Haber Detayı
Özleşme Karşıtları-2
Özleşme Karşıtları-2
1960’lardan sonra çıkan özleşme karşıtı yazılarda, dilde doğruyu bulmaktan çok, TDK’yi ele geçirme çabaları açıkça görülür.
Bu iktidar kavgası gözden kaçmamalı.
Türkçenin Sınırlarında Nöbet (Kaynak Y. 2025) adını verdiğim yeni kitabımı yazarken, özleşme karşıtları içinde yer alan Muharrem Ergin, Necmettin Hacıeminoğlu, Faruk Kadri Timurtaş, Nihad Sâmi Banarlı gibi yazarların kitaplarını yeniden okudum, ne boş gerekçelerle Kurum’u yıpratmak istediklerini göstermeye çalıştım.
Tercüman’da yazan Nazlı Ilıcak bunların basındaki en önemli temsilcisiydi.
Bu özleşme karşıtları Türkçeye tek bir sözcük, tek bir terim katmadan dilimize binlerce terim kazandıranları sadece eleştirdiler, kötülediler, yerdiler, hatta karaladılar.
Yazık ki bu kesimdekiler 12 Eylül Darbesi’ni iyi kullandılar, Kurum darbe anayasasıyla dernek konumundan çıkarıldı, devlet dairesine dönüştü.
Darbe Anayasası sözünü dillerinden düşürmeyenler bundan nedense hiç söz etmezler.
Bu olayın üstünden tam 43 yıl geçmesine karşın hâlâ TDK üzerine yazı yazanlar Kurum’un kapatıldığının, artık başka bir kuruma dönüştüğünün ayrımında değiller.
Eski devrimci yapısının sürdüğünü sanan saflar bile var.
Kurum 40 yıl kadar devrimci niteliğini koruyabildi, 43 yıldan beri de özleşme karşıtlarının, devrim karşıtlarının elinde.
Kurum ilk 40 yıl içinde dilimize binlerce sözcük, binlerce terim kazandırdı, ancak son 43 yıl içinde dile kattıkları sekiz on sözcükten söz edemiyorum.
Bu 43 yıl içinde dile kazandırılan on-on beş sözcük gösterebilirseniz mutluluk duyarım.
Kurum 43 yıldan beri çok durağan bir döneme girdi.
Durağan dedim ama boş durmuyorlar elbette, çalışıyorlar, ama dile kazandırılan yeni sözcükler yok.
Toplantılar yapıyorlar bol bol, huzur hakkı alıyorlar.
Durağan değiller tabii, yayıncılık yapıyorlar, çoğu eşin dostun kitabı.
Para olan yerde durağanlık olur mu?
Atatürk’ün parası var.
Geçmişinde yolsuzluk nedir bilmeyen Kurum, 12 Eylül’den sonra çok büyük bir yolsuzluğa da bulaştı, Akrep Operasyonu adıyla yürütülen polis operasyonları hâlâ belleğimizdedir.
İmla konuları en çok bu dönemde karıştı. “İlkokul”, “ortaokul” bir süre ayrı yazıldı, sonra tepkiler karşısında birleştirildi.
Kurumlar milyonlarca lira tabela masrafına girdi.
TDK hakkında yazacaksanız eskisiyle yenisini karıştırmayacaksınız.
Oda Tv’de 30 Ağustos 2025’te yayımlanan “Atatürk Öz Türkçeye Karşıydı” yazısına geleceğim yeniden.
Hâlâ ortada tek bir kurum olduğunu, gerçek TDK’nin 43 yıl önce kapatıldığını, bugünkü TDK’nin öz Türkçeyle hiçbir ilgisinin kalmadığını bilmeyen yazarların sandığımdan daha çok olduğunu anladım bu yazıyı okuyunca.
Ayrıca yazılarında belge (vesika), ilgi (münasebet), bilgi (malumat), yöneticilik (idarecilik) bilimsel (ilmi), yaklaşık (takriben), dil devrimi (lisan inkılabı) sözcüklerini kullanan bir yazar nasıl öz Türkçeye karşı olur, doğrusu bunu anlayamadım.
Aynı yazıda Atatürk’ün son demecinde yabancı sözcük oranının % 36 olması da onun öz Türkçeden vazgeçtiğinin bir kanıtı gibi gösteriliyor.
O yıllarda % 36 yabancı sözcük her yazarın ulaşamayacağı temiz bir Türkçe demektir ki, Ata’nın 1927 yılında Nutuk’taki anlatımında yabancı sözcük oranı yaklaşık % 82’dir.
Yani Atatürk’ün dilindeki yabancı sözcükler on yılda % 82’lerden % 36’lara düşmüş.
Müthiş bir gelişme… Sözünü ettiğim yazıda olduğu gibi, Falih Rıfkı Atay’ın bir anısını öz Türkçeye karşı çıkmak için kullananlara, ben de Türkçenin Sınırlarında Nöbet adını verdiğim son kitabımdan bir anı aktarayım: “Hüseyin Namık Orkun, Atatürk’le bir söyleşi sırasında Dil Devrimi’ndeki bazı aşırılıklardan söz açtığında, Atatürk önlerindeki bira bardaklarını doldurmasını istemiş ondan.
Doldurulan bardakların üstü köpüklenip taşınca Atatürk, ‘İşte bizim yaptığımız bu, köpürüp taşanlardan sonra geriye kalanları kullanacağız’ demiş” (s.15) Devrimlerin köpürdüğü yerler, zamanlar olur.
Dil Devrimi’ni doğru anlamak için hep bardağın üstündeki köpüren kısma bakmayın.
Bütüne bakın.
GÜNEŞ GİTTİ TEORİ BİTTİ Sözünü ettiğim Oda Tv’deki yazıda Atatürk’ün “Güneş Dil Teorisi” öne sürülerek onun öz Türkçeden vazgeçtiği anlatılıyor.
Lisans, yüksek lisans döneminde ve doktora yaptığım yıllarda ülkemizin, hatta dünyanın sayılı dilcilerinden dersler aldım.
Prof Hasan Eren, Prof Zeynep Korkmaz, Prof.
Doğan Aksan, Prof.
Vecihe Hatiboğlu, Prof Gündüz Akıncı, Prof Mustafa Canpolat… İçlerinde öz Türkçeye karşı olanlar da var.
Bu hocalarımız “Güneş Dil Teorisi”nden derslerinde ya hiç söz etmezler ya da bir iki cümleyle dokunup geçerlerdi.
Hocalarımızın birinden dinlediğim bir anekdot kalmış aklımda, anekdotlar kolay unutulmuyor: Atatürk’ün sağlığında bu kuramı hararetle savunanlardan birine Atatürk öldükten sonra; “Ne oldu sizin Güneş Dil Teorisi?” diye sormuşlar. “Güneş gitti teori bitti!..” diye yanıtlamış o da.
Yani Atatürk’ün hatırı için savunduklarını saklamamış. 1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde dil derslerinde bile nerdeyse hiç tartışılmazken, hiç konuşulmazken, unutulmuşken, bu kuram neden 1980’lerden sonra çok konuşulmaya başlandı?
TDK’nin nesnel tarihini araştırıp okudum, öznel tahinini ise yaşadım.
Eski TDK son kurultayını 1982 yılında yaptı.
Ben de genç bir üyesiydim.
Kurum’un son Genel Yazmanı Cahit Külebi kürsüde konuşurken, en önde oturan Afet İnan, Vecihe Hatiboğlu gibi vaktiyle Atatürk’e sunum yapmış olan yaşlı üyeler gözyaşlarını tutamadılar.
Çünkü aynı günlerde Kenan Evren bir hukuk faciası diyeceğimiz bir uygulamayla Kurum’u kapatmaya karar vermişti.
Bundan sonra gelenler özleşmeye karşıydılar, şimdiye dek yapılanları hep eleştirmişlerdi.
Kurum devlet dairesi olduktan sonra yeni sözcük türetme dönemi nerdeyse bitti.
Hatta bazı öz Türkçe sözcükler yasaklandı. “Evren” sözcüğünün bile yasaklandığını unuttunuz mu? 1990’lara geldiğimizde “dilde kirlenme” konusunda yüzlerce yazı okuduk, konuşma dinledik. “Dilde kirlenme” bu dönemin sözüdür.
Yeni TDK yabancı sözcük istilası karşısında hiçbir şey yapamıyor, yabancı sözcüklere karşılıklar bulamıyordu.
İşte bu günlerde Güneş Dil Teorisi ileri sürülerek Atatürk’ün öz Türkçeye karşı olduğu savunulmaya başlandı.
Sözcük türetemeyen Kurum için güzel bir bahaneydi bu.
Güneş Dil Teorisi, Kenan Evren’in yarattığı sözcük üretemeyen TDK’nin bu yeni dönemine yeni bir dayanak mı yapılmak isteniyor acaba?
Şu doksan-yüz yıl içinde yaşanan Dil Devrimi’ni gereksiz göstermek için tartışmayı yüz binlerce yıl önce dillerin türediği karanlık, bilinmez bir döneme çekmek ortalığı bulandırmaktan başka bir işe yaramaz.