Haber Detayı
“Hedefimiz Türk gülünü dünya raflarına taşımak”
Osmanlı’nın simgelerinden biri olan Türk gülünü, dünya raflarına taşımayı hedefleyen Rose&Cure, yılda 20 ton gül çiçeği işliyor. Girişimin iki ortağı olan anne-kız Ayten ve Gülce Altıntaş, her yıl ortalama %30 ciro artışı yakaladıklarını belirterek, “Pestisitsiz tarım artık sadece bir tarım metodu değil bir zorunluluk haline gelmiştir” dedi.
Sevilay ÇOBANYerli doğal kozmetik markası Rose&Cure, organik gül yetiştiriciliği ve modern formülasyon teknolojisini birleştirerek hem bölgesel kalkınmaya hem de ülke ekonomisine değer katıyor.
Isparta’da yıllık 20 ton gül çiçeği işleyen marka, geleneksel distilasyon yöntemleriyle katma değerli cilt bakım ürünleri üretiyor.
Organik üretim modeliyle her yıl 6 ton organik maddeyi toprağa geri kazandıran marka, sürdürülebilirliği iş modelinin merkezine yerleştiriyor.Doğru işlenen gül, hem tedavi hem kalkınma aracıTıp tarihçisi Prof.
Dr.
Ayten Altıntaş, Osmanlı tıbbı üzerine araştırma yaparken, 350’ye yakın faydalı bileşenden oluşan gülün özellikle akıl hastalıklarında, şifahanelerde kullanıldığını fark etti. 20 yıl önce Türkiye’deki gülcülüğün sadece gül yağının parfümeri sanayisine ihracına odaklandığını anlatan Altıntaş, gül suyu gibi diğer gül bileşenlerinin yeterince değerlendirilmediğine hatta kalıntıların faydasız görüldüğü için atıldığına işaret etti.Son 20 yıldır her yıl Isparta’ya giderek üreticilere bilimsel danışmanlık yaptığını belirten Altıntaş, kızı Gülce Altıntaş ile birlikte saf gül suyu üretmek için 2019 yılında Rose&Cure adını verdikleri markalarıyla yeni bir girişime adım attıklarını söyledi.
Markanın kurucusu Gülce Altıntaş ise kuruluştan itibaren her yıl ortalama %30 büyüme performansı gösterdiklerini ifade ederek, “2024 yılında 50 milyon TL ciroya ulaştık.Organik üretimin maliyetli bir yol, ancak uzun vadede kazandıran tek model.
Kaliteden taviz vermeden ölçeklenmenin mümkün olduğunu kanıtladık.
Bugün, gül suyu, gül yağı, krem, maske ve serum gibi doğal cilt bakım ürünleri üretiyoruz.
Gül, Türkiye’nin hem kültürel hem ekonomik hazinelerinden biri.
Türkiye’de raflarda alınabilecek ilk organik gül markası olma sorumluluğunu taşıyoruz” dedi.Gülün frekansı, enerjisi ve içeriğindeki aktif maddelerin insan sağlığıyla uyumuna değinen Ayten Altıntaş, “Ancak bu etkiyi sadece genetiği ile oynanmamış saf Isparta gülünü pestisitsiz ve geleneksel yöntemlerle üreterek elde edebiliyoruz.
Bu yüzden pestisitsiz organik üretim bizim için bir tercih değil, bir zorunluluk.
Gül, doğru işlendiğinde hem bir tedavi hem de bir kalkınma aracıdır” diye konuştu.Türkiye kozmetik pazarı 2024’te yaklaşık 3,7 milyar dolar düzeyinde; bunun içinde doğal/organik kozmetik segmenti küçük ama hızlı büyüyor.
Rose&Cure olarak Türkiye’de organik/temiz cilt bakımı işinde ilk etapta %1– 2 pazar payı ve dermokozmetik alt-kategorisinde seçili kanallarda %3–5 pay hedeflediklerini kaydeden Gülce Altıntaş, ihracatla birlikte toplam organik gelir paylarını kademeli artıracaklarını söyledi.Altıntaş, 2026’da 2–3 yeni ürünle birlikte otomasyon/ambalaj hatlarına ve dijital tarafta veri analitiğine yatırım planladıklarını açıklarken, şöyle konuştu: “Kısa vadede ise yüzde 10 EBITDA marjı, orta vadede ise yıllık yüzde 25–40 ciro büyümesi hedefliyoruz.İhracatta özellikle Avrupa ve Körfez ülkelerinde seçili kanallarda konumlanarak, Türk gülünü dünya raflarında hak ettiği noktaya taşımak istiyoruz.
Bugün Dubai ve İsviçre’ye düzenli sevkiyatlarımız var; ABD’de ise niş kanallarda pilot satışlarımız başladı.”Organik gülle her yıl 6 ton karbonu doğada tutuyorGülce Altıntaş, konvansiyonel tarım yerine organik üretimi benimsedikleri için, her yıl 20 dönümlük gül bahçelerinde yaklaşık 80–320 kg sentetik gübrenin toprağa karışmasını önlediklerini belirterek, “Organik tarım sayesinde toprağın ömrünü uzatıyoruz.Konvansiyonel tarımla 20-25 yılda çoraklaşan toprak organik tarım sayesinde 50 yıl yaşayabiliyor. 4–6 ton organik maddeyi toprağa geri kazandırıyor, mikrobiyal canlılığı %50’ye kadar artırıyor ve 2–6 ton karbonun doğada tutulmasına katkı sağlıyoruz” ifadelerini kullandı.Organik üretim maliyetinin geleneksel yöntemlere göre ortalama yüzde 35 daha yüksek olduğunun altını çizen Altıntaş, gül tarımının kırsalda kadın emeğini ve yerel ekonomiyi güçlendiren stratejik bir alan olduğuna dikkati çekti.
Bakır imbiklerde, odun ateşinde distilasyonla elde edilen gül suyu ve gül yağı hiçbir katkı içermiyor; markanın tüm ürünleri PETA onaylı ve vegan.Bulgaristan’ın gül bahçelerinin sahibi Türk girişimciler Gül üzerine 40’tan fazla makale, 7 Türkçe ve 1 İngilizce kitap yazan Prof.
Dr.
Ayten Altıntaş, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bulgaristan’da üretimi yapılan güllerin sarayda yüksek oranda tüketildiğini kaydetti.
Altıntaş, müderris İsmail Efendi’nin çabalarıyla gül yetiştiriciliğinde Isparta’nın bir merkez haline dönüştürüldüğü bilgisini vererek, “Isparta gülü, genetiği binlerce yıldır bozulmamış bir türdür.Ziraat fakültelerinin genetik müdahalelerle daha kokulu güller üretme çabalarının başarısız olmasıyla geleneksel gülün genetiğinin korunabildi. ‘Bulgar Gülü’ olarak bilinen gül, aslında ‘Türk Gülü’ bir diğer adıyla ‘Osmanlı Gülü’dür.
Siyasi ve ekonomik nedenlerle Bulgaristan’ın öne çıkarılmış olsa da günümüzde birçok Türk girişimci Bulgaristan’da gül bahçeleri ve fabrikaları satın alarak bu durumu tersine çevirdi” dedi.Parfümeri değil sigara endüstrisi kullanıyorİçeriğinde gül yağı olduğu iddia edilen parfümlerin çok niş olanların dışında tamamen sentetik kimyasallar kullanıldığını ileri süren Ayten Altıntaş, şunları söyledi: “Sentetik parfümler binlerce kimyasal madde içeriyor ve solunduğunda vücudu kirletiyor.
Gül yağı, büyük oranda parfümcüler yerine sigara endüstrisi tarafından, bağımlılık yaratmak amacıyla kullanılıyor.
Sağlık açısından gülün şerbet, reçel ve şurup gibi gıdalarda kullanılması çok önemli.
Modern yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları nedeniyle karaciğer yağlanması gibi sorunların yaygınlaştı.
Gül, bir numaralı karaciğer temizleyicisidir.
Gül, kozmetiğin yanı sıra ‘karaciğer temizleyici’ olarak gıda sektöründe daha fazla yer almalı.”