Haber Detayı
Trump’ın dönüşü Transatlantik hattın varoluşsal sınavı mı?
Günümüzde Transatlantik hat, tarihinin en riskli virajına savrulmuş durumda. Trump’ın ikinci başkanlık döneminde NATO’yu salt bir ‘güvenlik hizmeti’ olarak metalaştırması ve müttefiklerini ticaret üzerinden ‘hasım’ ilan etmesi, 80 yıllık stratejik ekseni temelinden sarsmaya başlamıştır.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemiyle birlikte, Atlantik’in iki yakası arasındaki mesafenin yalnızca politik bir görüş ayrılığı olmaktan çıkıp yapısal bir kopuşa doğru evrilmeye başladığını görmekteyiz.
Donald Trump’ın ‘Önce Amerika’ retoriği, ikinci döneminde kurumsallaşmış, Amerika sınırlarının ötesinde kalan onlarca ülkeye yönelik işlemsel ve ideolojik bir meydan okumaya dönüşmüştür.
Donald Trump’ın ikinci kez Beyaz Saray’a dönüşü sonrasında Avrupa Birliği (AB)’ne yönelik politikaları, adeta ‘jeopolitik bir deprem’ olarak yankı bulmuştur.
Joe Biden döneminde sağlanan geçici restorasyonun ardından, Trump’ın dış politikada çok taraflılığı reddeden ve müttefikliği bir ‘koruma bedeli’ üzerinden okuyan yaklaşımının, AB-ABD ilişkilerini tarihinin en düşük güven seviyesine indirdiği görülmektedir. ‘ÖNCE AMERİKA’ 2024 yılında ABD Başkanlık seçimleri sürecine giderken, AB’nin Demokratların iktidara gelmelerine yönelik beklenti içerisinde olduğuna dair yaygın bir görüş vardı.
Bu durumun Trump’ın Avrupa’ya yönelik politikalarına etkisi olduğu kaçınılmaz. ‘Önce Amerika’ merkezli bir siyasi pratik izlencesi oluşturan Trump, AB’ye suçlamalarda bulunmuştu. “Avrupa Birliği bizden faydalanıyor...
Bizim ürünümüzü almıyorlar, ama biz onların ürünlerini her yere taşıdık...” ifadelerini kullanan Trump, AB’ye yönelik gümrük duvarları örmeye ve müttefiklerini yer yer düşmanlaştırmaya başladı.
Trump’ın ikinci döneminde ekonomi, bir dış politika silahı olarak daha etkin kullanılmaktadır. 2025 başından itibaren Kanada, Meksika başta olmak üzere çok sayıda ülkeye uygulanan yüksek gümrük vergilerinin ardından, AB ürünlerine yönelik benzer yaptırımlar uygulandı.
Trump’ın ticari korumacılığının, AB’yi kendi göbeğini kesmeye zorlayan önemli bir sürece ittiği aşikâr.
Brüksel, ABD’nin teknoloji ve enerji bağımlılığından kurtulmak için ‘stratejik özerklik’ kavramının artık bir seçenek değil, bir hayatta kalma stratejisi olduğunun bilincine varmaya başladı.
Brüksel, Trump’ın yüzde 15 ile yüzde 50 arasında değişen (bazı sektörlerde yüzde 100’ü bulan) gümrük vergisi tehditlerine karşı ‘Gözden Geçirilmiş Misilleme Listesi’ni devreye soktu.
Bu liste, ABD ekonomisinin can damarlarını ve Trump’ın seçmen tabanının yoğun olduğu eyaletleri hedef alacak şekilde tasarlandı.
Bu, Transatlantik hattında önemli bir ayrışmaydı.
İki yaka arasındaki makasın açılmasına olanak sağlayan bir diğer konu da Trump’ın Paris İklim Anlaşması'ndan tekrar çekilmesi oldu.
Yeşil enerji teşviklerini kaldırması, AB’nin Yeşil Mutabakat hedefleriyle devasa bir mevzuat uçurumu yaratmıştır. ‘ÜRÜNLERİMİZİ ALMIYORSUNUZ’ Donald Trump, ikinci döneminde AB’yi ABD’ye karşı düşman pozisyonuna sokmakta, bunu farklı şekillerde sıkça ifade etmektedir: “Avrupa Birliği’nin ticarette bize yaptıklarına bakarsak, onların bir hasım olduğunu düşünüyorum.” Trump, AB’nin ekonomi politikalarını Amerikan çıkarlarına doğrudan bir tehdit olarak tanımlıyor. “Avrupa Birliği bize Çin'den daha kötü davranıyor, sadece daha küçükler.
Bize araba satıyorlar, milyonlarca araba ama bizimkileri almıyorlar.
Çiftlik ürünlerimizi almıyorlar.” gibi ifadeleri kullanarak “zayıf, düşman, borçlu” gibi retoriklerle AB algısını yeniden inşa ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Politico’ya verdiği röportajda Avrupalı liderlerin zayıf olduğunu sıkça vurguluyor: “Onlar (Avrupalı liderler) zayıf.
Ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Londra ve Paris artık tanınmaz halde, göç baskısı altında eziliyorlar.” ‘SİZİ SAVUNMAM’ Bir diğer kritik konu da NATO meselesi.
Trump’ın NATO müttefiklerine yönelik “Eğer ödemezseniz sizi savunmam, hatta Rusya’yı istediklerini yapmaları için teşvik ederim.” şeklindeki söylemi, Avrupa’da kolektif savunma ilkesinin (5.
Madde) artık garanti altında olmadığı algısını yerleştirmiştir.
Berlin ve Paris, Trump’ın öngörülemezliği karşısında Avrupa merkezli bir savunma sanayii ve askeri komuta yapısı kurma çabalarını hızlandırmıştır.
NATO’nun yükünün ağırlıklı olarak ABD’ye düştüğünü her fırsatta vurgulayan Trump, NATO müttefiklerinin savunma harcamalarını yüzde 2’den yüzde 5 seviyesine çıkarmalarını talep etti.
AB tarafından Kuzey Atlantik Antlaşması’nın temel maddesi olan Madde 5’e sadakat vurgulanıp, değiştirilemez olduğu hatırlatılsa dahi, Trump, ilişkileri yıkıcı bir yöne doğru savuran AB’ye yönelik eleştirel tutumunu devam ettirmektedir.
Trump, “Ticaret anlamında, bizden gerçekten faydalandılar ve bu ülkelerin çoğu NATO'da ve faturalarını ödemiyorlardı.” diyerek, AB’nin ticari sömürü ve yük olması yönünde vurgu yapıyor.
Kasım ayında yayımlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde de Avrupa’nın mevcuttaki politik davranışlarının 20 yıl içerisinde Avrupa’yı tanınmaz hale getireceğini, bazı Avrupa ülkelerinin güvenilir müttefik olarak kalabilmek için yeterince güçlü ekonomilere ve ordulara sahip olup olmayacağının belirsizliği vurgulanmıştır.
AB liderlerinin çoğu ise endişeli durumda.
Trump’ın söylemlerinin Transatlantik hattındaki güveni zedeleyebileceği konusunda eleştiri ve uyarı getiriyorlar.
Bununla birlikte kendi savunma mekanizmalarını oluşturmaları gerekliliğinin bilincine varmış durumdalar.
Esasen Trump sonrası döneme dair de güvensizlik var.
AB’nin güvenlik harcamalarına yaptığı yatırımlara ilişkin veriler gösteriyor ki; AB bir yandan Trump’a ‘müşteri’ olarak görünüp (LNG alımı, silah siparişi) fırtınayı dindirmeye çalışırken, diğer yandan kendi misilleme listeleri ve savunma bütçeleriyle stratejik bir kale inşa etmeye başladı.
BARIŞ PLANI Bir diğer mesele de Trump’ın, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı nihayete erdirmesine yönelik hazırladığı Barış Planı.
Bu Barış Planı’nın Trump’ın sunduğu çerçevede AB tarafından bu şartlar altında kabul görme olasılığının düşük olduğu çok açık.
Planın, Rusya’nın elinde bulunan bölgelerin fiilen Rus kontrolünde kalmasını ve mevcut askeri hatların dondurulmasını öngörmesi, AB ve özellikle Doğu Avrupa ülkeleri tarafından yeni bir Münih tavizi olarak nitelendirilmektedir.
Bu konu okyanusun iki yakasında ayrı gerginlik oluşturdu.
Bu tablo AB’nin savaşın Ukrayna’nın zaferiyle sonuçlanması gerektiği yönündeki resmi teziyle doğrudan çatışmaktadır. 23 Kasım’da ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve Ukrayna’dan heyetlerin katılımıyla Cenevre’de bu plana yönelik görüşmeler yapıldı.
AB tarafı bazı maddelerin kesin suretle kabul edilemez olduğunu tekrar açıkladı.
AB, Ukrayna’nın çıkarlarının aynı zamanda Avrupa’nın ortak çıkarları olduğunu defeatle vurguladı.
Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı J.
D.
Vance’nin, “akıllı insanların dünyasında gerçekçi bir barış aradığını” söyleyerek Avrupalı diplomatları hayal dünyasında yaşamakla suçlaması, taraflar arasındaki diplomatik nezaketin de ne derece hasar aldığının göstergesidir.
LİBERAL DÜNYA DÜZENİ SARSALIYOR Gelinen noktada AB-ABD ilişkileri, II.
Dünya Savaşı sonrasında kurulan liberal dünya düzeninin sarsıldığı bir dönemece girmiştir.
Trump’ın söylem ve politikalarından yola çıkılarak görünen tabloda Avrupa, Trump için bir ortak değil, ticaret fazlası veren, savunma harcamalarından kaçan ve Amerikan çıkarlarına yük olan bir ekonomik bloktur.
Soğuk Savaş boyunca Sovyetlere karşı kenetlenen bu hat, sadece askeri bir işbirliği değil; demokrasi, serbest piyasa ve çok taraflılık ilkeleriyle örülmüş bir değerler manzumesi olarak yükselmiştir.
Ancak 1990’larda Sovyetlerin dağılmasıyla ortak düşman tutkalı zayıflamıştır.
Günümüzde bu hat, tarihinin en riskli virajına savrulmuş durumda.
Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde NATO’yu salt bir güvenlik hizmeti olarak metalaştırması ve müttefiklerini ticaret üzerinden ‘hasım’ ilan etmesi, 80 yıllık stratejik ekseni temelinden sarsmaya başlamıştır.
Sonuç olarak Transatlantik ilişkiler; ortak kader anlayışından, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamak zorunda kaldığı ve ABD’nin küresel liderlikten çekildiği, belirsizliklerle dolu ‘post-Atlantik’ bir döneme evrilmektedir.