Haber Detayı

‘Tiyatromuzun eksiği destek’
Kültür sanat aydinlik.com.tr
04/09/2025 00:00 (3 ay önce)

‘Tiyatromuzun eksiği destek’

Dünyanın en büyük performans sanatları festivallerinden biri olan İskoçya Edinburgh Fringe Festivali'ne katılan Yönetmen, Oyuncu ve Çevirmen Büke Erkoç, tiyatroların içinde olduğu duruma dikkat çekti. Erkoç; “Tiyatro yapmak bile sınıfsal. Yalnızca tiyatrocu olarak hayatınızı idame ettiremiyorsunuz.”

Yönetmen, oyuncu ve çevirmen Büke Erkoç, dünyanın en büyük performans sanatları festivallerinden biri olan İskoçya Edinburgh Fringe Festivali’ne tek kişilik oyunu The Future Looks Bright ile katıldı.

Çalışmalarını daha çok yurt dışında sürdüren Erkoç’la hem oyununu hem de tiyatro yolculuğunu konuştuk. ‘TİYATRO YAPMAK İÇİN HER SABAH BİR SEBEP BULMANIZ GEREKİYOR’ - Okurlarımız için biraz sizin tiyatro yolculuğunuzu sormak isterim.

Büke Erkoç, tiyatro serüvenine nasıl başladı, bu serüven nasıl gidiyor?

Neden tiyatro?

Benim hikâyem biraz hiperaktiviteyle başladı aslında.

Çocukken inanılmaz hızlı konuşuyordum.

O dönemler bu konuda terapi de alıyordum (evet, bence herkesin terapiye gitmesi gerek, müthiş bir şey ve keşke ücretsiz olsa).

Annem bana iyi geleceğini düşünerek bir haftasonu tiyatro kursuna yazdırdı.

İlkokul yıllarımdaydım sanırım; tam yaşımı hatırlamıyorum ama tiyatroyla ilk tanışmam böyle oldu.

Tiyatro serüvenim iyi gidiyor diyebilirim.

Türkiye’de de dünyada da tiyatro yapmak kolay değil.

Çoğunlukla proje bazlı çalışıyoruz, bu da düzenimizin çok hızlı değişmesine yol açıyor.

Bunun yanında tiyatronun ve oyunculuğun, insanın kendi egosunu çok terbiye etmesi gereken bir iş olduğunu düşünüyorum.

Hayalini kurduğunuz bir işi elde edene kadar belki yüzlerce kez fırsatınız olamayabiliyor.

Her sabah uyanıp kendinize inanmak için bir sebep bulmanız gerekiyor ki devam edebilesiniz. ‘TİYARO DIŞINDA HİÇBİR ŞEY YAPAMAYACAĞIMI HİSSETTİM’ “Neden tiyatro?” sorusuna ise hiç büyük, havalı bir cevabım olmadı.

Aslında başka ne yapabilirim diye düşündüğümde, tiyatro dışında hiçbir şey yapamayacağımı hissettim.

Tiyatroyu yaparsam mutlu olacağımı düşündüm ve mutluyum da.

GÖÇMENLİK SAHNEDE BİÇİM KAZANDI - Tek kişilik oyununuz The Future Looks Bright ile İskoçya Edinburgh Fringe Festivali’nde yer alıyorsunuz.

Biraz oyunun ortaya çıkış hikâyesinden ve bu festivalin sizin için öneminden bahseder misiniz?

Benim için hikâye anlatmak her zaman bir köprü kurmak anlamına geliyor. “Ben buradayım ve beni görün” diyebilmek… Londra’ya geldiğimde hissettiğim en güçlü şey buydu.

Bu oyunun çıkış noktası da aslında buradan doğdu: Geldiğim yerden bir hikâye anlatmak ve kolektif hafızamızın parçacıklarından bazılarını görünür kılmak.

Bir noktada da uzun zamandır çok sevdiğim bir yazar olan Şebnem İşigüzel’in metinlerinden uyarlama yapmam gerektiğini fark ettim.

Çünkü onun metinlerindeki kadın, şiddet, toplumsal ve kişisel yas benim kişisel hikâyemle çok güçlü bağlar kuruyordu.

Yaratım süreci kolay değildi.

Yurt dışında tanıdığım bir ağın olmaması, finansal kısıtlar ve tek başıma üretim yapmak zorunda kalmam beni hem yönetmeni hem oyuncusu olduğum bir oyun sahnelemeye itti.

Bu da aslında oyunun ruhuna çok uygun oldu; göçmenliğin yalnızlığı ve direnme hali sahnede böyle bir biçim kazandı.

Edinburgh Fringe Festivali ise bu hikâyeyi uluslararası bir sahnede farklı kültürlerden izleyicilerle paylaşabilmek için büyük bir şans.

Dünyanın en büyük tiyatro festivallerinde oynuyor olmak benim için sadece kişisel bir başarı değil, aynı zamanda yeni köprüler kurabilmenin ve göçmen bir sanatçının sesini duyurabilmesinin yolu. ‘KÖKÜNDEN KOPARILMAK İNSAN İÇİN BÜYÜK BİR YAS’ - Anladığım kadarıyla oyun göç meselesini ele alıyor.

Aslında çağımızın bir trajedisi.

Afganistan, Irak, Yugoslavya, Suriye ve elbette Filistin… Dünyanın pek çok yerinde aslında özellikle savaş nedeniyle büyük göçler yaşanıyor.

Siz nasıl bakıyorsunuz bu meseleye?

Kimse evini terk etmek zorunda kalmamalı veya böyle bir ihtiyaç içinde hissediyor olmamalı.

Kökünden koparılmak ya da kopmak zorunda kalmak inanılmaz büyük bir yas.

İnsan sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da parçalanıyor; geride bıraktıklarıyla, götüremediklerinin yüküyle yaşamaya devam etmek zorunda kalıyor. ‘GÖÇ EDERKEN KOCA BİR HAYATI BAVULA SIĞDIRMAYA ÇALIŞIYORUZ’ - Oyunda bavul simgesi var anladığım kadarıyla.

Filistinli Şair Mahmud Derviş de “Vatanım bir bavuldur benim.” demişti.

Bavul neyi temsil ediyor?

Hayatımın şu anki yaratım döneminde hem benimsediğim hikâye anlatım yönteminden hem de genç bir tiyatrocu olarak elimdeki imkânlardan yola çıkarak, oyunu mümkün olduğunca her yere taşıyabilme arzusuyla sırtlayıp diyar diyar gezebileceğim bir tasarım kullanmak istedim.

Tek bir objeyle birçok şey anlatabilmek, onu sürekli dönüştürmek istedim.

Oyunun içerisindeki bavul bunun için doğru bir seçim oldu.

Göç ederken koca hayatlarımızı bir bavula sığdırmaya çalışıyoruz ve o bavuldan çıkan her şey, nerede ortaya çıkarsa çıksın biraz eğreti duruyor.

Oyundaki karakterin varoluşu ve kendi hikayesinin içinden seyirci karşısına çıkışı da tam bu noktada benziyor bence.

Bavul, hem sahnede çok yönlü bir araç hem de göçün somut sembolü haline geliyor. ‘SADECE TİYATROCU OLARAK HAYATINIZI İDAME ETTİREMİYORSUNUZ’ - “Tiyatro yapmak bile sınıfsal bir durum” diyorsunuz bir röportajınızda.

Bu meseleyi biraz açabilir misiniz?

Türkiye’de özellikle sanat bir meslek olarak görülmüyor mu?

Aslında orada demeye çalıştığım şey şuydu: Maalesef bu meslek, genel olarak dünyanın herhangi bir yerinde — benim deneyimlerim Türkiye, Kanada, Fransa ve İngiltere’yi kapsıyor — sadece tiyatro yaparak sürdürülebilecek bir meslek değil.

Sadece tiyatrocu olarak hayatınızı idame ettiremiyorsunuz.

Sadece onu yapabilmek, yanında başka işlere koşuşturmamak, yalnızca tiyatroya odaklanabilmek için arkanızda bir maddi desteğin olması gerekiyor.

Çoğu zaman tiyatro yapabilmek için istemediğiniz işlerden para biriktirip sonra o birikimle sahneye çıkıyorsunuz.

Yani yalnızca tiyatro yaparak yaşamak, çoğu zaman ancak ailenizin veya sevdiklerinizin maddi desteğiyle mümkün oluyor.

Bu da tiyatro yapmanın başlı başına sınıfsal bir mesele olduğunu gösteriyor bana kalırsa. - Günümüz Türk tiyatrosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle yurtdışından bakıldığında nasıl bir manzara var?

Bence bu işi yapan insanların tiyatroya yüzde yüzünü verebilmesi için bağımsız tiyatroların devlet ve kurumları tarafından desteklenmesi, fonlanması gerekiyor.

İnsanların prova yaparken prova parası alması, sigortalanması gerekiyor.

Bunların hepsi için de bağımsız tiyatrolara tarafsız bir şekilde yeterli bütçenin ve desteğin ayırılıyor olması gerekiyor.

Bu olmadığında kimseyi, “yaptığı işe yüzde yüzünü vermiyor” diye ya da “önceliklendirmiyor” diye yargılayamayız bence.

Çünkü geçimini sağlamak için başka işlere koşuşturmak ve başka şeyleri önceliklendirmek zorunda kalıyor.

Önceliklendirilemeyen işler de ne yazık ki hak ettiği yerlere ulaşamıyor.

Dışarıdan baktığımda Türkiye tiyatrosunda en çok eksikliğini gördüğüm şey yaratıcılık, cesaret, üretim isteği çok güçlü olduğu ama destek mekanizmaları olmadığı sürece bu potansiyelin tam karşılığını bulması zor.

İlgili Sitenin Haberleri