Haber Detayı

Sanayici 2026’ya ‘temkinli iyimserlik’ ile giriyor: Dayanıklılık ve yapılanma yılı
İş dünyası dunya.com
30/12/2025 00:00 (2 saat önce)

Sanayici 2026’ya ‘temkinli iyimserlik’ ile giriyor: Dayanıklılık ve yapılanma yılı

Yüksek faiz ve finansman kıskacında 2025’i geride bırakan Türk sanayicisi, 2026 yılına iyimser başlamak istiyor. Reel sektör temsilcileri, yeni yılın bir ‘hızlı bir toparlanma’ değil, maliyet kontrolü ve verimlilik odaklı bir ‘yeniden yapılanma ve dayanıklılık yılı’ olacağı görüşünde birleşiyor.

Hayati ARIGANArtan üretim maliyetle­rinin yanında, yüksek faiz, daralan talep, eri­yen kârlılık ve finansmana eri­şim sorunlarıyla 2025’i geri­de bırakan Türkiye sanayisi, 2026’ya temkinli ama umutlu bakıyor.

Boyadan inşaat mal­zemelerine, alüminyumdan gemi inşa sanayiine kadar re­el sektörün temsilcileri, İs­tanbul Sanayi Odası’nın (İSO) Meclis kürsüsünde sektörleri­nin sorunlarını ve beklentile­ri anlattılar.Sektör değerlen­dirmelerine göre sanayi, kısa vadede maliyet kontrolü, ve­rimlilik ve ayakta kalma mü­cadelesi verirken, orta vade­de faizlerin gerilemesi, uzun vadeli kredi, yapısal reformlar, nitelikli iş gücü ve ihracatta rekabet gücünün yeniden ka­zanılması beklentisiyle yolu­na devam etmeyi hedefliyor.

Sanayiciler, 2026’nın hızlı bir toparlanma değil, dayanıklı­lık ve yeniden yapılanma yılı olacağı görüşünde birleşiyor.

Sektör temsilcileri, özellik­le faizlerde düşüş, uzun vade­li kredi ve kamu desteklerinin acilen devreye alınması gerek­tiği görüşünde birleşiyor.Umut var ama gerçekleri konuşmalıyızPLASFED Başkanı ve İSO Plastik Hammaddeleri Sa­nayii komitesi üyesi Ömer Karadeniz, 2025’in üretim ve sanayi açısından kolay bir yıl olmadığını söyleyerek, 2026’ya dair beklentilerin ise temkinli ama umutlu olduğunu dile ge­tirdi.

Yeni yıla girerken umut vurgusu yapan Karadeniz, “Umut var ama gerçekleri ko­nuşmadan ilerleyemeyiz” de­di.

Karadeniz, 2026’nın her za­man olduğu gibi sanayici için bir umut yılı olarak görüldüğü­nü ifade ederek, ancak mevcut ekonomik tabloya gerçekçi bir bakışla yaklaşılması gerektiği­ni vurguladı.“Sanayici bugün nerede olduğunu bilmek zorunda”Konuşmasında sanayici­lerin sorumluluğuna dikkat çeken Karadeniz, İSO Mec­lisi’nin temsil gücüne işaret ederek şunları söyledi: “Biz­ler bu ülkenin sanayicileriyiz.

En önemli görevimiz şu: Bu­gün neredeyiz?

Bu soruyu her ortamda sormak ve cevabını net şekilde ortaya koymak zo­rundayız.

Bizi buraya gönde­ren 22 binin üzerindeki üye­mizin her birinin sesi olmak­la yükümlüyüz.” Karadeniz, İSO’nun Türkiye sanayisi açı­sından ayrıcalıklı ve güçlü bir konumda olduğunu vurgula­yarak, “İstanbul Sanayi Oda­sı’nın yeri bambaşkadır.

Bu­radaki her üye, gerektiğinde doğruları söyleme sorumlulu­ğunu taşır” dedi.“Sorunları kamu otoritesine net anlatmalıyız”2025 boyunca üretim ve sanayi tarafında sorun yaşa­mayan sektör neredeyse kal­madığını belirten Karadeniz, özellikle sanayicinin sıkıntı­larını doğru zamanda ve doğ­ru dille kamu otoritesine ak­tarmanın önemine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Bu­gün üretim yapan, sanayiyle uğraşan ve ‘dertsizim’ diyen kimse olduğunu düşünmüyo­rum.

Bizim görevimiz; gerek­tiği noktada, gerektiği şekilde sorunlarımızı kamuya anlat­mak.” Karadeniz, bu yaklaşı­mın bir çatışma değil, sanayi­nin sürdürülebilirliği için ge­rekli bir diyalog olduğunu da sözlerine ekledi.Destek gelmezse boyada çok firma kapanacakBoya Sanayicileri Der­neği (BOSAD) Başkanı ve İSO Boya, Reçine ve Kimya Sanayii komite üyesi Ke­nan Baytaş, boya sektörünün 2025’i ciddi bir daralmayla ka­pattığını belirterek, 2026’ya ilişkin karamsar bir tablo çiz­di.

BOSAD’ın yaklaşık 400 bo­ya fabrikasını temsil ettiği­ni hatırlatan Baytaş, sektör­de yüzde 25-30 arasında bir küçülme yaşandığını söyledi.

Baytaş, yüksek faiz oranları ve kamu desteklerinin yetersizli­ği nedeniyle sanayicinin nefes alamaz hale geldiğini vurgu­layarak, “2026’da bir şey bek­lemeyin.

Bu faizlerle, bu kredi koşullarıyla sanayinin ayakta kalması mümkün değil” dedi.“Devlet sanayiyi desteklemezse bu çark dönmez”Krediye erişimde yaşanan sorunlara dikkat çeken Bay­taş, kamu bankaları ile özel bankalar arasındaki faiz farkı­nın kabul edilemez seviyelere ulaştığını belirtti.

Son yaşadı­ğı bir örneği paylaşan Baytaş, kamu bankalarının sanayiye destek olmakla yükümlü ol­duğunu söyleyerek, “Devlet sanayiciyi desteklemezse bu sanayi nasıl ayakta kalacak?” ifadelerini kullandı.“Sektörde tehlike çanları çalıyor”Sektördeki tabloyu “tehli­ke çanları çalıyor” sözleriyle özetleyen Baytaş, önümüzde­ki dönemde ciddi iflas ve ka­panmalar yaşanabileceğini di­le getirdi.

Baytaş, “Boya sektö­ründe çok büyük bir bataklık oluşuyor.

Çok sayıda firma ka­panacak.

Bunu net söylüyo­rum.

Birçok sektör başkanıyla görüşüyorum.

Ortak kanaat şu: Bu koşullar 2026’nın üçüncü çeyreğine kadar devam eder­se, ancak sermayesi çok güçlü olan firmalar ayakta kalabilir” dedi.

Baytaş’a göre 2025, boya ve kimya sektörü açısından ka­yıp bir yıl olarak geride kalır­ken, mevcut finansman politi­kalarında değişiklik olmazsa 2026’nın da toparlanma yılı ol­ması zor görünüyor.Yapı malzemeleri 2025’te yeni normalle tanıştıİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve Yapı Malzemeleri Sektörü tem­silcisi Serdar Urfalılar, me­talden yapı malzemeleri üre­ten sanayicilerin 2025’i ciddi finansman ve nakit akışı so­runlarıyla geçirdiğini belirt­ti.

Urfalılar, “Bu yaşadıkları­mız geçici bir kriz değil, Tür­kiye’nin yeni normali.

Buna alışmak ve buna göre üretmek zorundayız” dedi. 2025’in tüm sanayiciler için benzer sıkın­tılarla geçtiğini ifade eden Ur­falılar, küresel belirsizlikle­rin büyük ölçekli projeleri ya­vaşlattığını söyledi.Urfalılar, “Dünya genelinde çok değiş­kenli bir ortam var.

Bu neden­le büyük projeler beklemeye alındı.

Nakit akışı ve finans­mana erişim, bu yıl sanayi­cinin en temel sorunu oldu” dedi.

Türkiye’de yaşanan sı­kıntıların artık konjonktürel değil, yapısal olduğuna dikkat çeken Urfalılar, sanayicinin bu koşullara göre kendini ye­niden konumlandırması ge­rektiğini vurguladı.Verimlilik ve yapay zekâ odaklı üretimArtan maliyetler karşısın­da rekabet gücünü korumanın yolunun verimlilikten geçtiği­ni belirten Urfalılar, kendi fir­malarında uyguladıkları dö­nüşümü şöyle anlattı: “Uzun yıllardır verimliliğe odaklanı­yoruz. 2025’te bunu daha da ileri taşıdık.

Tüm süreçleri­mizi gözden geçirerek yapay zekâ ile hammadde kullanı­mını nasıl azaltabileceğimize baktık.

Aksi halde bu maliyet­lerle dünyayla rekabet etmek mümkün değil.”İhracat rakamları sahada aynı değilİhracatın düşmediğine yö­nelik genel algıya da değinen Urfalılar, sahadaki tabloya dikkat çekti: “İhracat düşmü­yor deniyor ama bizim ihra­catımız ciddi şekilde azaldı.

Düşmeyenler varsa, çoğu fir­ma pazar kaybetmemek adı­na zararına ya da kafa kafaya ihracat yapıyor.

Yıllarca emek vererek oluşturulan pazarla­rı kaybetmemek için fedakâr­lık yapılıyor.” Urfalılar’a gö­re, yapı malzemeleri sektörü­nün en büyük avantajı, dünya çapında güçlü Türk müteah­hitlik firmaları.

ENR’nin her yıl yayımladığı ‘Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Mü­teahhidi’ listesine dikkat çe­ken Urfalılar, şunları söyledi: “Bu listede Türkiye 42 firma ile dünyada ikinci sırada.

Bu bizim için çok önemli bir güç.

En büyük umudumuz, Türk müteahhitlerinin dünyada üstlendiği projelerden yapı malzemeleri sektörünün cid­di pay alacak olması.”‘Umutsuzluğa kapılmayın’ mesajıSektör paydaşlarına çağrı­da bulunan Urfalılar, zor dö­nemin doğru stratejilerle aşı­labileceğini vurguladı.

Ur­falılar, şöyle devam etti: “Bu dönemde umutsuzluğa kapıl­madan maliyetleri geri çeke­rek ayakta kalmak gerekiyor.

Önümüzdeki dönemde Türk firmalarının yurt dışı projele­ri, yapı malzemeleri üreticile­ri için önemli fırsatlar yarata­cak.” 2025’i ‘uyum yılı’ olarak tanımlayan Serdar Urfalılar, yapı malzemeleri sektörünün verimlilik, teknoloji ve ihracat odaklı bir dönüşümle yoluna devam edeceğini belirtti.İnşaatta rekor satış büyümesi var, karlılık yokİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve İnşa­at Amaçlı Ürünler Sanayii komite üyesi Adem Genç, 2025 yılını değerlendirirken inşaat sektöründeki büyü­me ile kârlılık arasındaki ko­pukluğa dikkat çekti.

İnşaatın büyüme rakamlarıyla öne çı­kan sektörlerden biri olması­na rağmen sanayicinin mem­nun olmadığını belirten Genç, “Kâr marjı diye bir şey kalma­dı” dedi.

Genç, inşaat sektörü­nün yüksek sermaye gerekti­ren bir alan olduğuna vurgu yaparak, finansmana erişim­de yaşanan sıkıntıların sektö­rü baskıladığını ifade etti.“Sermaye yetmiyor, krediye erişim zor”2025 boyunca krediye ulaş­manın giderek zorlaştığını dile getiren Genç, büyüme rakamlarının sahadaki tab­loyu yansıtmadığını söyledi.

Genç, “Sermaye gerektiren bir işin temsilcileriyiz.

Ser­maye artık yeterli olmuyor.

Kredi zaten zor.

Buna rağmen büyüme verileri açıklanıyor ama bu büyümenin kârlılığa yansıdığını söylemek müm­kün değil” dedi.Konut satışında rekor, fiyatta gerilemeGenç’in dikkat çektiği en önemli başlıklardan biri ise konut satışlarına ilişkin ista­tistikler oldu.

Satış adetlerin­de rekorlar kırılmasına rağ­men fiyatların yükselmeme­sinin sektör açısından soru işaretleri yarattığını belirten Genç, “Konut satışı bakımın­dan rekorlar kırıyoruz.

Nor­malde böyle bir ortamda fiyat­ların yükselmesi gerekir.

Ama tam tersine reel fiyatlar düşü­yor.

Sahada kimse konut ala­mıyor.

Bu çelişkili tablo mut­laka detaylı şekilde ele alın­malı” diye konuştu.“İkinci yarıda hareketlilik bekliyoruz”2025’i zorluklarla geride bırakan inşaat sektörünün 2026’ya daha umutlu baktı­ğını ifade eden Genç, özel­likle yılın ikinci yarısından sonra bir canlanma beklen­diğini söyledi.

Genç şöyle de­vam etti: “Önümüzdeki yıl, özellikle ikinci yarıdan sonra sektörde ciddi bir hareketli­lik bekliyoruz.Bu hareketlili­ğin sadece inşaatı değil, inşa­ata üretim yapan sanayi kol­larını da olumlu etkilemesini umut ediyoruz.” İnşaat amaç­lı ürünler sanayii açısından 2025’in zorlu geçtiğini vur­gulayan Adem Genç, “Sektör temsilcileri, 2026’da finans­mana erişimin kolaylaşması ve talebin canlanmasıyla da­ha dengeli bir büyüme bekli­yor” diye konuştu.Gemi inşa sanayii 2025’i direnerek kapattıİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi İlhan Bayrak, deniz, hava ve demir­yolu ana ve yan sanayii adına yaptığı 2025 değerlendirme­sinde, gemi inşa sektörünün hem üretimde küresel başa­rılar elde ettiğini hem de cid­di yapısal sorunlarla müca­dele ettiğini söyledi.

Bayrak, “Zor bir yılı geride bıraktık ama 2026 sonrasına kötüm­ser bakmıyorum” dedi.

Gemi inşasında en kritik girdinin demir olduğunu vurgulayan Bayrak, Türkiye’nin kaliteli çelik üretmesine rağmen sek­törün bu kaynaktan yeterin­ce faydalanamadığını belirtti.Bayrak, “Bizim ana ham mad­demiz demir.

Çin’den demir alıyoruz.

Oysa Ereğli’de çok kaliteli demir üretiliyor.

Fiyat ve erişim koşulları nedeniyle kendi ülkemizde ürettiğimiz demiri kullanamıyoruz.

Üret­tiğimiz demirin bir kısmı yurt dışına gidiyor, biz ise ithala­ta yöneliyoruz” dedi.

Bu duru­mun maliyetleri artırdığını ve rekabet gücünü zayıflattığını ifade eden Bayrak, yerli teda­rikin güçlendirilmesi gerekti­ğine dikkat çekti.Türkiye gemi inşada dünyanın ilk 5’indeBayrak, Türkiye’nin gemi inşa alanında dünya çapın­da önemli bir konumda oldu­ğunu vurgulayarak, sektörün uluslararası başarısına şöy­le dikkat çekti: “Üç tarafı de­nizlerle çevrili bir ülkeyiz ve gemi yapımında dünyada ilk beş içerisindeyiz.

Çok kaliteli gemiler üretiyoruz. 40 bin de­adweight tonluk ticari gemi­lerden savaş gemilerine kadar geniş bir yelpazede üretim ya­pıyoruz.” Çin’in 2028’e kadar siparişlerinin dolu olduğunu hatırlatan Bayrak, bu nedenle küresel pazarda Türkiye’nin önüne önemli fırsatlar çıktı­ğını söyledi.Savunma sanayii gemi projeleri gurur kaynağıTürkiye’nin askeri gemi ve savunma sanayii projelerin­de geldiği noktaya da değinen Bayrak, önümüzdeki dönemde yeni projelerin gündeme gele­ceğini ifade etti.

Savaş gemile­ri, uçak gemileri de ürettikleri­ni ifade eden Bayrak, nitelikli iş gücüne dikkat çekti.Sektö­rün en önemli sorunlarından birinin yetişmiş insan kaynağı olduğunu vurgulayan Bayrak, nitelikli personelin yurt dışına yönelmesinin maliyetleri ar­tırdığını belirterek şunları de­di: “Çok ciddi eğitim gerekti­ren bir sektör.

Yetiştirdiğimiz insanları yurt dışında transfer ediyorlar.

Biz de kaybetmemek için yüksek ücretler ödüyoruz.

Bu da maliyetleri artırıyor, re­kabet gücümüzü zorluyor.”Üretimde %50 yerlilik yakalandıGemi inşa sanayiinde yerli üretim oranının önemli ölçü­de arttığını ifade eden Bayrak, birçok yan sanayi ürününün artık Türkiye’de üretildiği­ni söyledi.

Cıvatadan birçok ekipmanına kadar yüzde 40- 50 oranında yerli üretimi ya­kaladıklarını anlatan Bayrak, “Ancak motor ve bazı kritik sistemlerde hâlâ dışa bağım­lıyız” dedi.Oyun değişti, artık işimizi bildiğimiz gibi yapamıyoruzİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve Alü­minyum Ürünleri Sanayii temsilcisi Aynur Ayhan, 2025 yılını değerlendirirken sanayinin yeni bir döneme girdiğini belirterek, “Oyunun kuralı değişti.

Bildiğimiz şey­leri artık bildiğimiz şekilde yapamıyoruz” dedi.

Ayhan, mevcut ekonomik koşulların sanayiciyi yalnızca maliyet değil, zihniyet ve organizas­yon değişimine zorladığını vurguladı.Tasarruf ve derin uzmanlık dönemi2025’in sanayiciler açısın­dan tasarruf odaklı projelerin zorunlu hale geldiği bir yıl ol­duğunu belirten Ayhan, bu sü­recin aynı zamanda yeni yet­kinlikler kazandırabileceğini ifade etti.

Ayhan, “Hepimizin tasarruf kaynaklı projeler üretmek zorunda olduğu bir dönemdeyiz.

Bu süreçten ge­çerken farklı kaslarımızı ge­liştirebiliriz.

Rekabet şansı­mız yok dersek, oyunu baştan kaybetmiş oluruz” dedi.

Ay­han, sanayide derin uzmanlık gerektiren yeni mesleklerin ortaya çıktığını, sanayicilerin bu dönüşümü öngörüyle yö­netmesi gerektiğini söyledi.“En büyük sorun, gerçekçi olmamak”Aynur Ayhan’ın konuşma­sında en dikkat çekici başlık­lardan biri ise finansal şeffaf­lık oldu.

Sanayicinin kendi içinde bile tabloyu net ortaya koyamadığını dile getiren Ay­han, şu ifadeleri kullandı: “Herkes zarar ettiğini söylü­yor ama bankalara verilen bi­lançolara bakıyorsunuz, her­kes kârda.

Kredi muslukları kapanmasın diye bilançolar­la oynanıyor.

Sonra banka so­ruyor: ‘Siz zarar mı ediyorsu­nuz?’ Biz gerçekçi olmazsak derdimizi anlatamayız.”Ay­han, bu çelişkinin sanayicinin hem kamu nezdinde hem fi­nans sistemi içinde güvenilir­liğini zedelediğini vurguladı.

Alüminyum ürünleri sanayi­inin 2025’i zorluklarla geçir­diğini ifade eden Ayhan, buna rağmen geleceğe dair iyimser bir mesaj verdi.

Ayhan, “Ümit demiyorum ama umut dolu ya­rınlar bizim.

Bunu hep birlik­te başarabiliriz” sözleriyle de­ğerlendirmesini tamamladı.Hayvansal gıdada pazarın %35’ini kaybettikİstanbul Sanayi Oda­sı (İSO) Meclis Üyesi ve Hayvansal Gıda Ürünleri Sanayii temsilcisi Hakan Akkoyun, 2025 yılının gıda sektörünün özellikle protein bazlı ürünler tarafında ciddi bir kırılma yılı olduğunu söy­ledi.Akkoyun, “2025’te paza­rımızın yüzde 35’ini kaybet­tik” diyerek yaşanan daral­manın boyutuna dikkat çekti.

Gıda sektörünün ekonomik konjonktüre doğrudan bağlı olduğunu vurgulayan Akko­yun, tüketim alışkanlıkları­nın ülke ekonomisinin gidişa­tını net biçimde yansıttığını ifade etti.

Akkoyun, “Gıda sek­törünün iki sayfası var.

Eko­nominin zayıfladığı dönem­lerde karbonhidrat ağırlık­lı gıdalar öne çıkar.Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler­de ise protein tüketimi artar.

Kırmızı et tüketimi, bir ülke­nin ekonomik gücünün en net göstergelerinden biridir” de­di.

Akkoyun, dünya genelinde gelişmişlik seviyesi ile kırmı­zı et tüketimi arasında bire­bir ilişki bulunduğunu belir­terek, Türkiye’deki düşüşün ekonomik tabloyu açıkça or­taya koyduğunu söyledi.İç pazara dayalı sektörde alarmHayvansal gıda sektörünün büyük ölçüde iç pazara ve taba­na yaygın tüketime dayandığı­nı vurgulayan Akkoyun, bu ne­denle yaşanan daralmanın da­ha çarpıcı olduğunu ifade etti.

Akkoyun, “Biz sadece iç piya­saya satış yapan, tabana yayılan bir sektörüz.

İnsanlar reyon­dan uzaklaşıyor.

Bu, ekonomi­nin geldiği noktayı çok net an­latıyor” ifadelerini kullandı.Kanatlıda fiyat düşüşü, talepte gerilemeProtein tüketimindeki za­yıflamanın yalnızca kırmızı etle sınırlı olmadığını belir­ten Akkoyun, kanatlı ürünler­de de ciddi bir daralma yaşan­dığını söyledi.

Kanatlı fiyatla­rının ciddi şekilde düştüğünü belirten Akkoyun, “Kilosu 70–80 liraya satılan ürünler­de bile yüzde 25 talep gerile­mesi var.

Buna rağmen satış­lar artmıyor.

Bu, tüketicinin gıdadan bile kısmaya başladı­ğını gösteriyor” dedi.“Kısa vadeli regülasyonlarla günü kurtarıyoruz”2025 boyunca sektörde uy­gulanan politikaların uzun va­deli bir perspektiften yoksun olduğunu savunan Akkoyun, regülasyonlara ilişkin eleşti­rilerini şöyle dile getirdi: “Kır­mızı et sektöründe kısa va­deli regülasyonlarla hareket edildi.

Uzun vadeli bir plan, bir hayal bile kurulmadı.

Gü­nü kurtaran politikalarla iler­liyoruz.” Yapılan görüşmelere rağmen somut ilerleme sağla­namadığını ifade eden Akko­yun, sektörün yapısal çözüm­lere ihtiyaç duyduğunu vur­guladı.En büyük risk, liyakatli kadroların yorulmasıAkkoyun’un dikkat çektiği bir diğer kritik başlık ise insan kaynağı oldu.

Kalifiye eleman sorununa farklı bir perspek­tiften yaklaşan Akkoyun, şir­ketlerin bel kemiğini oluştu­ran çekirdek kadrolara işaret etti. 1970-80 kuşağı kadrola­rının işi bırakmasının şirket­ler için büyük kayıp olduğuna dikkat çeken Akkoyun, “Her şirketin bünyesindeki yüzde 15’lik çekirdek kadroyu çıka­rın, şirket çöker.

Asıl risk, bu kadroların yorulması.

Biz beş yıldır liyakatli yapı kurmaya çalışıyoruz ama tutamıyoruz” dedi.

Yeni nesle eğitimler ve­rildiğini, mentorluk yapıldı­ğını ancak sürdürülebilir bir yapı kurulamadığını belirten Akkoyun, bu durumun uzun vadede ciddi bir tehdit oluş­turduğunu söyledi.“Bu durağanlık bir fırsat olabilir”Hakan Akkoyun’a göre 2025, hayvansal gıda sektörü açısından kayıp bir yıl olarak geride kaldı. 2026’nın ise to­parlanmadan çok ders çıkar­ma yılı olacağını ifade eden Akkoyun, temkinli bir bakış sundu.

Akkoyun, “2025 ka­yıp bir yıl. 2026, bu kayıptan edindiğimiz tecrübeyle da­ha temkinli geçecek.

Asıl me­sele, sonraki yıllara bu yapı­yı taşıyabilecek miyiz?” dedi.

Akkoyun, yaşanan durgunlu­ğun doğru değerlendirilmesi halinde sektör için bir fırsata dönüşebileceğini belirterek, “Belki bu durağanlık, kendi­mizi yeniden yapılandırmak için bir fırsattır” diye konuş­tu.Çantayı alıp giden bir sektör haline geldikİSO Meclis Üyesi Fikret Tanrıverdi, konfeksiyon yan sanayii adına yaptığı 2025 de­ğerlendirmesinde, sektörün finansmana erişimden insan kaynağına kadar birçok yapı­sal sorunla karşı karşıya oldu­ğunu söyledi.

Tanrıverdi, “Bu­gün ortalık gerçekten yanıyor.

Sorunlarımızı konuşuyoruz ama çözüme yaklaşamıyoruz” ifadelerini kullandı.Konfek­siyon yan sanayiinin mobil bir yapıya sahip olduğunu belir­ten Tanrıverdi, bu durumun aslında bir avantaj değil, Tür­kiye adına ciddi bir kayıp ol­duğuna dikkat çekti.

Tanrıver­di. “Bizim sektörün bir özelliği var.

Çanta sırtımızda.

Burada problem olunca başka ülkele­re gidiyoruz.

Bu ülke için acı bir tablo.

Buna imkân tanıyan­lar, buna zemin hazırlayanlar oturup düşünmeli” dedi.“Tekstil sektörü mimli, finansmana erişim neredeyse yok”Tanrıverdi, tekstil ve kon­feksiyon sektörlerinin uzun süredir yüksek risk primiyle değerlendirildiğini belirterek, bunun finansmana erişimi neredeyse imkânsız hale ge­tirdiğini söyledi.

Tanrıverdi, “Tekstil sektörü zaten mim­liydi.

Üzerine bir de ekstra risk primleri eklendi.

Bugün gelinen noktada finansmana erişemiyoruz.

KOBİ’ler için kaynak ayrıldığı söyleniyor ama bu kaynaklar kime, nasıl gidiyor bilmiyoruz” dedi.“2025 bir kırılma yılı olacak”Kredi dağılımındaki adalet­sizliğe dikkat çeken Tanrıver­di, kredi mekanizmalarının kimlere, hangi kriterlerle ça­lıştığının açıkça paylaşılması gerektiğini vurguladı.

Sorun­ların yalnızca kamuya yükle­nemeyeceğini ifade eden Tan­rıverdi, sanayicinin de özeleş­tiri yapması gerektiğini dile getirdi.

Meslek komitelerinin çözüm üretmediğine dikkat çeken Tanrıverdi, yönetimi sıkıştıramadıklarını ileri sür­dü. 2025’te konfeksiyon yan sanayiinin en büyük sorunla­rından birinin nitelikli iş gü­cü eksikliği olduğunu belirten Tanrıverdi, 2025’in konfeksi­yon yan sanayii açısından yal­nızca ekonomik değil, yöneti­şim ve eğitim açısından da bir kırılma yılı olduğunu söyledi.Sanayicinin mevcut durum tespiti1-Sermaye ve nakit akışı yetersizliği, finansmana erişim engeli2-Kârsız büyüme ve satış paradoksu, zararına iş yapma dönemi başladı.3-İhracatta pazarı koruma fedakarlığı4-Kredi için ‘makyajlı bilanço’ zorunluluğu5-Yerli üreticinin, ham madde ve ara malında yüzde 80’lere varan ithal ürün baskısı altında ezilmesi6-Kamu ve özel bankalar arasındaki faizlerde uygulama farkları7-Ham maddeye erişim sorunu8-Nitelikli insan kaynağı kaybı9-Finansal ‘mimlenme’ ve sektörel ayrımcılık iddiası10-Yeni ‘normal’e uyum zorunluluğuBeklenti ve çözüm önerileri1-Yüksek faiz cenderesinden kurtulmak için faizlerin kademeli olarak düşürülmesi2-Özellikle kamu bankaları aracılığıyla kısa vadeli nakit çözümleri yerine, yatırım ve üretim süreçlerini destekleyecek düşük faizli, uzun vadeli kredi imkanları3-Yerli ham maddeye erişim önceliği ve yerli tedarik zincirinin güçlendirilmesi.4-Verimlilik ve teknoloji (yapay zeka) odaklı üretim5-Dürüst ve şeffaf diyalog ortamı6-Nitelikli iş gücü için koruma ve eğitim7-Sektörel destek ve kamu regülasyonları8-İhracatta rekabet gücünün yeniden kazanılması9-Maliyet kontrolü ve tasarruf odaklılık10-Müteahhitlik firmaları gibi alanların yurt dışı projelerinde ‘ana tedarikçi’ olarak daha etkin yer almasının sağlanması.

İlgili Sitenin Haberleri