Haber Detayı
DENİZDEKİ TÜRKLER! Türkiye ve Sudan, geleceği birlikte yazmalı-V
DENİZDEKİ TÜRKLER! Türkiye ve Sudan, geleceği birlikte yazmalı-V
Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile Sudan’da çok uluslu paralı milis bir ordu olan Hızlı Müdahale Kuvvetleri (RSF) arasında 2023’te, çok kanlı bir iç savaşın başladığını yazmıştım.
Türkiye’nin 2,4 katı yüzölçümü ile uzun ve geçirgen sınırları bulunan Sudan’daki bu güç mücadelesi, çok sayıda dış aktörün katkısı ile daha da karmaşıklaştı.
Türkiye’de ve dünyada Sudan’ın esamesi okunmaz iken, neden haftalarca Sudan’ı anlattım dersiniz?
Asya ile deniz ticaret bağlantımız Kızıldeniz üzerinden kurulduğu sürece Sudan, Türkiye için en az Ukrayna ve Gazze kadar önemlidir.
Jeopolitik çıkarlarımız Sudan’ı önceliklendirmeyi gerektirirken, dış politika belirleyicilerimizin Sudan konusundaki sessizlikleri, bence bizi endişelendirmeli.
Jeopolitik gerçeklikler yerine, Batı basınının peşine takılmayı alışkanlık edinen Türk basını da; Asya ile ana ticaret yolumuzun güvenliğini sağlayabilecek en mükemmel konumdaki Müslüman Sudan’da oluk gibi akan kanı, belli belirsiz anlatmaktadır.
Türk basınının salt Batı kaynaklarını kullanarak hazırcılığa kaçması ise, Türk kamuoyunun emperyalist Batı tarafından yönlendirilmesine hizmet etmektedir.
SUDAN GERÇEKLERİNİN ÜZERİNE ÖRTEN BATI Batı basını, Sudan’ı hangi ölçüde karartıyor?
Somut cevaplara bakalım: The Economist’e göre, Batı medyasında 2024’te, içinde “Gazze” veya “Ukrayna” geçen haber sayısının aylık ortalaması 100 bin iken, bu rakam Sudan için 600 oldu.
Ayrıca ABD Devlet Başkanı’nın Ekim 2023-Mart 2024 arasındaki altı ayda attığı X mesajlarının 107’si İsrail veya Gazze ile ilgili iken; aynı zat, Nisan 2023-Mart 2024 arasındaki bir yılda, Sudan ile ilgili yalnızca dört X mesajı attı, ki onların da üçü, 15 Nisan 2023’te başlayan iç savaşın ardından Hartum’daki ABD Büyükelçiliği’nin tahliyesi ile ilgiliydi.
Anlayacağınız, Türk basınının Müslüman Sudan’a ilgisizliği de, peşine takıldığı Batı basınının Sudan’a ilgisizliği nedeniyledir.
Ukrayna ve Gazze ile yatıp kalkan Batı basını, Sudan’ı neden görmezden geliyor?
Çünkü Ukrayna ve Gazze’de inisiyatifi kaybetme korkusunu yaşayan Batı emperyalizmi, basınını algı operasyonları için sıkı çalıştırıyor; ama Sudan’da iç aktörler de bölgesel dış aktörler de, emperyalizmin lehine o kadar güzel çalışıyorlar ki, emperyalizmin ne askerine ne siyasetçisine ne parasına ne de basınına lüzum kalıyor.
Özetle, haftalardır ayrıntılı olarak anlattığım iç çekişmeler ile bunları destekleyen bölgesel dış aktörler, tam da emperyalizmin istediği gibi Sudan’daki karmaşayı süreğenleştirmiş; bu da, Sudan’ın mükemmel coğrafi konumunu güce çevirmesini engellemiş ve Kızıldeniz’de kullanılamayan jeopolitik potansiyel ise, gerçek sahibinin yerine emperyalizmin jeopolitik gücü hâline dönüşmüş oldu.
Nitekim, ABD’nin bir süredir Sudan’da oynadığı “arabuluculuk” rolü, “parçalan ve kurtul” formülünü sunmakta; yani, iç savaşı sona erdirmeyi değil, süreğenleştirmeyi amaçlamaktadır.
Önceki Sudan yazılarımda, daralan kaynakların paylaşımında yaşanan çekişmelerin iç savaşa dönüştüğü Sudan’da, silahlı iç aktörleri analiz etmiştik.
Şimdi de, Sudan’da hâlen devam eden ve diğerinin elindeki ekonomik kaynaklara el koymayı amaçlayan bu iç savaşın taraflarını (yani, Sudan Silahlı Kuvvetleri-SAF ile milis ordu Hızlı Müdahale Kuvvetleri-RSF) birer kaz gibi yolmak için silah, savaş malzemesi, danışmanlık ve istihbarat hizmetleri satan bölgesel dış aktörlere bakalım… SUDAN İÇ SAVAŞI’NI CANLI TUTAN BÖLGESEL AKTÖRLER Etiyopya ve Güney Sudan, sınır anlaşmazlıkları nedeniyle Sudan’ı zayıflatmayı, yani iç savaşı uzatacak taraf olan RSF’yi desteklemeyi tercih etti.
Küçük hesap, hep emperyalizme çalışır.
Mısır, Nil’in tatlı su kapasitesini düşüren Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (GERD) nedeniyle Etiyopya ile gerilim yaşamaktadır.
Bu nedenle Mısır, Etiyopya’ya karşı güçlü bir Sudan’ın varlığına ihtiyaç duyduğundan, Etiyopya’nın desteklediği RSF’nin karşısındaki kuvvet olan SAF’ı destekledi.
Bununla beraber, Mısır Askerî Akademisi’nden mezun çok sayıda Sudanlı SAF subayının Mısır Silahlı Kuvvetleri ile gayriresmî bir iletişim içinde olduğunu da unutmamak gerekir.
Sudan’ın bölünebileceği öngörüsüne kapılan Eritre ise, “karaya kilitli” durumdan kurtulmak isteyebilecek RSF’nin askerî harekâtının Eritre sınırlarına ve kıyılarına yaklaşmasından rahatsız oldu ve SAF’ı destekleme refleksini gösterdi.
İran, Ekim 2023’te kendisi ile diplomatik bağ kuran SAF’a silah satmaya başladı.
Dahası, bu yakınlaşmayı jeopolitik bir fırsata çevirmek isteyen İran, Sudan’da bir deniz üssü inşa etmeyi teklif etti, ama emperyalizmin doğrudan hedefi olmaktan çekinen SAF, İran’ın bu teklifini kabul etmedi. 2023’te Sudan ve Güney Sudan’ın güç belâ ihraç ettikleri günlük 125 bin varil petrolün yarısının alıcısı olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE); petrolünün yarısını ve altınının neredeyse tamamını aldığı Sudan’da SAF’ın gözünün içine baka baka RSF’ye mali ve siyasi destek sağladı.
BAE’den kalkan ve Çad’a giden uçakların Sudan’a insani yardım yerine askerî malzeme taşıdığı yönünde iddialar da mevcuttur.
Sudan’da RSF’nin kontrolündeki madenlerden çıkarılan altını, Rus askerî şirketi Wagner’in (yeni adıyla African Corps) yardımıyla kendi ülkesine kaçak olarak taşıyan BAE’nin, Yemen’deki vekâlet savaşında kendi askerleri yerine savaştırdığı RSF’yi desteklemesi, emperyalizme hizmet eden bir davranıştır.
Küresel bir ticaret, inovasyon ve turizm merkezi olmak üzere trilyonlarca dolar harcayacağı fütüristik NEOM Megakent Projesi de dâhil olmak üzere “Vizyon 2030” projelerinin sağlıklı şekilde yürümesi için, Kızıldeniz’de sorun istemeyen Suudi Arabistan, Sudan İç Savaşı’nın tarafı görünmemeye çalışmakla beraber, SAF yerine RSF ile ilişki kurmayı tercih etmiştir.
Libya’da Hafter’in kontrol ettiği bölgede bulunan 2 bin ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde bulunan bin 500 Rus (Wagner) paralı askerinin desteğiyle RSF’ye kritik silah, mühimmat, yakıt, yedek parça ve tıbbi ekipman taşındı.
Libya’da Hafter’in hem Wagner hem de RSF tarafından desteklenmiş olduğunu biliyoruz.
Sudan İç Savaşı’nda da Hafter’in RSF’yi desteklemiş olması şaşırtıcı olmamıştır.
Wagner’i RSF’yi desteklemeye yönlendiren Rusya’nın Kızıldeniz’de üs karşılığında RSF’yi desteklemeyi bırakıp SAF’a destek sağlamayı teklif ettiği, ancak SAF’ın bunu kabul etmediği de bilinmektedir.
Diğer taraftan, Rusya’nın BAE ile birlikte Sudan altınları üzerinden yüklü miktarda ekonomik gelir elde etmesinden rahatsız olan Ukrayna, Sudan’da SAF’a askerî eğitim ve danışmanlık desteği vermektedir.
Böylece Sudan, Rusya-Ukrayna hibrit mücadele alanlarından birine dönüşmüş oldu.
SUDAN’DA ALTININ LANETİ Bu karmaşanın neticesinde, Sudan’da iç savaşın finansman gereksinimleri, zaten kontrolü güç olan altın madenciliğini daha da kontrolsüzleştirdi.
Anlayacağınız, Sudan’da geri teknolojiler kullanan çok sayıda yerel küçük işletmenin suyu ve toprağı cıva ve siyanürle kirleterek, yani insan sağlığını ve ekosistemi tehlikeye atarak alelacele çıkardıkları altın, BAE ve Rusya tarafından yağmalanmış oldu.
Dahası, altın madenleri ve maden taşıma koridorları, RSF ile SAF arasında savaşta ele geçirilecek öncelikli stratejik hedeflere dönüştü.
Altın, artık kanlı bir savaşın hem ana hedefi hem de ana finansman aracına dönüşmüş oldu.
SAF, Sudan’ın devlet kurumlarını ve ana karargâhını, Hartum’dan Port Sudan’a kaydırırken; RSF de, daha güçlü olduğu Darfur ve Kordofan’a çekilirken; orta bölgede kalan binlerce altın madeni, tarafların en sıcak askerî hedeflerine dönüştü.
Sudan iç savaşı, bir yandan durağanlaşırken diğer yandan süreğenleşti.
Bugüne kadar emperyalizmin sunduğu “otoriter kleptokratik” veya “otoriter askerî” rejimlerden birini seçmek zorunda bırakılan Sudan’da, parası ve silahı olanlar, -toplumsal dokuyu travmatik bir şekilde parçalamak uğruna- siyasi-ekonomi mekanizmayı kanla değiştirdiklerini sanmaktadırlar.
Sudan’da yeni kurulmak istenen mekanizmalar da, emperyalizmle uyum içindedirler.
Bunun anlamı, Sudan’da emperyalizmle uzlaşıdan kopmayı akıl bile edemeyen iç güçler, -toplumsal dokuyu travmatik bir şekilde parçalamak uğruna- daha yeni ve emperyalizme daha uygun siyasi-ekonomi mekanizmalarını kanla oluşturmayı süreklilikle deneyeceklerdir.
Bu, önlenebilir.
Yeter ki, Sudan’da, Türkiye’de ve Batı Asya ve Doğu Afrika’da ortak bir emperyalizmle mücadele iradesi oluşsun ve kafa kafaya verilsin…