Haber Detayı

Ankara’nın başkent oluşunun 102. yılı: ‘Atatürk Ankara’da Cumhuriyet kabiliyetini gördü’
Gündem aydinlik.com.tr
14/10/2025 15:05 (2 ay önce)

Ankara’nın başkent oluşunun 102. yılı: ‘Atatürk Ankara’da Cumhuriyet kabiliyetini gördü’

‘Ankara sıradan bir bozkır kasabası değildi. Çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Atatürk Ankara'yı şunun için seçti: Ankara halkı zehirlenmemiştir, milli mücadele ruhunu kaybetmemiştir. Osmanlı’dan ilk bağını koparan Ankara olmuştur’

Ankara’nın başkent oluşunun üzerinden 102 yıl geçti. 27 Aralık 1919’da Atatürk ve Temsil Heyeti’nin şehre gelmesi ile milli mücadelenin karargâhına dönüşen Ankara, 13 Ekim 1923’te, Cumhuriyet’in ilanından 16 gün önce resmen başkent ilan edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920’den beri yeni Türk devletine fiilen başkentlik yapan Ankara, hukuken de başkent sıfatına kavuştu.

Ankara’nın başkent oluşunun 102. yılını Koleksiyoncular Derneği Onursal Başkanı Korkut Erkan ile konuştuk.

Ankara tarihiyle ilgili önemli arşivcilerden biri olan Korkut Erkan’la 22.

Ankara Kitap Fuarı’nda konuşmacı olduğu “Zafer Anıtı” söyleşisi sonrası buluştuk.

Erkan, Ankara’nın başkent oluşuna giden sürecin az bilinenlerini paylaştı. ‘ANKARA YOKSUL BİR BOZKIR KASABASI DEĞİLDİ’ Soru: Ankara başkent olana dek sıradan bir Anadolu kasabası mıydı?

Yoksa farklı bir özelliği var mıydı?

Korkut Erkan: Ankara’yla ilgili söze başlayan birçok yazar ilk olarak “Ankara yoksul, çorak bir bozkır kasabasıydı” der.

Bu ifade, Cumhuriyet devrinin başarılarını yüceltmek isteyen bazı çevrelerin aşırı vurgularından doğmuş ve zamanla Ankara’nın tarihsel birikimini inkâr eden bir söyleme dönüşmüştür.

Bugün “bozkır kasabası” tabiri, ikinci cumhuriyetçiler ve karşı devrimciler tarafından kullanılan bir kavram haline gelmiştir.

Oysa Ankara, tarihiyle ve üretim kültürüyle her zaman ileri ve devrimci bir şehir olmuştur. ‘ANKARA UYGARLIKLARIN KAVŞAK NOKTASIDIR’ Ankara’nın tarihine baktığımızda insanlık tarihinin en eski yerleşim alanlarından biriyle karşılaşırız.

Yaklaşık iki buçuk milyon yıl önce Afrika’dan çıkan ilk insanlar, bir buçuk milyon yıl sonra Anadolu üzerinden dünyaya yayılmıştır.

Ankara çevresinde 400 bin yıl öncesine ait Paleolitik Çağ yerleşimlerine rastlanmaktadır.

Çayyolu, Macunköy, Atatürk Orman Çiftliği, Çubuk Yolu ve Karaoğlan gibi 17 farklı noktada yapılan kazılarda taş devri eserleri bulunmuştur.

Bu da Ankara’nın Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden biri olduğunu gösterir. ‘FRİGLERİN BAŞKENTİ: GORDİON’ M.Ö. 7. yüzyılda Frigler, Kral Gordios ve oğlu Midas tarafından kurulan büyük bir uygarlık inşa etti.

Bu uygarlığın merkezi bugünkü Polatlı yakınlarındaki Gordion’dur.

Frigler ahşap işçiliğinde ve zanaatta ustaydılar; dünyaca tanınmış bir kültür yarattılar.

Kral Midas’ın mezarı bugün UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır.

Ünlü “Gordion Düğümü” efsanesi de buradan gelir; Büyük İskender bu düğümü çözmek yerine kılıcıyla kesmiş ve o seferin sonunda hayatını kaybetmiştir.

Demek ki Ankara, Büyük İskender’e dahi konaklık etmiş, ordularını beslemiş bir şehirdir. ‘GALATLAR ANKARA’YI BAŞKENT YAPTI’ Friglerin ardından gelen Galatlar — yani Kelt kökenli topluluklar — Sakarya ve Kızılırmak vadilerine yerleşmiş, üç boy halinde örgütlenmişlerdir: Tolistoboglar, Trokmler ve Tektosaglar.

Tektosag boyu, Ankara’yı başkent yapmıştır.

Savaşçı bir kavim olan Galatlar, Pontus, Bitinya ve Lidya gibi krallıkların savaşlarında paralı asker olarak görev almışlardır.

Ankara Kalesi’nin ilk gözetleme kulesi işlevi de bu döneme dayanır. ‘ROMA DÖNEMİNDE ANKARA BİR METROPOLİSTİ’ M.Ö. 47 yılında Romalı komutan Pompeius, Galatia bölgesini Roma’ya bağladı.

Roma döneminde Ankara büyük önem kazandı.

Augustus’un (Oktavian) kendi başarılarını anlattığı ünlü “Res Gestae Divi Augusti” yazıtının iki örneğinden biri Roma’da, diğeri Ankara’dadır.

Roma’daki örnek silinmiş, Ankara’daki sağlam kalmıştır.

Bu bile Roma’nın Ankara’ya verdiği önemin göstergesidir.

O dönemde Roma’nın üç “metropolis”i — yani başkent düzeyindeki şehri — vardı: Roma, Antakya ve Ankara.

Ankara, Roma için hem askerî garnizon hem de önemli bir ticaret merkeziydi.

Şehir 200 bin nüfusa ulaşmış, zenginleşmişti. ‘ANKARA KENDİ ZENGİNLİĞİYLE AYAKTA DURDU’ Roma döneminde Ankara’da pazarlar, şenlikler ve bayramlar halkın kendi imkânlarıyla düzenleniyordu.

Ankaralı zenginler, Roma merkezinden yardım almadan şehirlerini yaşatıyorlardı.

Romalılar döneminde yapılan Roma Hamamı, aslında bir tür spor ve tedavi merkezidir.

Ermen Dağı’ndan döşenen künklerle kente su getirilmiştir.

Romalıların Ankara’da inşa ettiği 10 tapınaktan yalnızca Augustus Tapınağı (Ogüst Mabedi) günümüze ulaşmıştır.

Bu da Ankara’nın eski çağlarda bile üretim ve uygarlık merkezi olduğunun kanıtıdır. ‘BİZANS DÖNEMİ: DİNİ KARANLIK AMA EKONOMİK CANLILIK’ Bizans dönemiyle birlikte Ankara’nın politik önemi azalmış, şehir manastır ve kiliselerle dolmuştur.

Ancak Bizans döneminde de 10 bin kişilik garnizon beslenmiş, asker maaşlarıyla kent ekonomisi canlı tutulmuştur.

Bu dönemde Ankara, Hac Yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi haline gelmiştir.

Hatta İncil’in ilk derlenip toparlandığı toplantının 325’te İznik’te değil, on yıl önce Ankara’da yapıldığı tarihsel bir gerçektir. ‘SELÇUKLULARLA BİRLİKTE TÜRK KİMLİĞİYLE YENİDEN DOĞUŞ’ 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler Ankara’ya seferler düzenlemiş ve şehir fethedilmiştir.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasının ardından Moğol istilası ve Timur’un saldırılarıyla Anadolu sarsılsa da, Türkmen göçmenler ve Ahiler sayesinde Ankara yeniden canlanmıştır.

Ahilik teşkilatı — hem ekonomik hem ahlaki bir örgüt olarak — üretimi, ticareti ve toplumsal düzeni sağlamıştır.

Hacı Bayram-ı Veli’nin önderliğinde Ankara, üretken ve dayanışmacı bir şehir kültürü kurmuştur. ‘TİFTİK KEÇİSİ ANKARA’YI DÜNYAYA TANITTI’ Orta Asya’dan gelen göçlerle birlikte Ankara’ya getirilen tiftik keçisi, şehrin tarihini değiştirmiştir.

Tiftik keçisinin kılından dokunan sof kumaşı, dünyanın en değerli tekstil ürünlerinden biri olmuştur.

Papaların pelerinleri, Fransız ve İngiliz avukatların perukları Ankara tiftiğindendi.

Evliya Çelebi’nin de dediği gibi: “Frank padişahları bu keçiyi memleketlerine götürdüler ama keçi sadakatinden Ankara’ya ihanet etmedi.” Yani Ankara keçisi başka toprakta doğurmadı, tiftik vermedi. ‘ANKARA MODERNLEŞMENİN VE DİRENİŞİN BEŞİĞİYDİ’ Osmanlı döneminde Ankara yalnızca bir sancak merkezi değildi; aynı zamanda imalatın, zanaatın ve tarımın birleştiği güçlü bir üretim merkezine dönüşmüştü. 19. yüzyılda imparatorluk modernleşme sürecine girerken, Ankara da bu dönüşümün önemli duraklarından biri oldu.

Ancak İstanbul’un merkezî politikaları Anadolu’yu ihmal etmişti.

Ankara’da demiryolu yapımı gecikiyor, sanayi yatırımları İstanbul çevresinde yoğunlaşıyordu.

Buna rağmen Ankaralı üreticiler dirençlerini korudu; tiftik ve sof kumaşı hâlâ Avrupa saraylarında aranan bir üründü. ‘ANKARA SARAYDAN KOPAN İLK ŞEHİR OLDU’ Soru: Sizce Atatürk neden Ankara’yı seçti?

Korkut Erkan: Ankara, Osmanlı’nın çözülme döneminde devlet otoritesinin en hızlı zayıfladığı şehirlerden biri olmasına rağmen halkın kendi örgütlenmelerini kurduğu bir merkez hâline geldi.

Osmanlı’nın son yüzyılında Ankara halkı, padişahın emirlerine körü körüne boyun eğmeyen bir bilinç geliştirmişti. 1910’lardan itibaren İttihat ve Terakki’nin etkisi burada çok güçlüydü.

Ankara Kulübü ve yerel dernekler, ileride Kurtuluş Savaşı’na zemin hazırlayacak halk dayanışmasının çekirdeğini oluşturdu. ‘ANKARA, İSTANBUL’UN DEĞİL, MİLLETİN ŞEHRİ OLDU’ Birinci Dünya Savaşı sonrası işgaller başladığında, İstanbul yönetiminin teslimiyetçi tutumuna karşı Anadolu’da yükselen direnişin ilk seslerinden biri Ankara’dan geldi.

Müftü Rıfat Börekçi’nin önderliğinde kurulan Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, kısa sürede binlerce kişiyi etrafında topladı.

Ankara halkı İngiliz askerlerini şehrine sokmadı. 1919 Mayıs’ında yapılan büyük protesto mitingi, Anadolu’da emperyalizme karşı ilk sivil direniş eylemidir.

İngilizler korkup Ankara’yı terk etmek zorunda kaldı.

O günden sonra Ankara, İstanbul’un değil, milletin şehri oldu. ‘CUMHURİYETİN TEMELİNİN ATILDIĞI AN’ 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Ankara’ya geldiğinde, şehir tarihi bir ana tanıklık etti.

Korkut Erkan bu anı şu sözlerle aktardı: Dikmen sırtlarında binlerce seymen, esnaf, kadın ve çocuk Mustafa Kemal Paşa’yı karşıladı.

Bu bir tören değil, Türk töresindeki adıyla bir ‘Kızılca Gün’dü.

Seymen alayı, yalnızca yeni bir devlet kurulduğunda toplanırdı.

Sonuncusu Söğüt’te, Osmanlı’nın kuruluşunda yapılmıştı.

Ankara’da yeniden yaşandı.

Seymenler, ‘Millet yolunda canımızı vermeye geldik’ dediler.

Cumhuriyetin temeli işte o anda atıldı. ‘ANKARA HALKI ATATÜRK’ÜN ÇAĞRISINA İLK YANITI VERDİ’ Mustafa Kemal, Sivas Kongresi sonrasında direnişin merkezi olarak Ankara’yı düşünüyordu.

Erkan bu süreci şöyle özetliyor: Atatürk, halkın direniş gücünü görmüştü.

Ankara stratejik açıdan güvenliydi, fakat en önemlisi halkı zehirlenmemişti.

İstanbul sarayının etkisi burada yoktu.

Paşa, 1924’te yaptığı bir konuşmada ‘Ankara’da durdum, başka yere gitmeye lüzum hissetmedim.

Milletin menfaatlerinin en emin müdafaası ancak Ankara’dan mümkündür’ diyerek bu tercihini açıklamıştır. ‘CUMHURİYETİN LABORATUVARI ANKARA’YDI’ 13 Ekim 1923’te Ankara resmen başkent ilan edildi.

Bu karar yalnızca idari bir tercih değil, bir devrim simgesiydi.

Korkut Erkan, “Başkent olduktan sonra Devrimci Cumhuriyetin Ankara’da inşa ettiği simgesel yapılar neler?” sorumuza şöyle yanıt verdi:Atatürk Ankara’da cumhuriyetin kabiliyetini gördü.

Çünkü Ankara, tarih boyunca hiçbir işgale boyun eğmemiş, kendi ayakları üzerinde durmuş bir şehirdi.

Cumhuriyet devrimleri burada hayat buldu.

Ankara’nın planı, mimarisi, caddeleri, parkları bile devrim anlayışını yansıtır.

Bu şehir, akılla, bilimle ve üretimle yeniden inşa edildi. ‘ANKARA YENİDEN DOĞUŞUN SEMBOLÜDÜR’ Ankara, savaşın ve yoksulluğun ardından kısa sürede Cumhuriyet’in modern yüzü hâline geldi.

Gençlik Parkı’ndan Ziraat Fakültesi’ne, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden Devlet Mahallesi’ne kadar her yapı, planlı bir uygarlık anlayışının ürünüydü.

Atatürk, 1930’da Ankara’yı gezerken “Ben Ankara’yı coğrafya kitabından değil, tarihten öğrendim” demişti.

Erkan’a göre bu söz, “Ankara’nın yalnızca bir şehir değil, bir fikir olması” anlamına gelir. ‘CUMHURİYETİN TEMELİ HALKIN İRADESİDİR’ Erkan sözlerini şöyle tamamlıyor: Ankara tarih boyunca sekiz işgal, kıtlık, çekirge istilası görmüş ama her defasında küllerinden doğmuştur.

Ahilerden seymenlere, Cumhuriyet kadrolarına kadar bu şehrin insanı hiçbir zaman teslim olmamıştır.

Atatürk, bu yüzden Ankara’da Cumhuriyetin kabiliyetini gördü.

Bugün Ankara’nın anlamını unutanlar, aslında Cumhuriyetin ruhunu da unutur.

İlgili Sitenin Haberleri