özel alanlar, bugün dijital platformlarda teşhir edilen birer tüketim nesnesine dönüşmüştür.
Kadını değersizleştiren, erkeği sınırsız arzuların merkezine yerleştiren bu sistem; değerlerine sahip çıktığını iddia eden bir toplumda derin ahlaki çelişkiler üretmektedir.
Türkiye, uyuşturucu belasından acilen ve kararlılıkla kurtulmalıdır.
Ancak bu temizlik yalnızca sokaklarda yapılan operasyonlarla sınırlı kalmamalıdır.
Asıl dönüşüm, zihinlerde ve değer dünyasında gerçekleşmediği sürece kalıcı bir iyileşme mümkün değildir.
Kadın; zarafetini, saygınlığını ve ulaşılması zor olmanın anlamını yeniden hatırlamalıdır.
Erkek; abi, baba, eş, amca, dayı ve koruyucu kimliklerinin toplumsal karşılığını yeniden idrak etmelidir.
Aksi hâlde bu toplumun ahlak testisi kırılır.
Kırılan testinin tamiri zordur.
Ve toplum, onarımı her geçen gün daha da güçleşen bir ahlak kazanının içinde boğulmaya devam eder.