Haber Detayı
Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı - 2 TEK OTORİTE: KAVRAM
Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı - 2 TEK OTORİTE: KAVRAM
“İhtiyacımız olan sanattır, boş inançlar değil.
Fakat nasıl eskiden din adına korkunç suçlar işlendiyse şimdi de her şeyin sanat olabileceği inancı adına sanat mahvedilmektedir.” A.
Lesper Avelina Lesper, Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı kitabında, çağdaş sanatta sorgulanmayan dogmalar içinde şunları sıralıyor: dönüşüm dogması (kavram dogması, anlamın yanılmazlığı dogması), anlamın iyi olduğu dogması, bağlam dogması, küratör dogması, küratörün gücünün her şeye yettiği dogması, herkes sanatçıdır dogması ve sanat eğitimi dogması...Lesper’in dogma listesinden çağdaş sanata dair üç somut sorun çıkarılabilir: kavram tek otoriteye dönüşmüştür; küratöryal güç piyasaya eklemlenmiş, buradan yıkıcı bir ittifak doğmuştur; son olarak bağlam eserin yerine geçmiştir.
Bu yazıda, sorunlardan birini, diğer sorunların bağlamına oturan esas sorunu, kavramın otoriteye dönüşümünü ele alacağım.
KAVRAMIN METALAŞMASI 1980’lerden sonra, küresel karşı-devrimin etkisiyle birlikte, sanatın üretim ve dolaşım koşulları köklü biçimde değişti.
Sermaye, bütünüyle metalaştırırken kültürel alanı, fikrin kendisi de bir metaya dönüştü.
Buradan öne çıkan, düşüncenin ticarileştirilebilir yönü oldu.
Böylece sanat eseri, kavramsal beyanın vitrinine oturdu: Artık fikir, estetik malzemenin içkin bir sonucu değildir; bir etikettir o,önceden hazırlanmış bir slogan ya da açıklama metni gibi eserin üstüne yapıştırılmaktadır.
Bu, sanatın epistemolojisini tersyüz eden bir kopuş.Malzeme, biçim ve nesnellik, kavramın hükmü altında birer dekor öğesidir bugün.
Sanat, Lesper’in dediğince, defosu hâline indirgenmektedir uygarlığımızın.
Beyan, içeriğin yerini almakta; proje “PR”ı, yapıtı koltuktan aşağı itmektedir.
Güzellik hor görülmektedir, çünkü güzellik üretken bir emek, sabır ve tutarlılık demektir.
Oysa çağdaş sanat, hızlı dolaşan kavramlara, bir tür entelektüel hız ekonomisine dayamaktadır sırtını.
Yeteneğe karşı savaş da, bu bağlamda, emeğin yerineretoriğin geçmesidir.
Yalnızca estetik bir sorun olmadığı açık öyleyse.
Sorun, kamusal tartışmanın ölçütlerinin aşınmasıdır esas.
Çünkü kavramın sınanacağı maddi dayanaklarkalkmaktadır ortadan.
Ne eleştirmen ne izleyici, hiç kimse eserin iç mantığında bir doğrulama yapamıyor artık.
Geriye, durmadan kendisine dönen, kendisini durmadan teyit eden bir dil kalıyor.
Bir romanın dil yanlışlarını eleştirmeye kalkıyorsunuz sözgelimi, karşınıza sorgulanamaz bir kalkan çıkıyor: “Zaten amaç buydu”,“bu dil, sanatın içindeki deneysel özgürlük gerçeğinin ifadesidir”.
Oysa ortada tek bir gerçek duruyor: Kavramın otoritesi, eleştirinin ölüm ilanını okuyor.
Çünkü eleştiri, somut bir gerçeklik, maddi bir dayanak ister.
Çağdaş sanatta kavram, somutluğun yerine geçince, masada tartışacak ne kalıyor?
KAVRAMIN VİTRİNLEŞMESİ Bu dönüşümün sonuçlarını görmek için birkaç örnek bile yeterli.
Damien Hirst’ün 2007’de sergilediği, insan kafatası biçiminde, 8.601 elmasla kaplanmış Forthe Love of God isimli çalışması, çarpıcı bir örnek.
Bu heykelde kavram, yani “ölüm ve tüketim”, biçimin ve malzemenin önündedir.
O kadar açık ve metinsel bir şekilde beyan edilmiştir ki fikir, heykelin estetik ya da teknik özellikleri minder dışıdır; yapıtın değeri, ne kadar kavramsal olduğundadır.
Benzer bir durum, Maurizio Cattelan’ın 2019’da Art Basel Miami’de sergilediği Comedian adlı çalışmasında görülür: Bir muz, koli bandıyla duvara yapıştırılmıştır.
Muzun biçiminde, dokusunda ya da mizahi yönünde değildir bu işin değeri; medyada yarattığı kavramsal yankıda, yani beyanın “şok edici” fikrindedir.
Jeff Koons’un paslanmaz çelikten dev balon köpekleri de aynı mantığın bir başka ucudur.
Burada da kavram, üretimi meşrulaştıran değişmez bir dogmaya dönüşmüştür.Bu örnekler, Lesper’in “eser kavramı artık teori ve sıfatların ayakta tuttuğu bir rapsodiye dönüşmüştür” tezini doğrulamaktadır; çünkü çağdaş sanat, kendi içinde doğrulanabilen bir üretim alanı değildir artık.
Kavram, eserin hem ölçütü hem açıklaması hem de kalkanıdır.
Kendi ağırlığını yitirmiş bir imaj gibidir eser; onu taşıyan, kendisi değil, etrafında örülen kuramsal ağdır.
SİSTEMİN BİLGİ ÜRETİMİ Koons’un paslanmaz çeliği de Cattelan’ın muzu da Hirst’ün elmas kafatası da kavramın ışıltısıyla ayakta duruyorlar.
Fikir, biçimi açıklamak için değil çağdaş sanatta; biçimin yerine geçmek için orada.
Onun için mesele, tek tek sanatçılardan ya da estetik olandan çok, sistemin bilgi üretim biçiminde.
Çağdaş sanat denilen şey, bir bilgi üretim sistemi ve bu sistemde finansal ve sembolik sermaye ağı, kavramlar aracılığıyla dolaşımda.
Bu ağda kavram hem satışın hem prestijin dili.
Eserin maddi varlığı, yalnızca kavramın taşıyıcısı; bir dekor öğesi.Her sergi, katalog, küratöryel metin ve basın bülteni, sistemin bilgi üretim biçiminde, bu bilginin üretim araçlarını karşılıyor.
Çünkü sanat yapıtının anlamı, bu belgelerin ürettiği söylemden doğuyor.
Yani metinler, raporlar, kavramsal açıklamalar olmadan, yapıtın varlığı neredeyse okunamaz hale geliyor.
Bunun, dikkat edilirse, akademik dünyadaki atıf sistemine benzer biçimde işlediği görülecektir: Kim kimi referans veriyor, hangi küratör kiminle sergi yaptı, hangi fon hangi projeyi destekledi… Sanatın değeri, onun düşünsel veya estetik ağırlığından değil, bu ilişkiler ağında.
Bilgi, eleştiri üretmek için değil, sistemin kendi meşruiyetini yeniden üretmek için dolaşımda.Çağdaş sanat, sanatın kamusal rolünün çözülüşüne hizmet ediyor.
Sanatın kamusal işlevi, insanın dünyayı yeniden kavrama yetisini beslemekti.
Kavramın otoritesi altında sanat artık dünyayı değil, kendi meşruiyetini bile temsil etmiyor.