Haber Detayı
Sanayici 2026’ya ‘temkinli iyimserlik’ ile giriyor: Dayanıklılık ve yapılanma yılı
Yüksek faiz ve finansman kıskacında 2025’i geride bırakan Türk sanayicisi, 2026 yılına iyimser başlamak istiyor. Reel sektör temsilcileri, yeni yılın bir ‘hızlı bir toparlanma’ değil, maliyet kontrolü ve verimlilik odaklı bir ‘yeniden yapılanma ve dayanıklılık yılı’ olacağı görüşünde birleşiyor.
Hayati ARIGANArtan üretim maliyetlerinin yanında, yüksek faiz, daralan talep, eriyen kârlılık ve finansmana erişim sorunlarıyla 2025’i geride bırakan Türkiye sanayisi, 2026’ya temkinli ama umutlu bakıyor.
Boyadan inşaat malzemelerine, alüminyumdan gemi inşa sanayiine kadar reel sektörün temsilcileri, İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) Meclis kürsüsünde sektörlerinin sorunlarını ve beklentileri anlattılar.Sektör değerlendirmelerine göre sanayi, kısa vadede maliyet kontrolü, verimlilik ve ayakta kalma mücadelesi verirken, orta vadede faizlerin gerilemesi, uzun vadeli kredi, yapısal reformlar, nitelikli iş gücü ve ihracatta rekabet gücünün yeniden kazanılması beklentisiyle yoluna devam etmeyi hedefliyor.
Sanayiciler, 2026’nın hızlı bir toparlanma değil, dayanıklılık ve yeniden yapılanma yılı olacağı görüşünde birleşiyor.
Sektör temsilcileri, özellikle faizlerde düşüş, uzun vadeli kredi ve kamu desteklerinin acilen devreye alınması gerektiği görüşünde birleşiyor.Umut var ama gerçekleri konuşmalıyızPLASFED Başkanı ve İSO Plastik Hammaddeleri Sanayii komitesi üyesi Ömer Karadeniz, 2025’in üretim ve sanayi açısından kolay bir yıl olmadığını söyleyerek, 2026’ya dair beklentilerin ise temkinli ama umutlu olduğunu dile getirdi.
Yeni yıla girerken umut vurgusu yapan Karadeniz, “Umut var ama gerçekleri konuşmadan ilerleyemeyiz” dedi.
Karadeniz, 2026’nın her zaman olduğu gibi sanayici için bir umut yılı olarak görüldüğünü ifade ederek, ancak mevcut ekonomik tabloya gerçekçi bir bakışla yaklaşılması gerektiğini vurguladı.“Sanayici bugün nerede olduğunu bilmek zorunda”Konuşmasında sanayicilerin sorumluluğuna dikkat çeken Karadeniz, İSO Meclisi’nin temsil gücüne işaret ederek şunları söyledi: “Bizler bu ülkenin sanayicileriyiz.
En önemli görevimiz şu: Bugün neredeyiz?
Bu soruyu her ortamda sormak ve cevabını net şekilde ortaya koymak zorundayız.
Bizi buraya gönderen 22 binin üzerindeki üyemizin her birinin sesi olmakla yükümlüyüz.” Karadeniz, İSO’nun Türkiye sanayisi açısından ayrıcalıklı ve güçlü bir konumda olduğunu vurgulayarak, “İstanbul Sanayi Odası’nın yeri bambaşkadır.
Buradaki her üye, gerektiğinde doğruları söyleme sorumluluğunu taşır” dedi.“Sorunları kamu otoritesine net anlatmalıyız”2025 boyunca üretim ve sanayi tarafında sorun yaşamayan sektör neredeyse kalmadığını belirten Karadeniz, özellikle sanayicinin sıkıntılarını doğru zamanda ve doğru dille kamu otoritesine aktarmanın önemine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Bugün üretim yapan, sanayiyle uğraşan ve ‘dertsizim’ diyen kimse olduğunu düşünmüyorum.
Bizim görevimiz; gerektiği noktada, gerektiği şekilde sorunlarımızı kamuya anlatmak.” Karadeniz, bu yaklaşımın bir çatışma değil, sanayinin sürdürülebilirliği için gerekli bir diyalog olduğunu da sözlerine ekledi.Destek gelmezse boyada çok firma kapanacakBoya Sanayicileri Derneği (BOSAD) Başkanı ve İSO Boya, Reçine ve Kimya Sanayii komite üyesi Kenan Baytaş, boya sektörünün 2025’i ciddi bir daralmayla kapattığını belirterek, 2026’ya ilişkin karamsar bir tablo çizdi.
BOSAD’ın yaklaşık 400 boya fabrikasını temsil ettiğini hatırlatan Baytaş, sektörde yüzde 25-30 arasında bir küçülme yaşandığını söyledi.
Baytaş, yüksek faiz oranları ve kamu desteklerinin yetersizliği nedeniyle sanayicinin nefes alamaz hale geldiğini vurgulayarak, “2026’da bir şey beklemeyin.
Bu faizlerle, bu kredi koşullarıyla sanayinin ayakta kalması mümkün değil” dedi.“Devlet sanayiyi desteklemezse bu çark dönmez”Krediye erişimde yaşanan sorunlara dikkat çeken Baytaş, kamu bankaları ile özel bankalar arasındaki faiz farkının kabul edilemez seviyelere ulaştığını belirtti.
Son yaşadığı bir örneği paylaşan Baytaş, kamu bankalarının sanayiye destek olmakla yükümlü olduğunu söyleyerek, “Devlet sanayiciyi desteklemezse bu sanayi nasıl ayakta kalacak?” ifadelerini kullandı.“Sektörde tehlike çanları çalıyor”Sektördeki tabloyu “tehlike çanları çalıyor” sözleriyle özetleyen Baytaş, önümüzdeki dönemde ciddi iflas ve kapanmalar yaşanabileceğini dile getirdi.
Baytaş, “Boya sektöründe çok büyük bir bataklık oluşuyor.
Çok sayıda firma kapanacak.
Bunu net söylüyorum.
Birçok sektör başkanıyla görüşüyorum.
Ortak kanaat şu: Bu koşullar 2026’nın üçüncü çeyreğine kadar devam ederse, ancak sermayesi çok güçlü olan firmalar ayakta kalabilir” dedi.
Baytaş’a göre 2025, boya ve kimya sektörü açısından kayıp bir yıl olarak geride kalırken, mevcut finansman politikalarında değişiklik olmazsa 2026’nın da toparlanma yılı olması zor görünüyor.Yapı malzemeleri 2025’te yeni normalle tanıştıİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve Yapı Malzemeleri Sektörü temsilcisi Serdar Urfalılar, metalden yapı malzemeleri üreten sanayicilerin 2025’i ciddi finansman ve nakit akışı sorunlarıyla geçirdiğini belirtti.
Urfalılar, “Bu yaşadıklarımız geçici bir kriz değil, Türkiye’nin yeni normali.
Buna alışmak ve buna göre üretmek zorundayız” dedi. 2025’in tüm sanayiciler için benzer sıkıntılarla geçtiğini ifade eden Urfalılar, küresel belirsizliklerin büyük ölçekli projeleri yavaşlattığını söyledi.Urfalılar, “Dünya genelinde çok değişkenli bir ortam var.
Bu nedenle büyük projeler beklemeye alındı.
Nakit akışı ve finansmana erişim, bu yıl sanayicinin en temel sorunu oldu” dedi.
Türkiye’de yaşanan sıkıntıların artık konjonktürel değil, yapısal olduğuna dikkat çeken Urfalılar, sanayicinin bu koşullara göre kendini yeniden konumlandırması gerektiğini vurguladı.Verimlilik ve yapay zekâ odaklı üretimArtan maliyetler karşısında rekabet gücünü korumanın yolunun verimlilikten geçtiğini belirten Urfalılar, kendi firmalarında uyguladıkları dönüşümü şöyle anlattı: “Uzun yıllardır verimliliğe odaklanıyoruz. 2025’te bunu daha da ileri taşıdık.
Tüm süreçlerimizi gözden geçirerek yapay zekâ ile hammadde kullanımını nasıl azaltabileceğimize baktık.
Aksi halde bu maliyetlerle dünyayla rekabet etmek mümkün değil.”İhracat rakamları sahada aynı değilİhracatın düşmediğine yönelik genel algıya da değinen Urfalılar, sahadaki tabloya dikkat çekti: “İhracat düşmüyor deniyor ama bizim ihracatımız ciddi şekilde azaldı.
Düşmeyenler varsa, çoğu firma pazar kaybetmemek adına zararına ya da kafa kafaya ihracat yapıyor.
Yıllarca emek vererek oluşturulan pazarları kaybetmemek için fedakârlık yapılıyor.” Urfalılar’a göre, yapı malzemeleri sektörünün en büyük avantajı, dünya çapında güçlü Türk müteahhitlik firmaları.
ENR’nin her yıl yayımladığı ‘Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi’ listesine dikkat çeken Urfalılar, şunları söyledi: “Bu listede Türkiye 42 firma ile dünyada ikinci sırada.
Bu bizim için çok önemli bir güç.
En büyük umudumuz, Türk müteahhitlerinin dünyada üstlendiği projelerden yapı malzemeleri sektörünün ciddi pay alacak olması.”‘Umutsuzluğa kapılmayın’ mesajıSektör paydaşlarına çağrıda bulunan Urfalılar, zor dönemin doğru stratejilerle aşılabileceğini vurguladı.
Urfalılar, şöyle devam etti: “Bu dönemde umutsuzluğa kapılmadan maliyetleri geri çekerek ayakta kalmak gerekiyor.
Önümüzdeki dönemde Türk firmalarının yurt dışı projeleri, yapı malzemeleri üreticileri için önemli fırsatlar yaratacak.” 2025’i ‘uyum yılı’ olarak tanımlayan Serdar Urfalılar, yapı malzemeleri sektörünün verimlilik, teknoloji ve ihracat odaklı bir dönüşümle yoluna devam edeceğini belirtti.İnşaatta rekor satış büyümesi var, karlılık yokİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve İnşaat Amaçlı Ürünler Sanayii komite üyesi Adem Genç, 2025 yılını değerlendirirken inşaat sektöründeki büyüme ile kârlılık arasındaki kopukluğa dikkat çekti.
İnşaatın büyüme rakamlarıyla öne çıkan sektörlerden biri olmasına rağmen sanayicinin memnun olmadığını belirten Genç, “Kâr marjı diye bir şey kalmadı” dedi.
Genç, inşaat sektörünün yüksek sermaye gerektiren bir alan olduğuna vurgu yaparak, finansmana erişimde yaşanan sıkıntıların sektörü baskıladığını ifade etti.“Sermaye yetmiyor, krediye erişim zor”2025 boyunca krediye ulaşmanın giderek zorlaştığını dile getiren Genç, büyüme rakamlarının sahadaki tabloyu yansıtmadığını söyledi.
Genç, “Sermaye gerektiren bir işin temsilcileriyiz.
Sermaye artık yeterli olmuyor.
Kredi zaten zor.
Buna rağmen büyüme verileri açıklanıyor ama bu büyümenin kârlılığa yansıdığını söylemek mümkün değil” dedi.Konut satışında rekor, fiyatta gerilemeGenç’in dikkat çektiği en önemli başlıklardan biri ise konut satışlarına ilişkin istatistikler oldu.
Satış adetlerinde rekorlar kırılmasına rağmen fiyatların yükselmemesinin sektör açısından soru işaretleri yarattığını belirten Genç, “Konut satışı bakımından rekorlar kırıyoruz.
Normalde böyle bir ortamda fiyatların yükselmesi gerekir.
Ama tam tersine reel fiyatlar düşüyor.
Sahada kimse konut alamıyor.
Bu çelişkili tablo mutlaka detaylı şekilde ele alınmalı” diye konuştu.“İkinci yarıda hareketlilik bekliyoruz”2025’i zorluklarla geride bırakan inşaat sektörünün 2026’ya daha umutlu baktığını ifade eden Genç, özellikle yılın ikinci yarısından sonra bir canlanma beklendiğini söyledi.
Genç şöyle devam etti: “Önümüzdeki yıl, özellikle ikinci yarıdan sonra sektörde ciddi bir hareketlilik bekliyoruz.Bu hareketliliğin sadece inşaatı değil, inşaata üretim yapan sanayi kollarını da olumlu etkilemesini umut ediyoruz.” İnşaat amaçlı ürünler sanayii açısından 2025’in zorlu geçtiğini vurgulayan Adem Genç, “Sektör temsilcileri, 2026’da finansmana erişimin kolaylaşması ve talebin canlanmasıyla daha dengeli bir büyüme bekliyor” diye konuştu.Gemi inşa sanayii 2025’i direnerek kapattıİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi İlhan Bayrak, deniz, hava ve demiryolu ana ve yan sanayii adına yaptığı 2025 değerlendirmesinde, gemi inşa sektörünün hem üretimde küresel başarılar elde ettiğini hem de ciddi yapısal sorunlarla mücadele ettiğini söyledi.
Bayrak, “Zor bir yılı geride bıraktık ama 2026 sonrasına kötümser bakmıyorum” dedi.
Gemi inşasında en kritik girdinin demir olduğunu vurgulayan Bayrak, Türkiye’nin kaliteli çelik üretmesine rağmen sektörün bu kaynaktan yeterince faydalanamadığını belirtti.Bayrak, “Bizim ana ham maddemiz demir.
Çin’den demir alıyoruz.
Oysa Ereğli’de çok kaliteli demir üretiliyor.
Fiyat ve erişim koşulları nedeniyle kendi ülkemizde ürettiğimiz demiri kullanamıyoruz.
Ürettiğimiz demirin bir kısmı yurt dışına gidiyor, biz ise ithalata yöneliyoruz” dedi.
Bu durumun maliyetleri artırdığını ve rekabet gücünü zayıflattığını ifade eden Bayrak, yerli tedarikin güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.Türkiye gemi inşada dünyanın ilk 5’indeBayrak, Türkiye’nin gemi inşa alanında dünya çapında önemli bir konumda olduğunu vurgulayarak, sektörün uluslararası başarısına şöyle dikkat çekti: “Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeyiz ve gemi yapımında dünyada ilk beş içerisindeyiz.
Çok kaliteli gemiler üretiyoruz. 40 bin deadweight tonluk ticari gemilerden savaş gemilerine kadar geniş bir yelpazede üretim yapıyoruz.” Çin’in 2028’e kadar siparişlerinin dolu olduğunu hatırlatan Bayrak, bu nedenle küresel pazarda Türkiye’nin önüne önemli fırsatlar çıktığını söyledi.Savunma sanayii gemi projeleri gurur kaynağıTürkiye’nin askeri gemi ve savunma sanayii projelerinde geldiği noktaya da değinen Bayrak, önümüzdeki dönemde yeni projelerin gündeme geleceğini ifade etti.
Savaş gemileri, uçak gemileri de ürettiklerini ifade eden Bayrak, nitelikli iş gücüne dikkat çekti.Sektörün en önemli sorunlarından birinin yetişmiş insan kaynağı olduğunu vurgulayan Bayrak, nitelikli personelin yurt dışına yönelmesinin maliyetleri artırdığını belirterek şunları dedi: “Çok ciddi eğitim gerektiren bir sektör.
Yetiştirdiğimiz insanları yurt dışında transfer ediyorlar.
Biz de kaybetmemek için yüksek ücretler ödüyoruz.
Bu da maliyetleri artırıyor, rekabet gücümüzü zorluyor.”Üretimde %50 yerlilik yakalandıGemi inşa sanayiinde yerli üretim oranının önemli ölçüde arttığını ifade eden Bayrak, birçok yan sanayi ürününün artık Türkiye’de üretildiğini söyledi.
Cıvatadan birçok ekipmanına kadar yüzde 40- 50 oranında yerli üretimi yakaladıklarını anlatan Bayrak, “Ancak motor ve bazı kritik sistemlerde hâlâ dışa bağımlıyız” dedi.Oyun değişti, artık işimizi bildiğimiz gibi yapamıyoruzİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve Alüminyum Ürünleri Sanayii temsilcisi Aynur Ayhan, 2025 yılını değerlendirirken sanayinin yeni bir döneme girdiğini belirterek, “Oyunun kuralı değişti.
Bildiğimiz şeyleri artık bildiğimiz şekilde yapamıyoruz” dedi.
Ayhan, mevcut ekonomik koşulların sanayiciyi yalnızca maliyet değil, zihniyet ve organizasyon değişimine zorladığını vurguladı.Tasarruf ve derin uzmanlık dönemi2025’in sanayiciler açısından tasarruf odaklı projelerin zorunlu hale geldiği bir yıl olduğunu belirten Ayhan, bu sürecin aynı zamanda yeni yetkinlikler kazandırabileceğini ifade etti.
Ayhan, “Hepimizin tasarruf kaynaklı projeler üretmek zorunda olduğu bir dönemdeyiz.
Bu süreçten geçerken farklı kaslarımızı geliştirebiliriz.
Rekabet şansımız yok dersek, oyunu baştan kaybetmiş oluruz” dedi.
Ayhan, sanayide derin uzmanlık gerektiren yeni mesleklerin ortaya çıktığını, sanayicilerin bu dönüşümü öngörüyle yönetmesi gerektiğini söyledi.“En büyük sorun, gerçekçi olmamak”Aynur Ayhan’ın konuşmasında en dikkat çekici başlıklardan biri ise finansal şeffaflık oldu.
Sanayicinin kendi içinde bile tabloyu net ortaya koyamadığını dile getiren Ayhan, şu ifadeleri kullandı: “Herkes zarar ettiğini söylüyor ama bankalara verilen bilançolara bakıyorsunuz, herkes kârda.
Kredi muslukları kapanmasın diye bilançolarla oynanıyor.
Sonra banka soruyor: ‘Siz zarar mı ediyorsunuz?’ Biz gerçekçi olmazsak derdimizi anlatamayız.”Ayhan, bu çelişkinin sanayicinin hem kamu nezdinde hem finans sistemi içinde güvenilirliğini zedelediğini vurguladı.
Alüminyum ürünleri sanayiinin 2025’i zorluklarla geçirdiğini ifade eden Ayhan, buna rağmen geleceğe dair iyimser bir mesaj verdi.
Ayhan, “Ümit demiyorum ama umut dolu yarınlar bizim.
Bunu hep birlikte başarabiliriz” sözleriyle değerlendirmesini tamamladı.Hayvansal gıdada pazarın %35’ini kaybettikİstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve Hayvansal Gıda Ürünleri Sanayii temsilcisi Hakan Akkoyun, 2025 yılının gıda sektörünün özellikle protein bazlı ürünler tarafında ciddi bir kırılma yılı olduğunu söyledi.Akkoyun, “2025’te pazarımızın yüzde 35’ini kaybettik” diyerek yaşanan daralmanın boyutuna dikkat çekti.
Gıda sektörünün ekonomik konjonktüre doğrudan bağlı olduğunu vurgulayan Akkoyun, tüketim alışkanlıklarının ülke ekonomisinin gidişatını net biçimde yansıttığını ifade etti.
Akkoyun, “Gıda sektörünün iki sayfası var.
Ekonominin zayıfladığı dönemlerde karbonhidrat ağırlıklı gıdalar öne çıkar.Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise protein tüketimi artar.
Kırmızı et tüketimi, bir ülkenin ekonomik gücünün en net göstergelerinden biridir” dedi.
Akkoyun, dünya genelinde gelişmişlik seviyesi ile kırmızı et tüketimi arasında birebir ilişki bulunduğunu belirterek, Türkiye’deki düşüşün ekonomik tabloyu açıkça ortaya koyduğunu söyledi.İç pazara dayalı sektörde alarmHayvansal gıda sektörünün büyük ölçüde iç pazara ve tabana yaygın tüketime dayandığını vurgulayan Akkoyun, bu nedenle yaşanan daralmanın daha çarpıcı olduğunu ifade etti.
Akkoyun, “Biz sadece iç piyasaya satış yapan, tabana yayılan bir sektörüz.
İnsanlar reyondan uzaklaşıyor.
Bu, ekonominin geldiği noktayı çok net anlatıyor” ifadelerini kullandı.Kanatlıda fiyat düşüşü, talepte gerilemeProtein tüketimindeki zayıflamanın yalnızca kırmızı etle sınırlı olmadığını belirten Akkoyun, kanatlı ürünlerde de ciddi bir daralma yaşandığını söyledi.
Kanatlı fiyatlarının ciddi şekilde düştüğünü belirten Akkoyun, “Kilosu 70–80 liraya satılan ürünlerde bile yüzde 25 talep gerilemesi var.
Buna rağmen satışlar artmıyor.
Bu, tüketicinin gıdadan bile kısmaya başladığını gösteriyor” dedi.“Kısa vadeli regülasyonlarla günü kurtarıyoruz”2025 boyunca sektörde uygulanan politikaların uzun vadeli bir perspektiften yoksun olduğunu savunan Akkoyun, regülasyonlara ilişkin eleştirilerini şöyle dile getirdi: “Kırmızı et sektöründe kısa vadeli regülasyonlarla hareket edildi.
Uzun vadeli bir plan, bir hayal bile kurulmadı.
Günü kurtaran politikalarla ilerliyoruz.” Yapılan görüşmelere rağmen somut ilerleme sağlanamadığını ifade eden Akkoyun, sektörün yapısal çözümlere ihtiyaç duyduğunu vurguladı.En büyük risk, liyakatli kadroların yorulmasıAkkoyun’un dikkat çektiği bir diğer kritik başlık ise insan kaynağı oldu.
Kalifiye eleman sorununa farklı bir perspektiften yaklaşan Akkoyun, şirketlerin bel kemiğini oluşturan çekirdek kadrolara işaret etti. 1970-80 kuşağı kadrolarının işi bırakmasının şirketler için büyük kayıp olduğuna dikkat çeken Akkoyun, “Her şirketin bünyesindeki yüzde 15’lik çekirdek kadroyu çıkarın, şirket çöker.
Asıl risk, bu kadroların yorulması.
Biz beş yıldır liyakatli yapı kurmaya çalışıyoruz ama tutamıyoruz” dedi.
Yeni nesle eğitimler verildiğini, mentorluk yapıldığını ancak sürdürülebilir bir yapı kurulamadığını belirten Akkoyun, bu durumun uzun vadede ciddi bir tehdit oluşturduğunu söyledi.“Bu durağanlık bir fırsat olabilir”Hakan Akkoyun’a göre 2025, hayvansal gıda sektörü açısından kayıp bir yıl olarak geride kaldı. 2026’nın ise toparlanmadan çok ders çıkarma yılı olacağını ifade eden Akkoyun, temkinli bir bakış sundu.
Akkoyun, “2025 kayıp bir yıl. 2026, bu kayıptan edindiğimiz tecrübeyle daha temkinli geçecek.
Asıl mesele, sonraki yıllara bu yapıyı taşıyabilecek miyiz?” dedi.
Akkoyun, yaşanan durgunluğun doğru değerlendirilmesi halinde sektör için bir fırsata dönüşebileceğini belirterek, “Belki bu durağanlık, kendimizi yeniden yapılandırmak için bir fırsattır” diye konuştu.Çantayı alıp giden bir sektör haline geldikİSO Meclis Üyesi Fikret Tanrıverdi, konfeksiyon yan sanayii adına yaptığı 2025 değerlendirmesinde, sektörün finansmana erişimden insan kaynağına kadar birçok yapısal sorunla karşı karşıya olduğunu söyledi.
Tanrıverdi, “Bugün ortalık gerçekten yanıyor.
Sorunlarımızı konuşuyoruz ama çözüme yaklaşamıyoruz” ifadelerini kullandı.Konfeksiyon yan sanayiinin mobil bir yapıya sahip olduğunu belirten Tanrıverdi, bu durumun aslında bir avantaj değil, Türkiye adına ciddi bir kayıp olduğuna dikkat çekti.
Tanrıverdi. “Bizim sektörün bir özelliği var.
Çanta sırtımızda.
Burada problem olunca başka ülkelere gidiyoruz.
Bu ülke için acı bir tablo.
Buna imkân tanıyanlar, buna zemin hazırlayanlar oturup düşünmeli” dedi.“Tekstil sektörü mimli, finansmana erişim neredeyse yok”Tanrıverdi, tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin uzun süredir yüksek risk primiyle değerlendirildiğini belirterek, bunun finansmana erişimi neredeyse imkânsız hale getirdiğini söyledi.
Tanrıverdi, “Tekstil sektörü zaten mimliydi.
Üzerine bir de ekstra risk primleri eklendi.
Bugün gelinen noktada finansmana erişemiyoruz.
KOBİ’ler için kaynak ayrıldığı söyleniyor ama bu kaynaklar kime, nasıl gidiyor bilmiyoruz” dedi.“2025 bir kırılma yılı olacak”Kredi dağılımındaki adaletsizliğe dikkat çeken Tanrıverdi, kredi mekanizmalarının kimlere, hangi kriterlerle çalıştığının açıkça paylaşılması gerektiğini vurguladı.
Sorunların yalnızca kamuya yüklenemeyeceğini ifade eden Tanrıverdi, sanayicinin de özeleştiri yapması gerektiğini dile getirdi.
Meslek komitelerinin çözüm üretmediğine dikkat çeken Tanrıverdi, yönetimi sıkıştıramadıklarını ileri sürdü. 2025’te konfeksiyon yan sanayiinin en büyük sorunlarından birinin nitelikli iş gücü eksikliği olduğunu belirten Tanrıverdi, 2025’in konfeksiyon yan sanayii açısından yalnızca ekonomik değil, yönetişim ve eğitim açısından da bir kırılma yılı olduğunu söyledi.Sanayicinin mevcut durum tespiti1-Sermaye ve nakit akışı yetersizliği, finansmana erişim engeli2-Kârsız büyüme ve satış paradoksu, zararına iş yapma dönemi başladı.3-İhracatta pazarı koruma fedakarlığı4-Kredi için ‘makyajlı bilanço’ zorunluluğu5-Yerli üreticinin, ham madde ve ara malında yüzde 80’lere varan ithal ürün baskısı altında ezilmesi6-Kamu ve özel bankalar arasındaki faizlerde uygulama farkları7-Ham maddeye erişim sorunu8-Nitelikli insan kaynağı kaybı9-Finansal ‘mimlenme’ ve sektörel ayrımcılık iddiası10-Yeni ‘normal’e uyum zorunluluğuBeklenti ve çözüm önerileri1-Yüksek faiz cenderesinden kurtulmak için faizlerin kademeli olarak düşürülmesi2-Özellikle kamu bankaları aracılığıyla kısa vadeli nakit çözümleri yerine, yatırım ve üretim süreçlerini destekleyecek düşük faizli, uzun vadeli kredi imkanları3-Yerli ham maddeye erişim önceliği ve yerli tedarik zincirinin güçlendirilmesi.4-Verimlilik ve teknoloji (yapay zeka) odaklı üretim5-Dürüst ve şeffaf diyalog ortamı6-Nitelikli iş gücü için koruma ve eğitim7-Sektörel destek ve kamu regülasyonları8-İhracatta rekabet gücünün yeniden kazanılması9-Maliyet kontrolü ve tasarruf odaklılık10-Müteahhitlik firmaları gibi alanların yurt dışı projelerinde ‘ana tedarikçi’ olarak daha etkin yer almasının sağlanması.