Haber Detayı

Yeni yıl ne getirecek?
Cumhuriyet pazar cumhuriyet.com.tr
28/12/2025 12:08 (5 saat önce)

Yeni yıl ne getirecek?

“Yeni yıl şunları, şunları getirsin demenin ne zararı var” diyebilirsiniz. Ancak nasıl düşünürsek öyle konuşuruz, konuşma şeklimiz de düşünme şeklimizi etkiler. Düşündüğümüz şekilde davranırız, bir defa bir davranışta bulunduğumuzda da kendimizle çelişkiye düşmemek için o davranışımızın doğruluğunu savunuruz. Bu düşünme tarzı bizi atalete iter. Bizzat yapmak yerine dışarıdan bir şeyleri beklemeyi tercih etmeye başlarız.

Yeni yılın az öncesinde televizyona çıkan bütün sanatçılar, siyasetçiler, “Yeni yıl ülkemize ve dünyamıza bolluk, bereket, barış getirsin” derler.

Ancak getirmez.

Çocukluğumdan beri dünyada savaşsız, çatışmasız geçen tek yıl olmadı, açlık bitmedi.

Buna rağmen herkes, apartman toplantılarındaki dilek ve temenniler bölümünde olduğu gibi bolluk, bereket ve barış dileğinde bulunur.

Dilekte bulunmak iyi niyet göstergesidir fakat niyetlerin gerçekleştiği konusunda kanıt yoktur.

Çocuklar uzaktaki oyuncağa uzanamazlarsa, çocuksu bir mantıkla ona elleriyle gel işareti yaparlar, oyuncağın geleceğini düşünürler.

Yeni yıl için iyi dileklerde bulunanlar da galiba aynı mantığı kullanıyorlar.

Bir de bazıları “Evrene iyi mesajlar gönderelim, evren de bize iyilikler göndersin” diyorlar.

Bir de “İste bütün bir evren sana yardım eder” diyenler var.

Bunlar iyi niyetli dileklerdir ancak gerçekçi değildir, galiba birer safsatadır.

Dileklerinizin evreni oluşturan galaksileri, molekülleri nasıl etkilediği konusunda bilinen bir mekanizma yoktur.

PEKİ NE YAPMALI?

Yeni yıl için iyi dileklerde bulunmak işe yaramadığına göre ne yapmalıyız? “Yeni yıl barış getirsin” demek yerine, “Ben yeni yılda ülkeme ve dünyaya bolluk, bereket ve barış gelmesi için elimden geleni yapacağım” demeliyiz.

Pek çok kişi bu ifadeyi kullanırsa yeni yıl için umut ortaya çıkar.

Çünkü bu ifade gerçekçidir, gerçekleştirilme olasılığı vardır. “Yeni yıl şunları, şunları getirsin demenin ne zararı var, bu bir dilektir” diyebilirsiniz.

Ancak bunu söylediğimiz zaman önemli bir şeyi gözden kaçırmış oluruz.

Dil, düşünme ve davranma şeklimiz arasında karşılıklı ilişki var.

Üçü birbirini etkiler.

Nasıl düşünürsek öyle konuşuruz, konuşma şeklimiz de düşünme şeklimizi etkiler.

Düşündüğümüz şekilde davranırız, bir defa bir davranışta bulunduğumuzda da kendimizle çelişkiye düşmemek için o davranışımızın doğruluğunu savunuruz.

Yeni yıldan bir şeyler beklemek lafın gelişi bir söylemdir diye düşünebiliriz.

Fakat bu düşünme tarzı bizi atalete, pasif olmaya iter.

Bizzat yapmak yerine dışarıdan bir şeyleri beklemeyi tercih etmeye başlarız.

Bence bu işlevsiz beklentinin bir benzerini toplumun bir kesimi Atatürk konusunda da yapıyor. “Bir Atatürk gelse de bizi kurtarsa” diyen çok kişi gördüm.

Masum gibi gözüken bu dilek de pasif bir bekleyişin ürünüdür bence.

Atatürk bir daha gelmez; bir defa geldi Cumhuriyeti kurdu, bizlere emanet etti, gitti.

Bizler onun gibi birinin tekrar gelmesini beklemek yerine, tek başımıza onun yaptıklarının milyonda birini yaparsak on binlerce kişi bunu yaparsak, Atatürk gelmiş gibi olur.

Atatürk, “Vatanını en çok seven kişi görevini en iyi şekilde yapan kişidir” demişti.

Eğer bizler görevlerimizi dürüst ve doğru bir şekilde yaparsak Atatürk gelmiş gibi olur.

BOYUTSALLIK “Boyutsallık” adlı kitabımda dünyada ilk kez bir kavram ortaya attım.* Boyutsallık kavramı özetle şudur: Pozitif bilimlerdeki bilgileri edinmiş olan ve bunları mesleğini icra ederken kullanan kişilerin bu bilgileri günlük yaşamlarında da kullanmalarına yani özümsemiş olmalarına “boyutsallık” denir.

Bir inşaat mühendisi gerekli hesapları doğru yapmışsa, demirden çimentodan çalmamışsa bu durumda da binanın ön cephesine bir at nalı asmıyorsa boyutsallık fikrine sahip demektir.

Bir başka inşaat mühendisi de gerekli hesapları doğru yaptıktan, malzemeden çalmadan binayı bitirdikten sonra her ihtimale karşı, “Ne olur ne olmaz” diye düşünerek ön cepheye bir at nalı, bir küçük süpürge asarsa, bu durum bu mühendisin yaptığı hesaplara yeterince güvenmediği, boyutsallık fikrine sahip olmadığı anlamına gelir.

Çünkü bina sağlam olsun ya da olmasın at nalının binayı depremden nasıl koruyacağı konusunda bilinen bir mekanizma yoktur.

At nalı gerektiğinde kendini bile koruyamaz. “Boyutsallık” adlı kitabımda lisede askerlik öğretmenimizin anlattığı bir olaydan da söz ettim.

Yüzbaşı acemi erlere ders verirken dünyanın boşlukta döndüğünü de anlatırmış.

Bunu çok anlatmış, çavuş da dinlemiş.

Yüzbaşı bir gün işi çıkınca çavuşa benim yerime sen anlat demiş.

Çavuş acemi erlerin karşısına geçip “Dünya boşlukta kendi etrafında döner” diye anlatmaya başlayınca bir er elini kaldırıp, “Çavuşum sen böyle diyorsun ama bizim köyde bana dünya öküzün boynuzundadır dediler” demiş.

Bunun üzerine çavuş sinirlenip “Ukalalık etme, biz de dünyanın öküzün boynuzunda olduğunu biliyoruz ama bu bir ders, ders diye dinleyeceksin” demiş.

Demek ki çavuş dinlediklerini özümsememiş, boyutsallık fikrinden uzakmış.

Tıp fakültesini veya biyoloji bölümünü bitirdiği halde evrimin olmadığını iddia eden kişiler var.

Bunlar okulda okudukları bilgileri özümsememiş, boyutsallık fikrine ulaşmamış kişilerdir.

Üniversitede bilimsel metodolojiyi öğrenen, sınavda yüz alan sonra da kahve falı baktırmaya giden öğrencilerimiz vardı.

Yeni yıldan iyi bir şeyler beklemek yerine iyi bir şeyler yaparak ülkeye ve dünyaya katkıda bulunmaya çalışmak boyutsallık kavramını benimsemek demektir. ____________________ * Dökmen, Ü. (2023).

Boyutsallık.

Ankara: Bilim ve Sanat Yayınevi.

İlgili Sitenin Haberleri