Haber Detayı

Kayıt dışıyla mücadelede aslında kayıt içindekilerle mücadele ediliyor
Ekonomi ekonomim.com
31/12/2025 00:00 (2 saat önce)

Kayıt dışıyla mücadelede aslında kayıt içindekilerle mücadele ediliyor

Aralarında TÜSİAD’ın da bulunduğu 15 dernekten oluşan İÇASİFED bünyesindeki derneklerin başkanları, 2025 yılına ilişkin değerlendirme ve 2026 beklentilerini EKONOMİ’ye anlattılar.

MARUF BUZCUGİL / HÜSEYİN GÖKÇE - ANKARA Sektörlerin 2025 yılında zor ayakta kalabildiğini ve 2026 yılında da sıkılaştırma politikalarının süreceği inancında olduğunu belirten başkanlar, maliyetlerin çok arttığı 2025 yılının kâr yılı değil ar yılı olduğunu bildirdiler.

Maliye’nin kayıt dışı ile mücadele ettiğini söyleyerek aslında kayıt içindekilerle mücadele ettiğinin altını çizen sanayiciler, adalet, sanayi ve tarım politikaları için bir kırmızı kitap yazılmasının şart olduğunu bildirdiler.

İşte, İÇASİFED bünyesindeki derneklerin başkanlarının, 2025 yılına ilişkin değerlendirmeleri ve 2026 beklentileri: Esat Hisarcıklılar (OSİAD Başkanı): Kritik alanlarda kırmızı kitap yazmamız lazım ■ Ülke olarak üretim kapasitemiz ve hacmimiz çok yüksek ama en büyük sıkıntımız fasoncu olmamız.

Hammaddeyi ithal ediyoruz, yüksek maliyetlerle üretip satmaya çalışıyoruz.

Dövizin gelişimiyle birlikte makas son yıllarda açılmaya başladı.

Daha önce üretimin yüzde 70’ini ihraç eden bir şirketimiz vardı, bu oran şimdi yüzde 5’e kadar düştü.

Şimdi herkes zaten tıkanık olan iç piyasada bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Dolayısıyla kapasite kullanım oranı ve kârlılıkta düşük bir yıl yaşadık.

Bana göre artık, adalet, sanayi politikası, tarım politikası, eğitim gibi kritik alanlarda artık bir kırmızı kitap yazmamız lazım.

Yani bakana göre veya zamana göre değişiklik göstermemeli.

Son iki yıldır faaliyet zararı içinde olan bir firma daha ne kadar ayakta kalabilir.

Çalışanlarımız mutsuz ama işveren olarak biz de mutsuzuz.

Eğer programda tüketimi kısmak için krediyi kesiyorsak, aynı şekilde üreticiye davranmamalıyız.

Çünkü üretici sadece iç piyasayla muhatap değil.

Her ne kadar ihracat bazlı teşvikler olsa da KOBİ’lerin ciddi bölümü bunlardan faydalanamıyor. “Sıkılaştırma politikalarının derinleşeceği kanaatindeyim” 2026’nın ilk 6 ayında ben sıkılaştırma politikasının daha da derinleşeceği kanaatindeyim.

Ben faizin çok düşeceğine inanmıyorum.

Ne yapılırsa yapılsın, zarar ederek çalışan bir yapı var ve bunlar ancak zam yaparak ayakta durmaya çalışıyor.

Bu da bir girdaba dönüşüyor, enflasyon artıyor.

Ancak her şeye rağmen umudumuzu kaybetmememiz lazım, Türkiye hâlen çok genç ve dinamik bir ülke. 18-25 yaş arasında hiçbir iş yapmayan 5 milyon ev gencimiz var.

Bir politika oluşturup bunları üretime katabilirsek, bir çok Avrupa ülkesinden daha iyi konuma gelecek potansiyelimiz var.

Dönüşüme biz hazır olsak da enerji nakil hatlarımız daha hazır değil.

Çatılara GES yapıp karbon ayak izi ile alakalı ciddi düşümler elde etmeye çalışan fabrikalarımıza maalesef bununla alakalı gerekli izinler verilemiyor.

İÇASİFED Yönetim Kurulu Üyesi ve GAYA Yönetim Kurulu Başkanı L.

Yurdum Hasgül: Dönüşümün finansmanı için acil eylem planı lazım ■ İklim değişikliği konusunda ülkemizde bir Başkanlık kuruldu ve üst metinler bazında mevzuat oluştu.

KOBİ’lerin üretim süreçlerini yeni döneme adapte etmeleri için finansmana ihtiyaç var.

Bu noktada temel problem finansmanın kim tarafından hangi oranda ve nasıl sağlanacağıdır.

Özellikle ihracatçılar için sınırda karbon vergisi başladığında önemli bir sorun haline gelecek.

Hızlıca finansmana yönelik acil eylem planları hazırlanması lazım, benzer sorun dijital dönüşümle ilgili olarak da var.

Yani, firmaların rekabetçi olabilmeleri için, uygun fiyatlı üretim yapabilmeleri, uluslararası pazarlarda yer alabilmesi için gerekli olan dönüşümün finansmanı nasıl sağlanacağı henüz net değil.

Yani muhtemelen birkaç yıl içinde KOBİ’lere üretimin tamamen insan haklarına uygun olması gibi bir zorunluluk gelecek.

Mevcut rekabetçilik ortamında ayakta kalabilen şirketlerimiz bu konularla da uğraşacaklar.

Fabrikası olan Mehmet bey de, küçük işletmesi olan Hıdır usta da ne yapması gerektiğinin idrakinde ama finansman için yol haritası yok.

Sonuç itibarıyla çok büyük olan firmalar zaten dönüşüyorlar, ancak KOBİ’lerin yüzde 85’ini oluşturan 50 kişinin altında çalışanı olanlar için durum sıkıntılı.

Şimdi eğer bu mutabakat normlar seviyesinde, kural seviyesinde sağlanırsa yani sabahleyin uyanan işçi de, işveren de bir sonraki gününün nasıl olacağına ilişkin önünde bir kural bütünü varsa ve bu kuralın uygulanacağına ilişkin inancı varsa artık orada sağlıklı bir beklenti oluşabiliyor.

Ona uygun olarak ekonomik üretim ve sonrasındaki o bütün adımlar da ortaya çıkar.

Yani ezcümle potansiyel var.

BPW Ankara İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sermin Çeki Akakçe: Büyüklerin dışındaki şirketler dönüşüme hazır değil ■ Ankara Kent Konseyi’nde kısa süre önce iklim değişikliği ve kadın konulu bir arama konferansı yaptık.

Burada çıkan sonuç, yeşil dönüşüm için aslında özel sektör istekli, hazır fakat finansman sıkıntısı mevcut.

Bir de mevzuat konusuna çok hakim değil şirketlerimiz.

Firmaların sürdürülebilirlik raporları hazırlaması lazım, zaman içinde bunun da kapsamı genişletilecek.

Ama işte KOBİ’ler ya da işte büyük şirketlerin dışındaki küçük firmalar buna çok fazla hazır değil.

Yurt dışında olan regülasyonlarla da ilgili bilgi sahibi olmadıklarını söylüyorlar.

Sadece finansal değil aynı zamanda prosedür anlamında, yönetmelik anlamında da kamu, özel sektör beraber el ele yürüyelim anlamında bir sonuç çıkmıştı.

İÇASİFED Yönetim Kurulu Üyesi Ekrem Soylu: İşçiler 500 dolar alırken daha mutluydu ■ Demir çelik sektöründe faaliyet gösteriyoruz ve 2025 yılında zarar ettik.

Şimdi 5 yıllık zaman diliminde fiyat artışı yok, hatta uluslararası piyasada fiyat düşüşü bile yaşandı.

Açıkçası 2026 yılından da kâr beklentimiz yok.

Bugün geldiğimiz noktada geleceğe umutla bakamıyoruz.

Şimdi çalışanların eline 1000 dolar civarında para geçiyor ama ellerine ortalama 500 dolar geçtiği dönemde daha mutluydular.

Ben de verdiğim paradan mutlu değil, verdiğim paranın yetmeyeceğini biliyorum.

Enflasyon kaynaklı olmak üzere toplumda herkes kendi hakkının yenildiğini düşünüyor.

Tabii ki bu noktada kayıt dışı ekonomi yüzünden çalınan kaynakların da çok büyük önemi var.

Başta tekstil olmak üzere sanayiciler eleman azaltmaya çalışıyor.

Yurt dışına gitmeye çalışanlar da taşıma aşamasına kadar işletmeyi ayakta tutmaya gayret ediyor.

Bir zamanlar ucuz ve nitelikli iş gücü avantajına sahip olan Türkiye artık bu özelliğini kaybetti.

Şu anda benim bir tarımsal üretim yaptığım bir yerde baba oğul birlikte çalışıyor, kira, elektrik, su masrafları, yiyecek masrafları yok. 65 bin lira maaş veriyorum ama yine de çıkacaklar diye korkuyorum.

Öneden bir siyasetçi, ‘kefenimizi giydik siyasete soyunduk’ derdi, artık Türkiye’de sanayici, tüccar ‘kefenimizi giydik sanayicilik yapıyoruz” yani sermayemizi koruyabilmemizin garantisi yok.

İÇASİFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ömer Tayfun Angın: İhracatta rekor var ama lojistik sektörü hissedemiyor ■ Uluslararası nakliye hizmeti verdiğimiz için hemen hemen her sektörde müşterilerimiz var ve her sektördeki daralmayı hissediyoruz iliklerimize kadar.

Lojistik sektörü ekonominin nabzını iyi tutan bir sektördür.

Çünkü bugün tekstilci, konfeksiyoncu müşterimiz de var.

İnşaat müteahhiti, yurt dışında inşaatı olan müteahhit müşterimiz de var.

Makine imalatçısı, ithalatçısı, yedek parça imalatçısı, ihracatçısı, teknik komponent imalatçısı, ihracatçısı, hepsinin iş hacminde düşüş var. 15 yıldır aralıksız fatura kesip taşımasını yaptığım şirkete 3 haftadır fatura kesmeyince sordum ve artık ihracata üretim yapamayacağını söyledi.

Yüzde 35 zam istemiş ama karşı taraf, senin enflasyonun beni ilgilendirmez deyip kabul etmemiş.

Sanayici üretecek ki biz de onlara hizmet üretebilelim.

Fuara gidebilen sanayiciler mühendislerini götürüp orada ürünü tanıtamıyor, vize sorunu yüzünden.

İÇASİFED Başkan Vekili Canan Karalar Yüksel: Eğitimin değersizleşmesi sisteme ağır hasar verdi ■ Ben 2026 yılında her gün yeni bir gündeme uyanmamayı diliyorum.

Bu sene de bunu beceremedik.

Öncelikle ne yazık ki mavi yaka ve beyaz yaka arasındaki o hani maaş dengesinin bozulduğunu söylemeliyim.

Çünkü işçi olarak çalıştırmak istediğimiz insanları daha önceden standartlarını oluşturduğumuz şekilde şu anda çalıştıramıyoruz, dolayısıyla tasarımcılarımıza ve mühendislerimize nasıl bir maaş vermemiz gerektiğini biz de bilemiyoruz.

Hal böyle olunca genel olarak bir eğitimin değersizleşmesi konusu söz konusu ki bunu ben hem sanayiye hem çalışma hayatına hem de bizim için rekabet avantajımızı sağlayan temel unsurlardan biri olduğu için bize çok ciddi zarar verdiğini düşünüyorum.

Bu hem iş dünyasında hem de gençlerin arasındaki bu eğitimin değersizleşmesi meselesinin sistemik olarak çok ağır bir hasar verdiğini düşünüyorum.

Üretilebilir olma meselesindeki avantajımızı ne yazık ki elimizden kaçırdık, Türkiye kendi avantajını bir anda bir dezavantaja çevirmiş oldu.

Yılın başında bir toplantı yapıp yıl içinde neler yapacağımızı konuşmuştuk.

Oysa geldiğimiz noktada gündemimiz tamamen değişti.

Mevcut koşullara nasıl dayanırız onu bulmaya çalışıyoruz.

Ancak ben bu ülkenin kadın ve gençlerinden umutluyum.

Yani umudumuzu kesersek bu işi her sabah kalkıp işe gitme yetimizi kaybederiz.

Dolayısıyla bir şekilde umutlu olma tarafındayım.

Ama kesinlikle adalet ve eğitimin bugün ülkenin ana konuları olduğunu düşünüyorum.

Bu konuda mutlaka, her şeyden önce bu konuların gündemde olması gerek.

İstikrarlı politikalarla bu işler tutarlı bir şekilde devam etmeli ki yabancı yatırımcı da gelip burada üretim yapsın.

Kendi sektörüm adına konuşuyorum, dünyanın her yerine rahatlıkla mobilya satabilir, en iyi kalitede mobilya satabilir durumdayız.

İÇASİFED Başkanı Süleyman Ekinci: Kâr yılı değil ar yılı oldu Bu sene meslekte 38’inci yılım ve zarar ettim.

Üstelik bu sadece benim özelliğim değil, genel anlamda öz sermaye ile çalışan KOBİ’ler öz sermayelerini yediler, olmayan da faiz yedi.

Yani manşet faiz istenildiği kadar düşsün reel faiz düşmüyor.

Çünkü enflasyon yüksek, hâlen yüzde 45 gibi seviyelerde fonlama yapmaya çalışıyoruz.

Hammadde fiyatında artış olmasa da girdi fiyatlarımız (işçilik, enerji) son 2 yılda neredeyse 3’e katlandı.

Hâl böyle olunca 2025 yılı bizim için kâr yılı değil ar yılı oldu.

Münhasır durumlar, özel işler hariç hizmetler sektörü dahil onlar da para kazanamadıklarını söylüyorlar.

Dezenflasyon programının uygulandığı dönemde sermayelerimiz inanılmaz derecede küçüldü.

Bir an önce başta enflasyon olmak üzere sorunlarımızın çözülmesi lazım.

Asgari 28 bin 75 lira olarak açıklandı ama bize maliyeti çok yüksek, zaten bizde asgari ücretli çalışanlar yok, ikramiyeleri filan dahil ettiğimizde ortalama işçi maliyeti 2 bin doları buluyor.

Maliyetler o kadar yükseldi ki taşınacak halde değil, o yüzden gidebilen sektörler Romanya’ya, Mısır’a gidiyor.

Bunun sebebi de aslında marka oluşturamamak, teknoloji kullanamamak, yani katma değerin olmaması.

Çalışan açısından da baktığınızda eline geçen 1000 dolar ile geçinmesi mümkün değil.

Yani öyle bir noktaya geldik ki çalışanlar aldığı ücretten mutsuz ancak işveren de mutsuz.

Benim kişisel tahminim 2026 yılı ilk yarısının da böyle devam edeceğini düşünüyorum, yani sıkılaştırma politikası sürecek.

Eğer işın sonunda ışık varsa, bunun bedelini ödeyelim, buna itirazımız yok.

Enflasyonun düşürülmesi şart bunun için de bedel ödenmesi gerekiyor.

Ancak eğer ödediğimiz bu bedeller, 1-2 sene sonra başka bir programla delinirse hem biz, hem ülke kaybeder.

Telafisi mümkün olmayan yaralar açar.

Her ne kadar ekonomi yönetimi enflasyonu yüzde 20 olarak beklese de bana göre yüzde 25’te kalması başarı olur.

Son dönemlerde sanayiden kopmaya başladık, özellikle son 20 yılda sanayi üretiminin toplam GSYİH içindeki payı 10 puan kaybetti ve yüzde 20’li seviyelere indi.

Sebebi çok net, hizmet sektörüne kayıyoruz.

Tamam çok sayıda fabrika yatırımı vs de var ama totalde verimsizlikten dolayı kâr marjı çok fazla yok.

Hiçbir ülkenin üretmeden kalkınma şansı yok, bunu pandemide de gördük.

Gıda güvenliğimiz de birinci sırada. “En büyük problemlerden birisi gelir adaletsizliği” Şu anda maliyetler, fonlama maliyeti çok yüksek olduğu için, sat-yap veya sat-üret dönemi yaşıyoruz.

Bu da farkında olmadan üretimde resesyona sürüklüyor bizi.

Aslında uygulanan ekonomik programın bir sonucu, üretimi de tüketimi de düşürerek enflasyon dizginlenmeye çalışılıyor.

Ancak bu da ne kadar sürdürülür bilmiyorum.

Yani Türkiye’nin üretim hamlesine kalkması lazım.

Türkiye’nin yaşadığı en büyük problemden bir tanesi gelir adaletsizliği.

Ki sevindirici olan şu, bunu iş dünyası dillendiriyor.

Normalde iş dünyası bunu dillendirmez.

Bu da vergi adaleti olmamasından kaynaklanıyor.

Maliye başta olmak üzere herkesin dilinde kayıt dışılık var.

Oysa kayıt dışı ile mücadele etmeye çalışırken, kayıt içindekiler ile mücadele ediliyor.

Adil bir şekilde paylaşmayı beceremediğimiz sürece bu sosyal adaletsizlikten kurtulamayız.

Sosyal adaletten kurtulamadığımız sürece sosyal barışı sağlayamayız.

Bu kayıt dışıyla ciddi anlamda mücadele edilmeli ve gelir adaletinin vergi adaletinin bir an önce sağlanması hem ülkemiz için hem çevremiz için şart.

Yıl sonu tahminlerim ise olağanüstü bir durum olmazsa; dolarda 53-54 lira, faizde yüzde 32-35, enflasyon ise yüzde 25-26 seviyesinde.

İkinci çeyrekten itibaren döviz baskısının biraz gevşemesini bekliyorum.

İnanılmaz bir kur baskısı var.

İki sene önce yaptığın kontratla mal gönderiyorsan eğer, karşı tarafa ürün fiyatını döviz bazında yüzde 40 artırmayı önerdiğinde kabul etmiyor dolar olarak. 2026 sanki kazandığımızı kaybetmeme yılı olacak gibi görünüyor.

Şu anda öz varlıklar da para etmiyor, paraya çevirmeye kalktığınızda satamıyorsunuz.

İlgili Sitenin Haberleri