Haber Detayı

Yeni Yıla Girerken Hatırlayalım, Sevgi Neydi?
Damla turgutlu soybaş nefes.com.tr
31/12/2025 09:29 (3 saat önce)

Yeni Yıla Girerken Hatırlayalım, Sevgi Neydi?

“Sevgi emekti.”Yeşilçam’ın kült filmlerinde “Selvi Boylum Al Yazmalım”ın bu repliğini bilmeyen yok.Ama unutan...

“Sevgi emekti.”Yeşilçam’ın kült filmlerinde “Selvi Boylum Al Yazmalım”ın bu repliğini bilmeyen yok.Ama unutan çok.Sevgi gerçekten de emek istiyor.Aile, arkadaşlık, iş, okul; aslında hayatın her alanında emek yoksa, ötesi koca bir boşluk…Yılı bitiriyoruz.İçsel muhasebe de yapıyoruz.Sosyal medya; geçmişe lanet, gelecekten umut mesajları ile dolu.Ama ülke ekonomisi böyleyken; gelir uçurumu can yakıyorken; toplumun her kesiminde çürümüşlük hâkimken, adaletin terazisi şaşmışken; sağlık, güvenlik, eğitim açmazının tam ortasındayken; karınlar doyamaz, başlar dört duvara giremezken umut az ötede gibi.Sanki elimizi uzatsak dokunacakmışız gibi…Ve insanız; bir şeylere tutunmak gerekiyor.Ben bu hafta sanata tutunarak umut ettim, “sevgi ne demek?” diye sordum.İzlediğim bir film, dinlediğim bir konser ümit aşıladı.Bu yazı sanattan doğdu.“Dünyayı Güzellik Kurtaracak, Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Her Şey…”Sabahattin Ali: “Bir insanı sevmekle başlar her şey; sonra dünya değişir.”Tolstoy: “Sevgi, insanın kendinden vazgeçebilmesidir.” derken yanılmış olamaz.Dostoyevski’nin Budala romanında “Dünyayı güzellik kurtaracak” deyişi ve ardından aforizmaların bu isimle bir kitapta toplanması sizce tesadüf mü?Benim hayatımı şekillendiren öykücü, yazar Sait Faik Abasıyanık ise Alemdağ’da Var Bir Yılan öyküsünün ilk cümlesine “Bir insanı sevmekle başlar her şey” yazmış…“Yalnızlık dünyayı doldurmuş.

Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.

Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” diyor tam olarak.Ve sanatçı Zülfü Livaneli, Ada isimli şarkısında bu iki alıntıyı birleştirerek “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” diye milyonlara yıllardır haykırırcasına söyletiyor bu cümleleri.Filmi izlerken; kendimi bu şarkıyı mırıldanırken, bu sözleri söylerken buldum.Anlatayım…Bir platformda Kore yapımı “The Great Flood – Tufan” filmine denk geldim.Çekim teknikleri, oyunculuk, kurgu, görsel temalar tartışılır; o sinema eleştirmenlerinin alanı.Ben dümdüz bir izleyici olarak üzerimde bıraktığı duygusal etkiden bahsedeceğim.

Film bu açıdan muazzam derinliğe sahip.Büyük sel felaketiyle yok oluşun eşiğindeki dünyada, bir annenin oğlunu kurtarma mücadelesini anlatıyor gibi başlıyor.İlerledikçe kırılma oluyor ve her şey simülasyon, zaman döngüsü, “duygu motoru” üzerine dönüyor.Asıl mesele, kıyamet sonrası insanlığı yeniden başlatmak…İzlerken şunu soruyorsunuz: peki sevgi programlanabilir bir şey mi?Bir anne, laboratuvarda yaratılan çocuğunu hayatta tutabilmek, tekrar var edebilmek, bir kez olsun görebilmek için kaç kez savaşır?Kaç savaştan mağlup çıkar?Hatırlayalım; Sait Faik bize insanın sevgi olmadan var olamayacağını anlattı: bir kuşun kanadında, balığın yüzgecinde, balıkçının hasretinde, havadaki bulutta, adanın ışığında, yosunun ve çiçeğin kokusunda…İşte bu bizi bize bağlayan, gün geçtikçe unutulan, yıpranan, eskiyen ama dirilecek olan duygu.En büyük sınavımız bu.Hepimizin bir hikâyesi var.Kimimizinki ışık saçıyor, mutlu.Kimimizinki zorlu, yorucu, can yakıcı.Maddi kaygılar, manevi eksikler…Hikâyeler başka.Bir yalnızlık epidemisi yaşıyoruz.Boşluk o kadar büyük ki; sosyal medya üzerinden “bağlanıyoruz” ama aslında hiç bu kadar yalnız ve sevgiden yoksun olmamıştık.Oysa, istersek hem acı hem de sevinçte birleşebiliyoruz.Sormak gerekiyor: İnsanlığı kurtaracak olan şey hâlâ o en ilkel, en saf duygu mu?O hâlde koca bir toplumu da bir araya getiremez mi?Kaybettiğimiz ‘insan’lığımızı yeni yılda nasıl kazanabiliriz?İşte bu film hatırlatıyor, kurtuluşun anahtarı hâlâ sevgi.Doğu Felsefesi Batı Müziği ile Birleşti, Umut Doğduİstanbul’da Fazıl Say geleneksel yıl sonu konseri vardı.Mozart ve Mevlânâ: Mother Earth…Büyülendim.Doğanın sesini; suyun akışını, ormanın büyülü hışırtısını, kuşun cıvıltısını, hayatın ritmini Say’ın bestelediği “İklim Krizi Konçertosu”nda duyduk.Yedi bölümlük, derdi olan, dert anlatan bir eserdi.Fazıl Say: “Mesela deprem var içinde, ormandaki cıvıltıyı dinlerken dipten bir ses yükseliyor: orman yangını, acı gerçeklerimiz… Deniz bölümünde kirlenen kimyasal ile ölen denizler, sonra akarsu sesi, su problemi…”Say’ın piyanosundan çıkan ses; dünyaca ünlü İtalyan-Türk şef Nil Venditti’nin yönettiği orkestrasının ahengi ile buluştu.Ardından “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlânâ öğretisi ve 7 Öğüt; Doğu’nun felsefesi, Batı müziğinin en büyük sanatçılarından Mozart’ın tamamlayamadığı son eserine ek olarak bestelenen eserle ruhları sarıp sarmaladı.Elbette bir mesajı vardı.Fazıl Say: “Bu dünyanın problemini taşıyan insanlarız.

Doğu ile Batı’nın uzlaşamaması kötü politikalar yüzünden.

Bakın, biz 4-5 bin kişi vize kuyruğunda bekliyoruz Avrupa’ya.

Niye?

Hepimiz televizyondan terör, savaş izlemeye alıştık.

Neden?

Yönetimlerin insanı eşit görmediği, dost olunamamasının hazin sonuçlarıdır bunlar.

Dolayısıyla Mevlana “Yine gel” zamansız, mekânsız, evrensel…”1,5 saatin sonunda; şunu net anladım:Büyüklerimizin dediği gibi sanat iyileştirir, iyileştirdi.Sanat birleştirir, birleştirdi.Sanat umut ettirdi.Sanat yine “birlikte gelecek için çalışın, çabalayın, dünyayı kurtarın” dedi!İyi ki sanat var; derdi olan, mesaj veren sanatçılar var.Bize düşen de birleşmek, yalnızlığımızı paylaşmak; geleceğimizi umutla inşa etmek, sevebilmek…Bu yıl; maddi manevi yordu, çokça kayıp yaşadık, üzüldük, yorulduk.Yeni yıl; kaybettiğimiz ne varsa fazlasıyla yerine koysun; sağlık, mutluluk, geçim ferahlığı, barış, adalet ve huzur getirsin.Sevgili okur, hepimize mutlu seneler…

İlgili Sitenin Haberleri